10 Ocak 2017 01:53

DESA Deri'de onlarca işçi işten atıldı

DESA Deri'de işten atılan onlarca işçiden biri olan Yıldırım Talay, yaşadıklarını anlattı. Talay, ‘Kriz bahane, patron krizi fırsata çeviriyor' diyor.

Paylaş

Vedat YALVAÇ
İstanbul

Emine Arslan’ın 2008 yılında sendikalaşma nedeniyle işten atılmasının ardından tek başına sürdürdüğü direnişle hatırlanan Desa Deri, bugünlerde yine toplu işten atmalarla gündemde. Sefaköy’deki fabrikasında 60 işçinin işine son verildiği iddia edilirken işten atmaların da devam edeceği söyleniyor. 500’ün üzerinde işçinin çalıştığı fabrikada patronun işten atma gerekçesi olarak ülkenin içinde bulunduğu istikrarsızlığı göstermesini inandırıcı bulmayan işçiler, Desa Deri’nin her geçen gün daha da büyüdüğünü söyleyerek patronun krizi fırsata çevirdiğini düşünüyor.

Kendisine fesih bildiriminde bulunulan işçilerden biri 15 yıllık işçi Yıldırım Talay. Talay şunları söyledi: “Yılbaşından 4-5 gün önce bize tebliğ edilen bir yazı oldu. O yazıda üretim kapasitesinin ciddi bir kayıp yaşadığı söyleniyordu. Sözlü olarak da ülkedeki kaosun istikrarsızlığa döndüğünü, bu kaostan da işyerinin mağdur olduğunu bu nedenle de ekonomik daralmaya gidildiğini söylendi. Gruplar halinde işten atmaların da devam edeceği söyleniyor.”

15 YILLIK FEDAKARLIK BİR KALEMDE ÇİZİLEBİLİYOR

İşten atmalara tepki gösteren Talay, “15 yılda alışılmış bir düzen var. Kısa bir süre değil. 3-5 yıl bile kısa bir süre değil. Bu 15 yılda bir ton fedakarlık bulundum. İşyeri ülkedeki ekonomik daralmaları, krizleri bahane ederek bizim istediğimiz zammı yapmadığı gibi hiç zam da yapamadığı dönemler de oldu. Böyle durumlarda fazla tepki göstermedik. Yeri geldiğinde hastalanıp işe gidecek durumda olmadığımız halde işin aksamaması için işe gittiğimiz oldu. Mesaiye kalacak durumunuz olmadığı halde yine de mesai kaldığımız oldu. Ailemize ya da sosyal yaşamımıza harcayacağımız zamanı fazla mesai kalarak işyerimiz için harcadık. Ancak tüm fedakarlıklar karşısında işveren günü geldiğinde bir şeyleri bahane ederek üstünüzü çizip sizi önemsizleştirmesi zorunuza gidiyor. Bu sektörde bu saatten sonra iş bulmam zor. Şu an 43 yaşındayım. İşveren sizin geleceğinizi düşünmüyor” diye konuştu.

PATRON SİZİN NE KADAR KÜÇÜLECEĞİNİZİ ÖNEMSEMEZ

İşten atma gerekçesini samimi bulmadığını söyleyen Talay şunları söyledi: “Patronlar krizleri her zaman kendi lehine çevirir. Yani kendinin ne kadar büyüyeceğini önemser sizin ne kadar küçüleceğinizi değil. Ekonomik kriz bahane ediliyor. Kuruma baktığımızda kurumun genişlediğini, büyüdüğünü görebiliyorsunuz. Fabrikalarının, mağazalarının çoğaldığını, cirosunun artığını görebiliyoruz. Benim başladığım döneme oranla nerden baksanız 25-30 kat büyüme var bulunduğum işyerinin. İş alanı genişledi, bölümler genişliyor, üretim çoğalıyor.”

İŞTEN ATMALARDA MUHALİF İŞÇİLERE ÖNCELİK VERİLİYOR

İşten atmalarda muhalif işçilere öncelik verildiğini ifade eden Talay, “Bahane yalnızca bu olmasa da fabrikada hak talep eden muhalif işçiler işten atılıyor. Tepki gösteren olumsuzlukları sorgulayan hakkını arayan işçiler öncelikli işten atılanlar” dedi. Talay kendisinden daha uzun yıllar çalışan işçilerin de işten çıkarıldığını söyleyerek şöyle devam etti: “Daha eski çalışanlar da var işten atılanlar içinde. Daha çok emekli işçileri işten çıkarıyorlar. Daha önce de işten çıkarmalar oluyordu ama böyle değil. 15 Temmuz sonrası düşük performans, işe geç geliyor, disiplinsiz davranıyor gibi uyduruk bahanelerle nerden baksanız bu oranda işçi atıldı.”

İŞÇİ AYNI TARAF OLDUĞUNU HALEN FARKINDA DEĞİL

İşçinin patronla olan ilişkisinde aynı taraf olduğunun artık farkına varması gerektiğini belirten Talay, “Bu sistem patronların oluşturduğu bir sistem. Ülkeyi yönetenler patronu toplayıp onlara bir bilgilendirme, onlarla bir istişare yapıldı. Hiçbir yerde işçileri toplamadı. Yasaları zaten patronlarla birlikte oluşturuyorlar, onlardan fikir alarak oluşturuyorlar. İşçiyi düşünen yok. Sadece söylemlerde var işçi. İşçiler kendi sorunlarını öncelikli görmüyor. Ustabaşı gelip işçinin sırtını sıvazlayıp ‘ne haber koçum’ dediği zaman da bakıyorsunuz fiziksel olarak daha yüksek bir tempo ile çalışıyor. Nedenini kendisi bilmiyor. Ne yapması gerektiğini bilmiyor. Yani sanki kapıdan geçen bir insana ekmek veriyormuş gibi. Hayır öyle değil. Karşılığında bir şey veriyorsunuz ki sizin ürettiğiniz emekle o ekonomiye sahip oluyor. Ama işçi henüz bunun bilincine sahip değil. Hakkını sadece bulunduğu eksende sorguluyor. Daha ileri gitmiyor” dedi.

