28 Ağustos 2016 05:03

‘Kardeşlik ve barış kenti’ Antep nasıl bu noktaya geldi?

Mehmet Türkmen kına gecesine canlı bomba saldırısı ve Antep'teki cihatçı örgütlenmeyi yazdı.

Paylaş

Mehmet TÜRKMEN

Bu yazı kaleme alınırken, IŞİD’in sokaktaki kına gecesinde canlı bombayla yaptığı katliamdan sonra ölenlerin sayısı 59’a yükselmişti. Bu son katliamla birlikte, Antep kamuoyunda uzunca bir süredir tartışılan “Antep nereye gidiyor, bu noktaya nasıl geldi” sorusu ülkenin gündeminde de daha fazla yer almış oldu.

Ankara’dan Diyarbakır’a, İstanbul’dan Suruç’a, ülkenin pek çok kentinde benzer saldırı ve katliamların yaşandığını düşününce, yukarıdaki soru ülkenin tamamı için geçerlidir kuşkusuz. Ancak, Suriye’ye sınır ve savaşın sonuçlarının en çok yansıdığı kentlerden biri olması ve IŞİD ve türevi olan diğer cihatçı terörist çetelerin açıktan faaliyet yürüttüğü bir kent olarak gündeme gelmesi, “ülke nereye gidiyor” sorusu içinde Antep’i daha özel bir konuma oturtmuş durumda.

‘90’lı yılların başından itibaren bölgede süren savaş ve ekonomik nedenlerle Kürt illerinden aldığı yoğun göçle birlikte, nüfusun yarısını Kürtlerin oluşturduğu bir kent Antep. 5.’si faaliyete geçmek üzere olan Organize Sanayi Bölgeleri ve irili ufaklı pek çok sanayi bölgesiyle, bölgenin en büyük sanayi ve ticaret merkezi olmasından dolayı, neredeyse bütün komşu ve yakın kentlerden göç alan bir kent. İki milyonluk bu nüfusa, son beş yıldır Suriye’deki savaşla birlikte, şu an sayısı 300 bini aşan Suriyeliler de dahil olmuş durumda.

SON 15 YILDA NELER DEĞİŞTİ?

Yukarıda sıraladığımız ve kısa sürede yaşanan bu demografik değişiklikler bile kendi başına bir kentin sosyal, kültürel ve ekonomik yaşamına önemli etkilerde bulunabilecek değişiklikler. Ancak, Antep’te bugünkü tablonun sebebi bu değil. Her mahallesinde Türk ve Kürtlerin aynı sokaklarda birlikte yaşadığı, aynı fabrika ve işyerlerinde birlikte çalıştıkları; zaman zaman ülkedeki politik atmosferin etkisiyle kimi önyargılar öne çıksa da, beş yıl öncesine kadar neredeyse hiçbir gerginliğin ve çatışmanın yaşanmadığı bir kentti Antep. 

Özellikle AKP’nin iktidara geldiği son 15 yıldır gözle görülür biçimde artan dini muhafazakarlık, dinin etkisinin kent yaşamında ve günlük hayatta daha çok hissedilmeye başlaması, Antep’in önceden seküler ve modern bir kent olarak bilinen yapısında ciddi bir değişimin yaşanmasına sebep oldu. 

‘90’lı yıllarda sadece birkaç semtte ve marjinal diyebileceğimiz düzeyde faaliyeti olan ve sayıları bir elin parmakları kadar olan kökten dinci tarikat ve örgütlere, son 15 yılda, özellikle dernek adı altında onlarca yeni şeriatçı tarikat ve örgüt eklenmiş durumda ve faaliyet yürütmedikleri mahalle ve cami neredeyse yok gibi. 

Antep bugün; Suriye’deki savaşla birlikte ortaya çıkan IŞİD, Nusra ve ÖSO’cu diğer cihatçı selefi örgütlerin üslendiği, lojistik merkez olarak kullandığı, mülteci kamplarında ve yoksul emekçi semtlerinde açıktan faaliyet yürüttüğü bir kent haline geldi. 

Antep’in bu noktaya gelmesi, asıl olarak AKP’nin son beş yıldır bölgesel güç olma ve yeni Osmanlıcılık sevdası ile giriştiği Suriye politikasının sonucudur kuşkusuz. AKP-Erdoğan iktidarının Esad rejimini yıkmak ve Rojava’da Kürtlerin kazanımlarını boğmak amacıyla, Kürt ve Alevi düşmanlığına bağlanmış Suriye politikası, bugünkü tablonun en büyük sorumlusudur. 

Ancak Antep’in bu cihatçı terörist çeteler için bu kadar elverişli bir kent haline gelmesinde, son 15 yıldır AKP eliyle kent yaşamında, günlük hayatta ve özellikle de yoksul emekçiler içinde etkisi gün be gün daha da artan dinci-muhafazakarlaşmanın payını da unutmamak lazım. Yardım ve eğitim adı altında sayısı yüzleri bulan ve neredeyse her mahalleye yayılmış dini dernek, cemaat vb. örgütlenmenin etkisi, başta AKP’li belediyeler olmak üzere resmi kurumların bu örgütlenmelere sunduğu sınırsız kaynak ve olanakların, Antep’i IŞİD gibi örgütler için, militan, taraftar ve lojistik destek bakımından oldukça verimli bir toprak haline getirdiğini de... 

