07 Ekim 2017 02:15

Tekel işçisi: Sennur Sezer, Cibali’yi benden güzel anlatırdı

Tekel işçisi Hatice Görgü, şiirin ve umudun yorulmaz iğnesi Sennur Sezer'i yazdı.

Paylaş

Hatice GÖRGÜ

“Ozan ya da yazar, kırık bir diş gibi bütün dış etkilere açıktır. Her şey sızlatır onu, zonklatır. Ama asıl sorun, bunu anlatmaktadır. Okurlarıyla ortak bir dil bulmak zorundadır. Yeni bir söyleyiş... Bu yüzden, duygusal değil akılcı olacaktır. Hem sanatla ilgili çok şey bilmek, hem de bilgiç olmamak gereklidir. Zorluk da buradadır. Yalın olmak, sıradanlıktan kaçınmakta. Türkçe’de çok güzel şiirler yazılmıştır. Büyük ustalar vardır. Onlardan öğrenmek ama onları taklit etmemek, onlarla değil kendiyle yarışmak zorunluluğundadır. "

‘Ben Sennur Sezer’* başlıklı yazıda ne güzel anlatmış kendini. Hayata bir şairin, bir sanatçının penceresinden nasıl bakıldığını, nasıl bakılması gerektiğini. Onun içindir ki yaşananların hem tanığı, hem takipçisi hem de anlatıcısı ve yol göstericisi olmak gibi güç bir işin üstesinden gelirken dolambaçsız, açık ve dürüst olmuştur.

Hangi ortamda olursa olsun işçilere, kadınlara veya çocuklara her konuda söyleyecek bir sözü mutlaka vardı. O konuşurken bilgisinin derinliği, çeşitliliği hep şaşırttı. Söylenmesi gerekeni bilgiçlik taslamadan fıkralarla, ilginç detaylarla harmanlayıp herkesin anlayacağı bir dille anlatır, hem güldürür hem düşündürürdü. Dili, eylemlerde, mitinglerde, grev ziyaretlerinde  ya da en küçük direniş alanlarında bile yumuşak, sevecenken; tembellik ve ihmalkarlıklarda keskin bir eleştiri silahı olurdu.  

Günlük hayatta gülümsemesinin ardına sakladığı duygusallığı, topluma ve yaşanmışlıklara olan duyarlılığı şiirlerinde, çocuk kitaplarında, yazılarında anlattığı sıradan kahramanların duygu dünyasında ortaya çıkar. Ancak bakışlarında görebilirsiniz sevecen sıcacık yüreğini.

Kendisi anlatsın: "Bir de özelden genele ulaşmak zorunluluğu var. Okura göstermek istediğin bir çiçeğin, bir bulutun, yaşamanın öteki zorlukları altında kalması. Kıyımın, kıtlığın ağırlığı altında özgür olmadığını duyumsamak... Özgürlüğün paylaşılmadığı bir dünyada, kendime küçük mutlulukları anlatma özgürlüğünü tanıyamıyorum. Hüner gösterme, söz cambazlığı gereksizleşiyor."

Bir sanatçı için hayatın güzelliklerini emeğin özgürlük mücadelesinde bulmak bu mücadeleyi bir adım ileri taşıyabilmek için kalemini, dilini kullanmak, gün be gün üstüne koyarak ilerlemek, baskının,yokluğun, zorlukların ağırlığı altında ezilmeden başı dik çıkabilmek..

Yaşadığımız dünyanın tüm acımasızlıklarına, zorbalıklarına, ezilen, haksızlığa uğrayan, sömürülen bir sınıfın gönül gözüyle bakmak, daha güzel günler, daha güzel bir gelecek için  her yeni güne yeni bir tuğla ekleyerek devam etmek...

Bir yazın emekçisi, çalışan bir kadın olarak, kadın olmanın sorumluluğuyla yazmak, kadın olarak özgürleşmek...

Son zamanlarında zorlukla kaldırdığı vücuduna inat, başkalarının hayatını yüreğinde, bilincinde yaşayarak taşımak...

Sennur Sezer'i anlatırken ortak yaşanmışlıklardan bahsetmeden olmaz. Tanışıklığımız oldukça eskiye dayanır. Emek Partisi’nin kuruluş zamanına... Daha sonraki yıllarda ise direnişlerde, mitinglerde, çeşitli etkinliklerde karşılaştığımızda sohbetlerle devam ettik. Çağrıldığı her etkinliğe aydın sorumluluğunun ötesinde bir vazife, bir olmazsa olmaz anlayışıyla koşa koşa gelirdi. Halkın diliyle anlatıp söyleyen, ağız dolusu gülen, güldüren ...

