25 Ağustos 2016 00:59

İşçi durağında gündem IŞİD saldırısı: Rahat nefes alamıyoruz

Antep'te IŞİD saldırısı sonrası yaşananları işçi duraklarında işçilerle konuştuk.

Paylaş

Fatma KESKİNTİMUR
Hasan AKBAŞ
Antep

Antep’te IŞİD saldırısında hayatlarını kaybedenlerin sayısı 58’e yükseldi. Olayın yaşandığı Beybahçe ve yakın mahallelerde taziye evlerine ziyaretler sürerken, mahalle halkı da yaşadığı dehşetin izlerini silmeye çalışıyor. Antep’te konuştuğumuz hemen herkesi derinden sarsan bu saldırı ve sonrasında yaşananları işçi duraklarında işçilerle konuştuk.

Patlamanın olduğu mahalleye en yakın durakta konuştuğumuz işçilerin birçoğu da olaya tanıklık etmiş işçiler. Hemen hepsi de “Çocuklar öldü” diye başlıyor söze ve yüzlerinden de anlaşılan üzüntülerini dile getiriyorlar. Beybahçe ve civarındaki mahalleler çoğunlukla 90’larda göç ederek buraya yerleşmiş işçi, emekçi ailelerin oturduğu yerler. Bu durumu anlatırcasına söze giriyor bir işçi “Fakir fukara düğün yapacak mahallede, artık yapamaz. Bir sürü insan öldü.”

Bir inşaat işçisi ise “Türk-Kürt ayrımı var meselenin içinde” diyor. Biraz daha açmasını istiyoruz; “Bizim aramızda öyle ayrım yok ama bazı düşünenler var. Üç yanlış bir doğruyu götürüyor. Gerçekten halimize üzülüyorum” diyor. Sabah saatlerinde Karkamış’tan Suriye’ye müdahale haberleri de durakta konuşulanlar arasında. Aynı inşaat işçisi “Sabah ustam söyledi, Türkiye savaşa giriyormuş DAEŞ’le, Karkamış’ta. “Ben kendimi hiç güvende hissetmiyorum” diye de ekliyor.

GÜVENLİK KAYGISI GEÇİM SIKINTISIYLA BİRLEŞİNCE…

“Antep, tam bir terör yuvası olmuş. Şimdi evimizden çıkamıyoruz. Ne olacağı da belirsiz. İş imkânı aynı öyle olmuş. Neyden korkacağımızı bilmiyoruz. Çoluk çocuğumuzu alıp rahat bir alışverişe çıkamıyoruz. Türkiye geneli zaten bu tehdit altında da Antep biraz daha fazla. Darbe olduğunda nasıl birlik olmuşsak bu tür eylemler ve olaylarda da birliğimizi korumamız gerek… Yoksa bizi parçalarlar.” Bu sözlerin sahibi Veysi adlı bir işçi. ‘Ayrım’ meselesini ona da soruyoruz, ‘işyerlerinde durum nedir?’ diye. Kendi çevresinden başlayarak anlatıyor: “İşyerlerinde ayrım yok. Benim yanımda Suriyeliler çalışıyor, beraber çalışıyoruz. Hepimiz aynı ekmek derdindeyiz. Adam kalkmış Suriye’den Antep’e gelmiş, hepimiz beraber çalışıyoruz, fabrikada öyle, inşaatlarda öyle. Sorun yok buralarda, sorun güvenlikte. Fabrikalarda çoğu Suriyeli, sigortasız çalışıyor. Yarı fiyata çalışıyor. Biz de bundan etkileniyoruz. Bu inşaatlarda yevmiye 100 lirayken, Suriyeliler 50 liraya çalışıyor. Bundan taşeronlar falan faydalanıyor. Çalışmasa da olmaz, ekmek parası. Ucuza da olsa çalışmak zorundalar, aileleri var.”

‘BURADA İNSAN HAYATI ÇOK UCUZ’

Veysel Gümüş adlı işçi de bir üst sokakta oturanlardan. “Hayatın ne kadar ucuz ve değersiz olduğu belli oluyor. Bu kadar yerlerde patlama olmuş, devletimiz ne müdahale ediyor ne bir el atıyor. Evet, vatan bölünmesi olmaz, devlet bölünmesi olmaz ama devletin buradaki insanlara da el atması lazım. Hakkâri, Diyarbakır, Şırnak’ta böyle perişan oluyorsa insanlar, devlet buna el atamıyorsa bir şey diyemiyoruz. 4 gün olmuş, daha çoluk çocuğumuz da biz de etkisinden çıkamamışız. Devlet buna bir müdahale etmiyor. Geliyor, ‘başınız sağ olsun, acımız birdir’ diyor ve gidiyor. Fabrikalara, işçilerinin durumuna gelince de ne desek boştur, bu kervan böyle yürür. Hiç yaramızı açmayın.”

‘GÜVENDE DEĞİLİZ’

Halil İbrahim Gülşen de halı fabrikasında çalışan genç bir işçi. O da “Çocuklar öldü” diye başlıyor söze ve devam ediyor: “Düğün gününü cenazeye çevirdiler. Halen yaralılar, ağır yaralılar var. En çok da çocuklara çok üzüldü herkes. Fabrikada çalışanların akrabaları da vardı ölenler arasında. Herkes bunu konuşuyor, lanetliyor.” Mahallede patlama öncesi yaşamı anlatmasını istiyoruz, anlatıyor ve hemen güvenlik kaygılarını da ekliyor: “Çocuklar gezip oynuyordu, babalar çalışıyordu. Arada bir eylem falan oluyordu ama huzurlu bir yerdi, hayat devam ediyordu. Canlı bombaların buraya kadar nasıl geldiği önemli. Sınırda geçişler halen oluyor. Bunlar araştırılmalı. Güvende değiliz.”

ONLAR İÇİN TANIDIK ACILAR

Durakta Suriyeli olduğunu belirten işçilerle de konuştuk. Muhammed, Bekir Kedru ve yanlarındaki arkadaşları hemen duydukları acıyı kendi dillerinde anlattıyorlar. Ortak duygularına ise aralarında en iyi Türkçe bilen Şükrü tercüman oldu.
Şükrü Mehmet Ali, Halep’ten beş yıl önce gelmiş ve o günden beri Antep’te yaşıyor. “Burada yaşamak zor” diye başlıyor söze ve ilk önce çalışma koşulları ve geçim sıkıntısını dile getiriyor: “Çalışıyorum, elektrik, su, kira parası, elde bir şey yok.” Sonraya patlamaya geliyor söz; “Bunu yapan IŞİD. Kendiler, Suriyelilerin üstüne atıyorlar ama IŞİD! Burayı Suriye gibi yapacaklar. Bu savaş burada olmaz ama. Ne IŞİD edebilir ne de kimse edebilir.” Beş yıl önce kaçmak zorunda kaldığı savaşın acıları beliriyor o anda belleğinde: “Bizim gördüklerimize kimse dayanamaz. Bomba düşüyor, millet ölüyor. Kimsenin umurunda değil. Ne Esad’ın umurunda, ne IŞİD’in umurunda. Patlamanın sesini duyduğumda çok korktuk. Bir de bizim üstümüze atarlar, ondan da korkuyoruz… Bize ‘siz vatan hainisiniz’ diyorlar. Biz savaştan kaçtık. Benim iki tane ağabeyim öldü.”

ÖNCEKİ HABER

Urfa'da boş araziye İHA düştü

SONRAKİ HABER

Kabil'de Amerikan Üniversitesine Taliban saldırısı: 1 ölü

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...