“Savaş ve Barış.”
Bu iki sözcük ve bağlacıyla bu biçimde bağlandığında akla birçok başka şey ile birlikte Rus yazar Lev Tolstoy’un dünya klasikleri arasındaki özel yerini hep koruyan ölümsüz romanını getirir. Tolstoy, Rusya’nın Fransa tarafından istilası döneminde yaşanmış olayları ve Napolyon döneminin Rusya’daki etkisini, bunun doğurduğu sonuçları beş asil aileden örneklerle anlatır.
Kendisi, “Anna Karenina” ile birlikte en değerli yapıtlarından olan bu romanını, “Daha çok tarihi günlükler” diye tanımlasa da, 10 ana karakter ve 600 kadar yan karakterden oluşan bu yapıt bir ülkede savaş ve barış arasındaki ilişkilerin, denklemin doğurduğu bütün toplumsal ve insani halleri çok başarılı bir biçimde anlatır.
Dünya, bugüne kadar, bu iki kavram arasındaki ilişkilerin en sancılı sonuçlarını içeren iki büyük emperyalist paylaşım yaşadı.
Ancak savaşın yıkıcı sonuçları, Lenin’in altını çizdiği biçimde, emperyalizm çağının kaçınılmaz bir sonucu olarak varlığını bugün de koruyor. Yaşadığımız bölge, emperyalist müdahaleler ve son olarak da Suriye etrafında, ‘vekalet savaşı’ diye de değerlendirilen, Türkiye’nin de, hükümetin politikaları nedeniyle boylu boyunca içinde olduğu yıkıcı girdabın etkilerini yaşıyor. Bu etkiler, 2015 yılı içinde Suruç ve Ankara, Fransa’da da son olarak Paris katliamına yol açtı. Bu savaş, Suriye’de başlayıp bitecek bir savaş ama özelliğinin dışına taşmış bulunuyor. Savaş bugün yaşadığımız bölge ve onunla ilişkili tüm ülkelerin halkları bakımından türlü yıkıcı sonuçlar doğuran bir gerçekliktir. Barış da, tüm bu nedenlerle insanlık açısından büyük değerini koruyor.
Türkiye açısından, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Çözüm sürecinin buzdolabına kaldırıldığını’ ilan etmesinin ardından Kürt sorununda yeniden çatışma ve ölüm girdabına dönüldü. Bu politika şimdiden 2016’ya da devretmiş görünüyor. Devlet kurşunu ile annesinin kucağında yaşamını yitiren 13 yaşındaki Cemile Çağırga’nın cesedinin, sokağa çıkanın keskin nişancılar tarafından öldürülmesi nedeniyle buzdolabında saklanması ise, iktidarın Kürt sorunundaki ‘buzdolabı’ siyasetinin sonuçları simgeleyen, yürekleri parçalayan bir görüntüsü oldu. Devlet ablukasının sürdüğü ilçelerdeki operasyonlar sonucunda, son beş ayda 44 çocuk yaşamını yitirdi.
Evrensel’in her yıl verdiği, temalı almanağı 2015’te ‘Savaş ve Barış’ arasındaki ilişkinin, Türkiye ve dünyadaki çeşitli sonuçlarına odaklanıyor.
Elbette bunlarla birlikte sanayinin kalelerini sarsan metal direnişi ve yıl içinde kaybettiğimiz değerlerimiz gibi bir dizi başka konular da almanağımızın alt başlıklarını oluşturdu.
Bu yılki kapağımızı da, Ankara Katliamı’nda bacağını yitirmiş olan Günay Karakuş’un kendisini, kaybettiği bacağında çiçekler açarken yansıttığı çizimi oluşturuyor. Bu resim, insanlığın yaşadığı büyük acılar karşısında bile umudunu diri tutabildiğinin ve tutabileceğinin geride bıraktığımız yıl içindeki simgelerinden biri oldu.
2016’ya da ışık tutsun...
27 Aralık 2015 05:07
Evrensel'i Takip Et