Önceleri şaşırırdım. Aydın olup, hem de entelektüel bir insan olarak bu kadar sade bir dille kendini ifade etmesine. İşçilerle, emekçilerle veya ev kadınlarıyla konuşurken mutlaka onların ilgisini konuşmanın içeriğine çekecek, belleklerinde yer edinmesini sağlayacak küçük açıklamalar, bazen fıkralar, bazen ilginç ayrıntılar bulurdu. Onu dinlemeyi severdim. Her konuda söyleyecek sözü olan insanlardandı. Asla boş konuşmazdı, söylediği her sözün arkasında gerçeklerin emek düşüncesiyle harmanlandığını bilirdim. 

Kadınların ilgisini çekmek için bitkisel ilaçlardan, ucuz yollu yemek tariflerine kadar her  alanda konuşurdu. Bu kadar bilgiyi unutmamasına hayret ederdim. Bazen sohbetlerimizde kızardı, “Daha çok çalışmalısın” derdi. Daha çok çalışmak, daha çok üretmek demekti. Bir işçinin, bir emekçinin bir kadının bilincinde olmak demekti.

Sendikada veya partide yaptığımız veya yapacağımız şeylerden bahsettiğimde gözleri parlardı. Cibali’yi benden güzel anlatırdı. İşçi sınıfının davasına işçi kökenli bir kültür insanı olarak adadığı yaşamı, yokluğunda da, şiirleri, derlemeleri, söyleşileri, gazete ve dergi yazılarıyla, tüm çalışmalarıyla katlanarak çoğalacak. 

Mutluluğu da üzüntüyü de toplumsal değerlerle harmanlayıp gelecek kuşaklara aktarabilmek için yol gösterici olmak için bütün ömrü boyunca karınca kararınca çabalamış bir yazın emekçisi, bir dost, bir yoldaş... Yolun, yolumuz olsun.

YUMMAYIN GÖZLERİNİZİ TANIKLIK EDİN

"Başka anlatılacak ne var ki? Daha güzel bir dünya istiyorum. Bütün emekçi kadınlar, bütün gerçek yazarlar gibi."
Bir yatılı okul tedirginliğiyle
Geceye girdiğinizde
Eksikse yastığınızda kokusu
         A-Sevdiğinizin
         B- Uykunun
         C- Dostluğun
Kuşkusu artıyorsa
Bölüyorsa uykuyu
Yokluğu
         A- Güvenin
         B- Geleceğin
         C- Çocukların
Derinleşiyorsa izi
Gözkapaklarıyla alnınızda
         A- Çarptıkça
         B- Yaprakları
         C- Günlerin
A- Susmayın
B- Yummayın gözlerinizi
C- Tanıklık edin, unutmayın

"Sanat eseri, ustalığını işlevi için göstermeli bence. Sinan’ın yapıları gibi. Hem güzel hem yararlı. Balyanların binalarındaki gereksiz süslemeler gibi boyna onarılmak zorunda olmamalı. Şiir, türkü ya da ağıt ya da marş olmalı. Ya yaşama sevinci ve direnç vermeli ya da öfkeyi tazelemeli. Ayrıca tutanağı olmalı yaşanılanların” Diyor aynı yazıda.

Tüm eserleri, çalışmaları bu anlayışla harmanlanmış: Tümünü anlatmak günler sürer, bazılarını seçtim;

68'in Edebiyatı Edebiyatın 68'i; 68 hareketinin köklerini ve etkilerini 1950-1975 dönemi içinde ve edebiyata yansımalarıyla irdeliyor. Edebiyatın tanıklığının ortaya koyduğu bu tablo, Türkiyeli edebiyatçıların hep antimilitarist ve antifaşist kimliklerini koruduklarıdır.

Osmanlı'da Fal ve Falnameler;  insanoğlunun geleceği bilme arzusunun yarattığı fallardan, yıldıznamelerden, günümüz astrolojisine uzanan serüvenin Osmanlı'ya ait bölümünü belgelerle ortaya koyuyor.

Perşembe Yazıları; Sennur Sezer, edebiyatçılara yazdığı mektupları 2010-2014 arasında, perşembe günleri Evrensel gazetesinde yayımlamıştı.

