02 Nisan 2016 09:38

Her zaman ince çizgiler üzerinde yürümek

Her yıl 2 Nisan, Otizm Farkındalık Günü olarak kutlanır. Otizm birçok araştırmaya rağmen henüz tam olarak sebebi anlaşılmamış, ancak ciddi bir sağlık sorunu.

Paylaş

Fehmiye KORKMAZ 

Her yıl 2 Nisan, Otizm Farkındalık Günü olarak kutlanır. Otizm birçok araştırmaya rağmen henüz tam olarak sebebi anlaşılmamış, ancak ciddi bir sağlık sorunu. Ve biliyoruz ki bu hastalık ne kadar erken teşhis edilirse özel eğitim, spor, sosyal ve güncel eğitimle yavrularımızı topluma kazandırma şansımız daha yüksek oluyor. Normal bireyler gibi olmasa da toplumda kendini idare edebilecek, kendi ihtiyaçlarını karşılayabilecek, belki kimseye muhtaç olmayacak şekilde yaşamlarını sürdürebilirler. Ama bu o kadar da basit değil. 
Devletin bu konuda sunduğu eğitim imkânları çok sınırlı ve yetersiz. Ayda sadece 8 ile 12 saat arasında özel eğitim hakkı veriliyor. Ayrıca alt sınıflar kaynaştırma eğitimi adı altında bazı düzenlemeler de var. Fakat çocuklarımıza verilen öğretmenler dahi otizmin ne olduğunu bilmiyor. Oysa bu çocukların ihtiyacı olan, hayata dair tüm yaşam becerilerini onlara kazandırabilecek, yani onları yaşama katabilecek özel eğitimlerdir. Çocuklarımıza bu işin eğitimini almış öğretmenler atanmasını beklerken, hiç alakası olmayan branş öğretmenleri veriliyor Milli Eğitim Bakanlığı tarafından. 
Bu hususta eğitim veren, yaşam koçluğu ve spor okulları mevcut. Fakat ne yazık ki devlet desteği olmadığı için çoğu velinin gücü çocuklarını buralara göndermeye yetmiyor. Eğitim desteği arayışlarımızda ne yazık ki ya bu çocukların yeterli duruma gelebileceklerine inanılmadığı için ya da çocuklarımızı başımızdan atmak istediğimiz önyargısı yüzünden geri çevriliyoruz. 
 

ANLAMAYA ÇALIŞIN
Peki, toplum olarak biz otizmin ne kadar farkındayız? Hiç kendinizi onların yerine koydunuz mu? Ya da kendinizi otizmli çocuğu olan bir annenin yerine koydunuz mu? Onların size belki garip gelen, belki korkutan davranışlarının aslında ne anlama geldiğini düşündünüz mü?
Hadi gelin bu 2 Nisanda kendimizi bir otizmli annenin ve otizmli çocuğun yerine koyalım, onlarla empati kuralım. Onların yaşadığı zorlukları, verdikleri mücadeleyi, toplumdan dışlanmışlıklarını, acınmışlıklarını hatta insan yerine koyulmamışlıklarını anlamak için bir günlüğüne anlamaya çalışalım.
Sızlayan, derinden gelen hüznümüzü anlamaya çalışın. Evet biliyorum bu çok zor. Lütfen bunları yaparken de 3 Nisanda her şeyi geride bırakarak başlamayın güne. 
Dedim ya çok zor… Düşünsenize, özlemle ve merakla beklenen bir hamilelik ve ardından doğum; bir mucize… Sonra çocuğunuzda gördüğünüz bazı farklılıklar; göz teması yok, iletişim yok, sanki başka bir alemde… Biçare doktora gidiyorsunuz, güzel şeyler duymayı umarak doktora soruyorsunuz “Bu nedir?” diye ve aldığınız cevap “Çocuğunuz otizmli.” “O da ne?” demeye kalmadan doktor devam ediyor: “Çocuğunuz yürüyemeyecek, konuşamayacak, hatta anneyi ve babayı tanıyamayacak…” Yani kısacası; saksıda bir çiçek, sularsan yaşar, sulamasan ölür dedikleri bir evlat kucağınızda. Ne yaparsınız? 
Düşünün ve inanın ki bu olasılık hiç kimseye uzak değil. Ve önce kendinizi, eşinizi, hatta varsa diğer evladınızı suçlarsınız… Toplumun size dayattığı ‘Ne günah işledin ki Allah sana böyle bir evlat verdi!?’ sorusu kemirir içinizi. Bir anda saçma sapan düşüncelere maruz kalırsınız. Aslında onun bir ödül olabilme olasılığı gelmez aklınıza. 
 