SENDİKA OLSAYDI İŞTEN ATMA BU KADAR KOLAY OLMAZDI

“Sendikalı olsaydık daha koordineli hareket ederdik” diyen Talay sendikalı olmanın avantajlarını şu şekilde sıraladı: “Bir hak arayışı olduğunda ya da işten atmalar olduğunda işçiler ‘Acaba arkadaşım yanımda durur mu? Beni yarı yolda bırakır mı?’ diye düşünebiliyor. Güvenebileceği bir bağlantıya ihtiyaç duyuyor. Sendikalı olsa bu bağlantı kurulabilirdi. Kendi içerisinde işçilerin kendi hakkını sorgulayabileceği, kendisi muhatap almadan, kimseye sormadan hakkını arayabileceği bir mekanizmanın olması. Kendi adına bir başkasının söz sahibi olması. Bu şuradan iyi bir çok maddeyi, hakkımı bilmiyorum. İşçiler de bilmiyor.

Önüne bir evrak getiriliyor herhangi bir zamanda. Örneğin ‘Mesai kalacaksınız’ diyerek bir kağıt imzalattırıyorlar. Orada yazılan maddenin ne olduğunu bilmiyorsun. Neyin altına imza attığını bilmiyorsun. Sonra işçi işten atılırken sen buraya imza atacaksın diyorlar. Sendika olsa bunu gözetecektir, bilgilendirecektir. Sendikalı olmakla olmamak arasında büyük bir fark var. Bir kere siz diyaloga geçmiyorsunuz. Sizi temsil eden birileri var. Mesela şuan da bir sürü işçi işten atıldı ama birbirinden haberi yok. Bir işçi yüzde 10 zam alırken bir işçi yüzde 2 zam alıyor.” Hiçbir sosyal haklarının olmadığını da anlatan Talay, “Sendika olsa bunlar da olacak. Tüm bu yaşananları doğru bulmuyorum ancak bunun karşısında yapabileceğim yasal bir şey de yok. Devlet garantisi altında hakkınız arayacağınız bir mekanizma yok. Yasalarda çok fazla boşluk var. Devletin sendikalaşmayı hiçbir boşluk bırakmadan güvence altına alması gerekiyor. Bizim yalnızca düzce kolu sendikalı. Onun dışında sendikaya meyilli işçileri tek tek işten atıyorlar. İşçi burayla ora arasındaki farkı göremiyor. İletişimleri olmadığı için. Ben takip ediyorum” diye konuştu.

KENDİ ÜRETTİĞİNİ TÜKETEMEYEN İŞÇİLERİZ

İşçiler ürettiği pek çok ürünü bırakın almayı hayalini bile kuramıyor. “Kendi ürettiğini tüketemeyen bir işçi var” diyen Talay şöyle devam etti: “Bazı ürünler maaşımın 4 katı olabiliyor. Aldığımız maaşı 3-4 ay hiç harcamamamız gerekiyor ki oradaki ürünü alabilelim.” Kredi borçları altında ezilen işçilerin neredeyse tamamına yakını kendine bu ürünleri ucuzunu dahi alacak lüksü bulamıyor kendinde. Talay 15 yıllık işçi olmasına rağmen 1430 lira ücret alıyor.  4’e bölünmüş 1 aylık maşta bu paraya ek olarak ikramiye veriliyor bir de. İkisi bayram biri de yılbaşında veriliyor. Bu yüzden de o da yaşamını ancak kredi kartlarına yüklenerek devam ettirebiliyor: “Ben işe başladığımda bankalar herkese kredi kartı vermezdi. Şimdi üçer beşer kredi kartı var. Tüm bankalara borçlanıyorsun. Hem işyerinde daha az ücrete daha fazla çalışıp  bankalara olan borcunuzu kapatabiliyorsunuz. Hem patronlar kazanıyor hem bankalar kazanıyor hem de devlet kazanıyor. Ama siz kazanamıyorsunuz.”

SAĞLIK AÇISINDAN RİSKLİ BİR İŞ

Sağlık açısından da yaptığı işin riskleri olduğunu söyleyen Talay, “Kimyasal içerikli bir iş yapıyoruz. Kullandığınız yapıştırıcılardan tut, solvent, tiner... Ne ararsanız var kimyasal adına. Sağlık açısından riskli bir iş. Kimyasaldan kaynaklı çok hastalanan işçiler çok. Akciğer rahatsızlığı yaşıyor. Dericilik yapan işçilerin yüzde 70-80’ni Yedikule ve Süreyyapaşa hastanelerini ziyaret etmiştir” dedi. Sabah 08.00’da iş başı yapan işçiler akşam 18.30’da kadar, yani 10 buçuk saat bu kimyasala maruz kalıyor.” diye anlattı.

ÖNCEKİ HABER

IŞİD emiri hakkında skandal karar

SONRAKİ HABER

Anthony Davis, Pelicans’ı uçurdu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...