Türk Safo'su Mihri Hatun;  15-16, yüzyıl Divan edebiyatımızın, iki kadın şairinden biri. Kadın dünyasını, duygularını, alışılmış kalıplarını zorlayarak açıkça ve kadınca söylemeyi başaran tek kadın divan şairi.

Akdenizli şiirler; Zeytin, incir, üzüm... Hele zeytin. Sonra göçmen ürünler: Limon, mandalina ve portakal... Defneyi, fesleğeni, ot çeşitlerini saymıyorum bile. Üstüne masmavi güneşli bir gökyüzüyle çivit rengi bir deniz. Hoşgörü ve ölümüne sevdalar. Yoksulluk ve yoksulluğun yanı sıra Akdeniz zenginliğinden kolayca pay almak isteyenlerin kışkırttığı savaşlar. Binlerce yıllık uygarlıkların yıkıntılarıyla, dünyaya egemen olan dinlerin beşiği olmak da kâr Akdenizlilikte. 

Akşam Haberleri;  yaşanan günlerin şiir aynasından yansıyışı. Fotoğrafların, çığlıkların, gurbetlerin sözcüklere sığdırılmaya çalışılması. Unutulmuş masalların kardeş kaynaklardan doğup birbirine benzemez anadillerle anlatımı belki de. Ağıtların yerini sevda türküleri alsın diye 

Dilsiz Dengbêj; dünü bugüne bağlayan bir söylence. Üstünde yaşadığımız toprakların, bu topraklarda yaşayan halkların acıları, sevinçleri, türkülerin tanıdık sözleri ve şiirin yıpranmamış imgeleriyle yeniden anlatılıyor. Acılar yaşanmasın, sevinçler çoğalsın ve kan silinsin diye:

Bir su verin bir su
Gönlüm serinlemez
Gülbahçesine dönmedikçe örenler
Sıvas'ta, Çorum'da, Maraş'ta.
Bir yudum suyunuz yok mu?
Yanmasın daha güller
Tunceli'de, Lice'de, Diyarbakır'da..."

Şiir Gündemi; Şairin felsefeyle tanışıklığı olması gerekli elbet. Ancak şairin felsefeyle ilişkisi şiirinde göze batmak zorunda da değil. Şiirle felsefi bir tezi savunmanın kolay olmadığını bilin. Bir düşünce akımının sonucu olabilir bir şiir. O düşünce akımının özellikleri görülebilir şiirde. Ama bir makaleyle şiiri ayıran niteliklere dikkat etmezseniz, bir düşünceyi savunmak için yazdığınız şiir bir bildiri bile olamaz. Şiir doğruları savunabilir. Ama her doğru, şiiri doğrulamaz.

Afiş;
Çünkü ben 
Kazıyarak apartmanları
Bakmak istiyorum yüzünüze
Ne kaldı?

Çünkü ben 
Örttükçe sesimi afişler
Aşkı düşünüyorum
Kazıyarak şiiri
Ne kaldı?

Direnç Şiirleri;  yaşadığı olayları, yaşananları, bu olaylara karışanlardan tanıdığı, ya da tanımadığı -gazete haberlerinden çıkardığı- kişileri anlatırken çağını da yorumluyor. Siyasal, toplumsal, insansal bütün karmaşıklıkları, bütün haksızlıkları ile. Bu şiirleri, aydınlık bir geleceğe olan inancını yitirmeden umutlu bir sesle söylüyor. Yaşamak ve direnmek adına.

Bir Annenin Notları; Sennur Sezer’in 1964-1991 yılları arasında yayınlanan altı kitabından seçtiği şiirlerden oluşuyor. Bu şiirlerde, bir kadın duyarlığı ile bir işçinin, bir emekçinin yaşama bakışı, savaşımı ve direnci yer alıyor. Bir kadın ve anne sıcaklığı taşıyan bu şiirler, bir annenin notları olarak da okunabilir:

Çocuklar hayır diyebilmek ölüme
haksızlığa yokluğa
yasağa hayır demek
Kızım güzel şeyler istiyor ille güzel şeyler
oğlum ablasının çöreklerini
paylaşmak istiyor açlığıyla ve kuşlarla
Yok bilmiyorlar yoksul bilmiyorlar
Öğretiyorlar başka çocukların da dişleri olduğunu 
elleri olduğunu
şekerlerle oyuncaklara

Sennur Sezer-Adnan Özyalçıner derlemeleri.