ANNELERİN AZMİ ÖYLE GÜÇLÜ Kİ
Sonra sonra size bir güç gelir. Önce onu kabullenirsiniz; ki bu en zor aşamadır. Bunu toplumda insanlar kendine bile itiraf edemezler. Herkes kabullendiğini zanneder ama bilinçaltında hep bir şeyler kalır. Bu zor aşamadan eğer başarıyla çıktıysanız, ikinci aşama başlar. Yavrum için ne yapabilirim evresi... Tüm olanaklar; maddi manevi ne varsa ki bu da çok önemli bir husus. Çünkü bu noktada hem maddi hem manevi destek önemli olduğu halde kimse sizi anlamaz, görmez ve duymaz. Oysa baktığınızda sizden çok üzülür, düşünür görünürler. Bazen en yakınınız ve hatta aileniz bile bir bakmışsınız, sizin en uzağınızda duruyor. Her zaman yolunda gitmeyen bir şeyler çıkar karşınıza. Kendinizi kör bir kuyuda debelenir hissedersiniz. Maddiyatınız yeter, çocuğunuzda ilerleme olmaz; çocuğunuzda ilerleme olur maneviyatınız yeter zannedersiniz karşınıza maddiyatta dayalı şeyler çıkıverir. 
Bir annenin ve babanın evladına yetememesi ne demek bilir misiniz? Belki de dünyanın en ağır yüküdür, emin olun. Düşünsenize evladınız yol kat edecekken sizin elinizden bir şey gelmiyor. İnanın bu çok, çok acı bir durum. Ama dedim ya annelerin azmi öyle güçlü ki! Sabırla, sebatla, yılmadan yorulmadan bir bakış, bir gülüş, bir kelime için o an ömrünüzü vermeye hazırsınız. 
 

ZOR OLAN YALNIZLIK, ANLAŞILMAMA
Her zaman ince çizgiler üstünde yürürsünüz. Her şeyinizi, hayatınızı, evinizi, yani tüm yaşam biçiminizi çocuğunuza, yani o özel meleğinize göre ayarlarsınız. Fakat biliyor musunuz aslında zor olan o evlada sahip olmak değil, onun için verilen mücadeledeki yalnızlık ve anlaşılmama durumu. Bizler hiçbir zaman meleklerimizden usanmayız. Tek amacımız, onları bizden sonrasına kendine yeterli halde bırakabilmek. Bunun için emin olun her zorluğu göğüslemeye hazırız. 
Son olarak, olduğundan çok daha iyi olabileceği halde çocuğuna yeterli eğitimi verdiremeyen bir anne olarak şuna değinmek isterim ki; herhangi bir şahıstan, kurum ya da kuruluştan eğitim bursu istemek sanıldığı kadar kolay bir şey değil. Ola ki bir gün bir anne çalarsa kapınızı, şu ayrıntıyı sakın gözden kaçırmayın: İstenilen aş, ekmek değil, bir annenin ‘evladım’ çığlıklarıdır. Burada teşekkürü borç bildiğim Şeyma hocama, Gülçin Babaoğlu’na, sayın İdris Korkmaz hocama ve oğlumun eğitiminde emeği geçen tüm hocalarıma çok teşekkür ediyorum. 
Yalnız 2 Nisan’da değil, tüm günler otizmli çocuklarımızın farkında olmanız dileğimle.

ÖNCEKİ HABER

Lisede 8 Mart forumu

SONRAKİ HABER

Siğil deyip geçmeyin!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa