03 Ocak 2016 00:04

Kıyıda ‘ince’ ölümler...

Paylaş

Erdi TÜTMEZ

Bir fotoğraf bize ne anlatır? Bir ‘anın yansıması’ mı? Görsellik mi? Bir yaşanmışlığın timsali mi? Peki ne? Tarih boyunca çekilen onca fotoğraf hafızamıza yer etti. Acılar, zaferler,  yenilgiler, mutluluklar...Onlarcası herhangi bir an zihnimize düşer ve gözümüzün önüne adeta o anı getirir. Dalarız derin düşüncelere...Bizi eşsiz bir düşünme kuyusuna bırakır, oradan çıkılır mı, bilinmez... Düşünürüz de düşünürüz... Bazen saatlerce... Bazen günlerce... Fotoğrafın her an’ının içindeyizdir sanki. Deklanşore basan sanki bizim parmağımızdır artık...
Sayısız psikolojik araştırma, bir nesneye “bakma” eyleminin hislerimizi güçlendirdiğini  vurgular. Bunun nedeni olarak da gözlerimizin beyin ve sinir sistemiyle doğrudan bağlantılı  olduğunu gösterirler. Karşımızda öylece duran fotoğrafa bakmak da bundan dolayı sadece gözümüzle değil beyin ve kalbimizle gerçekleştirdiğimiz bir eylemdir.
Bu yerkürenin milyarları, etkileyici bir fotoğrafı yoksa, bazı felaketlerin yaşanmakta olduğunu kabul etmez, anlamamakta ısrar eder çoğu zaman. Güney Afrikalı haber  fotoğrafçısı Kevin Carter’a 1994 Pulitzer Ödülü’nü getiren “Akbaba ve Çocuk” (Starving  Child and Vulture) fotoğrafını görmeden Sudan’da açlık olduğunun, Nick Ut’un, 1972’de  çektiği bombalardan kaçan çocukları görmeden de Vietnam savaşının acımasızlığının fark edilmemesi de buna örnek.

FOTOĞRAFTA HAYAT BULAN HİKAYELER

İnsanı ‘düşünme faaliyetinin’ içine iten bir fotoğraf daha kazındı zihinlerimize. Belki de yüreklerimize. Ne gördük peki? Bir göç manzarası... Arkada çaresizce bekleyen birkaç kişi... Sonra fotoğrafa daha dikkatli bakmamıza neden olan onlarca detay. Bir el gördük ve o elin avuçladığı parlak saçlar... Bu güzel ve canlı saçları tutan pembe bir toka... Bu fotoğrafın hikayesini bilmeyenler “Eee ne var bunda?” diye bir soru sorabilir. Bir fotoğraf onun ardındaki hikaye ile hayat bulur. İnsan bazen buralarda hayat bulamasa da fotoğrafın kendisi yaşar.
Son fotoğrafın hikayesi 10 yaşındaki bir Afgan kızının hikayesi... Bu fotoğrafta Salihleraltı Sahili’nden 79 kişiye birlikte bir lastik bota binerek Midilli’ye gitmek üzere denize açılan 10 yaşındaki Afgan kızının sahildeki kumlar üzerinde bıraktığı, pembe lastik tokayla at kuyruğu yapılmış, kesilmiş saçlarını gördük. Afgan kızının, bindiği botun alabora olması halinde suda ıslanıp, ağırlık yapacağı düşünülerek bu güzel saçları kesilmiş. Bu paragrafı oluşturan cümlelerden, onları oluşturan kelimelerden herhalde yüzlerce hikaye çıkarmak mümkün.

ÖLÜM KARŞISINDAKİ ‘İNCE’ DÜŞÜNÜŞ

Bu fotoğrafı gördükten sonra ben de saatlerce düşündüm. Zihnimde onlarca şey dolandı. Beyazıt’ta yürürken yol kenarında 2 Suriyeli mültecinin sohbetine tanık olmuştum. 20-25 yaşlarında iki delikanlı ağlamaklı konuşuyordu. Kırık Türkçeleriyle yine hikayelerini anlatıyorlardı:
‘Babasıyla yıllarca denizlere açılırdıı, balık tutardı....’
‘Yüzmeyi çok severdi....’
‘Nasıl boğulur?’
Bu Afgan kızı işte bana bu hikayeyi yeniden hatırlattı...
Ve daha nice mülteci hikayesi...
Siz ‘Askıda yaşamak’ nedir bilir misiniz?
Peki bu insanları ölüm konusunda bu kadar ‘ince’ düşünmeye iten sebepleri hiç düşündünüz mü?
Bir insan neden ölümün gerçekliği karşısında bu kadar ince düşünür?
Doğdukları, büyüdükleri terk etmek zorunda kalan insanların hikayeleri bunlar...
Savaşın etkilediği bu insanlar, iyi ve güzel bir hayat için değil, canlarını kurtarmak için her gün ölüm yolculuğuna çıkıyorlar.
Hemen hemen her gün kıyılarda ölen insanlar görüyoruz. Ölen çocuklar, geride kalanlar... Biten hikayeler...
Dünyayı ‘yöneten’ birkaç gücün politik hesaplarla milyonların hayatlarını nasıl kesintiye uğrattığını görüyoruz.
Son günlerde fazlalıkla kullandığımız kelimeler var. Bunların içinden belki de en çok  işittiğimiz, kullandığımız ‘Unutma, hatırla, unutturma’
O kadar çok acı, o kadar çok yüreğimizi zedeleyen şey varsa onunla karşılıyoruz bu zamanlarda... O kadar çok canımız acıyor ki ‘unutmamak, unutturmamak’ istediğimiz şey de doğal olarak bir o  kadar çok oluyor.
Ama madem yeni bir yıl...
Yeni yılın ilk ‘unutma’sı bu olsun...
Bu Afgan kızını da... Onun güzel ve canlı saçlarını da... Pembe tokasını da...
Unutmayalım...

ÖNCEKİ HABER

Süleyman Soylu’nun yanındaki Celal Bayar ve Recep Peker’di

SONRAKİ HABER

Yeni yıldan ne bekliyorsun?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...