Ekmek Kavgası Emek Öyküleri 1;  öyküler de, koşulların getirdiği zorunluluklarla işçinin yoksulluğunu, iş ve işçi yaşamının güçlüklerini, uğradıkları haksızlıklarla sömürülüşlerini gerçekçi bir gözle anlatıyor.'

Grev Bildirisi Emek Öyküleri 2; Kitap, Grev Bildirisi öyküsünde yer alan Paşabahçe Şişe ve Cam işçilerinin İstanbul halkına dağıttıkları bildirideki şu sözlerle son buluyor: "Bugün 80 günü geçti, gene de hakkımızı istiyoruz. Dağlarda ebegümeci topluyoruz, labada topluyor, balık olursa oltayı alıp koşuyoruz. Evde fazla eşya vardı, kilim, mintan, iskemle gibi. Onları da satıyoruz. Ölüm Allahın emri, ama bu adam bizimle masaya oturmalı, mahkeme kararına, Yargıtay kararına uymalı. Bu adamın hem devlete milyonlar zarar vermeye, hem de bizleri süründürmeye ne hakkı vardır?  ...Halbuki fabrikanın bir günlük zararını, bize zam diye verse mesele hallolur." İşçinin kendi kaleminden önerdiği bu acil çözüm, hiçbir zaman uygulanmadı. Uygulansaydı bile geçici bir çözüm olacaktı. Temelde değişen birşey yoktu. Emek-sermaye çelişkisi sürdükçe işçinin direnişi kaçınılmazdı. İki taraf da bunu bilerek savaşımını bugün de sürdürüyor.

Dokumacının Ölümü;Uygarlığı yaratanın, geliştirenin hep emek olduğunu biliyoruz. Üretimleriyle yaşamımızı sağlayanlar da hep emekçiler olmuştur. Kol gücünden başka sermayeleri olmayan işçilerle köylüler ve düşüncelerinden başka sermayeleri olmayan düşünce adamları, el birliğiyle, yaşamı var etmişlerdir. Gerçek yaratıcılar onlardır. 

Motorize Köleler; 'Motorize Köleler', Bekir Yıldız'ın bir öyküsü. Kendisi de işçi olan yazarın Almanya'da yaşadıklarını anlattığı öykülerden olan 'Motorize Köleler', emek-sermaye çelişkisinin açıklıkla ortaya konulduğu öykülerin başında gelir. Uluslararası sermayenin çalıştırdığı kişinin yalnız emeğini sömürmekle kalmayıp insani değerlerini de yok ederek onları köleleştirmesindeki acımasızlık ortaya konur. Bu durum karşısında emekçiler, ölümleri pahasına da olsa, kendilerini ezdirmemek için direnmeyi sürdürecektir. Üretimleriyle yarattıkları yaşam ve uygarlığı eşitçe bölüşebilmek için.

Şahmaran; İnsanımız, Şahmaran’ı neden bir güzellik simgesi olarak böyle yüceltmiştir? İnsan soyu her şeyi bağışlar da ihaneti bağışlamaz; ondan! İhanete uğrayan, soktu mu anında öldüren yılan, ihanet eden ise, insandır. Buna karşın, halkın vicdanı, kendi soyundan yana çıkmamış. 

Mevlana Dedem Demiş ki; Çok ama çok yaşlı bir ev sahibimiz var bu kitapta. Sekiz yüz yıl önce doğmuş. Ama dünyadaki herkes tanıyor onu. Sekiz yüz yıl önce yazdığı kitaba hâlâ saygı duyuyorlar. Kitap hiç eskimemiş. Bir kitabın, bir düşüncenin eskimemesi olabilir mi?  Kim bu sekiz yüz yaşındaki bilge yazar? Mevlâna... Ne yazmış kitaplarında? Bir düşünelim... İnsanlara saygı duymak... Bütün insanları eşit saymak... Kendi emeğiyle geçinmek... Bilgiye saygı duymak... Sevgiden utanmamak...

Ve;

Sevdadır Kısaltan Geceyi / Sennur Sezer Kitabı

  • Hatice Görgü, Tekel Cibali Tütün Fabrikası'nda çalışma arkadaşları ile birlikte

(*) Ben Sennur Sezer 

SENNUR SEZER KİMDİR?

 

ÖNCEKİ HABER

İçi başka dışı başka şehir hastaneleri

SONRAKİ HABER

Adnan Özyalçıner yazdı: Sennur Sezer 74 Yaşında

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...