Son IŞİD saldırısından bir gün önce Antep’te Güney Koreli turistler “Burada Hristiyanlık propagandası yapıyorlar”, “kafirler!” diye sokak ortasında saldırıya uğrayarak kovuldular. Üstelik hiçbir yetkilinin buna ses çıkarmaması bir yana, saldırının ardından üste bir de turistlerin yetkililer tarafından sınır dışı edildiği bu olay bile tek başına, Antep’te iklimin IŞİD gibi yapılar için nasıl elverişli hale getirildiğinin somut örneğidir. 

Hükümetin bu gerici politikasının daha net görülebilmesi için, son birkaç yılda Antep’te yaşanan olaylarda devlet güçlerinin ve AKP’li belediyelerin aldığı tutuma bakmak bile yeterlidir. 

Son katliamdan aylar önce, 10 Ekim Ankara katliamının iddianamesinde yer alan, IŞİD’in bizzat mahalle ismi vererek Kürtlerin düğünlerine yönelik saldırılar planladığı, Antep’te kimi muhalif siyasi partilerin, derneklerin, sendikaların, Alevi kurumlarının, Alevilerin ve Kürtlerin yoğun yaşadığı mahallelerin, köylerin tek tek fişlendiği ve buralara yönelik saldırı planlarının yapıldığı bilinmesine rağmen hiçbir önlem alınmadı.

Son katliamın hemen ardından, saldırıyı IŞİD’in yaptığı son derece açık olmasına rağmen, hükümet sözcüleri ve yandaş medya sürekli “Burası PKK’nın etkin olduğu bir Kürt mahallesi” gibi ırkçı ve kışkırtıcı söylemler kullandılar. HDP’li vekillerin saldırının hemen ardından bölgeye gitmesini bile “kendileri yapmıştır” gibi akla vicdana sığmayacak alçakça iftiralar dillendirildi.

Her IŞİD saldırısından sonra olduğu gibi, yereldekiler de dahil AKP sözcüleri, IŞİD’in adını zikretmemek için kırk dereden su getirdiler. Zikrettiklerinde ise IŞİD’i arada kaynatmak için, IŞİD’le ilişkilerini ve katliamda kendi sorumluluklarını gizlemek için IŞİD’in yanına “PKK, FETÖ...” diye başlayıp bütün örgütleri saydılar.

Bu kışkırtmalar sonucu daha cenazeler ve yararlılar yerdeyken kimi ırkçı ve dinci gruplar katliamın olduğu mahalleye ve insanların kan vermek için gittiği hastanelerin önüne tekbirlerle yürüdü.

Mezarlıkta cenazeler gömülürken, bizzat AKP’li Şahinbey belediyesi tarafından, belediye çalışanları toplanarak, ellerinde bayrak ve tekbirler eşliğinde provokasyon örgütlendi.

Antep’te 5 kişinin hayatını kaybettiği 6-7 Ekim Kobanê eylemleri sırasında, silahlı, palalı, satırlı ırkçı grupların bizzat polis gözetiminde sokaklara salınıp, polislerin gözleri önünde sağa sola ateş açıp BDP binalarını ateşe vermesi hâlâ hafızalarımızdan silinmedi.

Bazılarının adları Suriye’deki Alevi köylerinde ve Kürtlerin yaşadığı bölgelerde sivillere yönelik vahşi katliamlarla gündeme gelen 70 cihatçı örgütün komutanlarının ÖSO çatısı altında Antep’teki yerel İslamcı derneklerin ev sahipliğinde, belediye başkanı ve resmi yetkililerin katılımıyla yaptıkları toplantılar gibi örnekleri ise bütün dünya izledi.

Şimdi sadece bir kısmını sıraladığımız bu örnekleri üst üste koyun ve yazının başındaki sorunun yanıtını bir kez daha düşünün: Antep nasıl bu noktaya geldi?

Antep’i ve elbette ülkeyi daha büyük felaketlerin eşiğine getiren bu karanlıktan çıkışın tek yolu var: AKP’nin, iktidarını korumak, OHAL ve dikta rejimini kalıcı hale getirmek için yürüttüğü içeride ve dışarıda savaş politikalarına, halklar ve inançlar arasında düşmanlığı ve savaşı kışkırtan dinci, mezhepçi ve milliyetçi gericiliğine karşı; barışın ve kardeşliğin hakim olduğu gerçek bir demokrasi ve laiklik için birleşmek.

ÖNCEKİ HABER

Rakıya limon sıkmak

SONRAKİ HABER

Delik deşik ve yorgun vicdanlar

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...