27 Aralık 2015 05:16

İktidarın ‘medya taburu’

Paylaş

Ayşe YILDIRIM

İktidar savaş borusunu çaldığı anda postallarını giyip silahlarını kuşandılar. Savaş ordusunun medya taburu olarak savaştaki yerini aldılar. Başlıklar hazırlandı:
Şehirde temizlik (Güneş), Teröristleri süpürme harekatı (Yeniakit), Vurduk vuracağız (Türkiye), Topyekun imha (Yeniçağ), İmha başladı (Bugün), Topyekun temizlik (Yenişafak), Yarım kalmayacak (Milliyet), Son halka (Star), 2 generalli operasyon (Hürriyet).
Evet hepsi de okuduğunuz gibi yazılmıştı. Bir başkasının ağzından olduğunu belirten tırnak işareti yoktu yani. İçselleştirilmişti, kendileri söylüyordu, kocaman puntolarla...
Taburun küçük bir bölümü ise ‘düşman’ ilan ettiği karşı tarafa vurmayı seçmişti:
Hücre evinden HDP’li çıktı (Akşam), HDP’nin yaptığı halkı tehdit (Millet), Niyetleri iç savaş (Posta)
Bu saydığım başlıklar sadece bir güne ait; 17 Aralık. İçinde bulunduğumuz süreçte aynı minvalde çokça başlık göreceğimizden ne yazık ki kuşkumuz yok. Daha önce yaptıkları yapacaklarının teminatı ne de olsa.
2. Körfez Savaşı sırasında Pentagon’la anlaşma imzalayan iliştirilmiş (embedded) gazetecileri hatırlayalım. Çok değil 12 yıl önce onlar Amerikalı subayın uzattığı kağıda imza atarak, komutanların istediği haber ve görüntüleri vereceklerini taahhüt etmişlerdi. Türkiye’deki ‘medya taburu’ ise bugün daha büyük kağıtlara imza atmıştı. Ya satın alınmışlardı ya da korkularına yenilmişlerdi.
Amerikalı gazetecilere kağıdı imzalatan subay, “Açıkçası bizim işimiz savaşı kazanmaktır. Bunun bir parçası enformasyon savaşıdır. Bu yüzden enformasyon ortamını hakimiyet altına almaya girişiyoruz” demişti.

ÖNCE EL DEĞİŞTİRDİ SONRA ‘TANIDIK’LARA VERİLDİ

Türkiye’de iktidar uzun süre önce medyayı toptan hakimiyet altına almaya girişmişti. Önce el değiştirmelerle, havuzda toplanan paralarla gazeteler ve televizyonlar ‘tanıdık’ işadamlarına teslim edildi. Kimisine ise el konulup kayyum atandı. Direnmeye çalışan, direnir gibi yapanlar daha çok korkutulup sindirildi. İktidar şimdi bunların semeresini bu başlıklarla topluyor.
Oysa Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’nde ‘Gazetecilerin temel görevleri ve ilkeleri’ nasıl sıralanıyordu:
“Gazeteci; başta barış, demokrasi ve insan hakları olmak üzere, insanlığın evrensel değerlerini, çok sesliliği, farklılıklara saygıyı savunur. Milliyet, ırk, etnisite, cinsiyet, dil, din, sınıf ve felsefi inanç ayrımcılığı yapmadan, tüm ulusların, tüm halkların ve tüm bireylerin haklarını ve saygınlığını tanır. İnsanlar, topluluklar ve uluslar arasında nefreti, düşmanlığı körükleyici yayından kaçınır. Bir ulusun, bir topluluğun ve bireylerin kültürel değerlerini ve inançlarını veya inançsızlığını doğrudan saldırı konusu yapamaz. Gazeteci, her türden şiddeti haklı gösterici, özendirici ve kışkırtan yayın yapamaz.”
Yani bir barış mesleğidir gazetecilik diyor. Yukarıdaki başlıkların içinde arayıp da bulamayacağınız özellikleri sıralıyor.

GAZETECİ VİCDANINI DİNLEMEKTEN DE KORKMAMALI!

Kentlere giren tanklar, ellerinde kocaman silahlarla yüzleri maskeli özel timler, bölgeye sevkedilen binlerce asker, askere moral veren generaller!.. Bu türden başlıkların içini doldurup kahramanlık ‘destanları’ yazılıyor. Yakında bir merkezden sevk edilecek grafikler ve haritalarla süslenecekler... Sanki bir Amerikan filmi izler gibi gösterilecek, okutulacak bizlere zafer naralarıyla...
“Şehit askerler”in cenazelerinde edilen ‘intikam’ yeminleri taşınacak bu kez başlıklara...
Öldürülen kadınlar, çocuklar, yaşlılar mı?
Birlikte barış içinde yaşamak isteyen sivil halk mı?
Oynanan oyunu görüp ‘durun’ diyen barış yanlıları mı?
Onlara maalesef yer kalmayacak sayfalarda...
Ne kadar tanıdık değil mi?
Yer verenler ise önce iktidar tarafından sonra meslektaşları tarafından ‘hain’ ilan edilecek...
Çocukları öldürülen, evi yakılıp yıkılan annelerin ‘sesimizi duyurun, bizi görün, bizi yazın’ feryatları belki ayakta kalma mücadelesi veren bir iki gazetenin sayfalarında yerini bulacak ama yeterince ilgi çekmeyecek.
Otoriter yönetimlerin olduğu ülkelerde üstüne bir de adı konmamış bir iç savaşın yaşandığı ülkelerde zordur barış gazeteciliği.
Yeni Zelanda Auckland Teknoloji Üniversitesi’nden Dr. Rukhsana Aslam’ın dediği gibi ‘gazeteci önce korkmamalı’. Hadi biz ona bir cümle daha ekleyelim; “Gazeteci vicdanını dinlemekten de korkmamalı!”
Gazetecilik özü itibarıyla barış mesleğidir. Nedeni, niçini sorgularken gerçekleri olduğu gibi verme yükümlülüğü vardır.
Ragıp Duran’ın bu konudaki bir tespitine kulak verelim:
“İktidar yanlısı iseniz gazetecilik yapamazsınız, yaptığınıza ancak reklam, propaganda, ajitasyon denir. Gazetecilik gerçeğe yaklaşma ve onu aktarma mesleği. İktidar yanlılığı ise gerçekleri tahrip edip siyasi, cemaati ya da şahsi çıkar peşinde koşmaktır.”
Elbette sadece “iktidar yanlısı gazetecilik” değil bir gazetecinin gazeteci olma özelliğini ortadan kaldıran.
Bir de “kirli bir savaş bülteni” çıkartıp kendilerine “gazeteci” diyenler var.
Oysa, gazeteciliğin işi “gerçek”ledir. Eğer “gerçek” yoksa, gazetecilik de yoktur.
Aynen, hem de “savaşçı” bir şahsiyetin söylediği gibi:
“Bir savaşta önce gerçek ölür!”
“Savaş yanlısı” bir gazetecilik, aynı zamanda “gazeteciliğin” kendi kendini imhasıdır.
Bu yüzden de savaşa payanda olana “gazeteci” denmez.
O olsa olsa “medya taburu”nun paralı askeridir.
2015’i ne yazık ki böyle bir manzarayla kapatıyoruz.

ÖNCEKİ HABER

Nehre bakan şehirler

SONRAKİ HABER

Aylan Kurdi’nin bıraktığı miras

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...