01 Kasım 2015 05:40

Abdülhamid’in şatafatlı saltanatı ve hazin sonu

Paylaş

Aydın ÇUBUKÇU

Başlarına devlet kuşu konmasa, son dönem Osmanlı padişahlarının bazıları, sıradan bir esnafa, hadi bilemedin ortalama bir Osmanlı münevverine benzerdi. Yaygın efsanelerin aksine ve özellikle son dönemde yaratılmaya çalışılan “şanlı ecdat Osmanlı” algısına pek de uymayan hobilere sahip, kimi zaman oldukça korkak ve pısırık, çevresindeki bürokratların itip kakmasıyla şu ya da bu kâğıdı imzalayan memur karakterli olanları da vardı. Bazıları cinsel eğilimleriyle ya da içkiye düşkünlükleriyle tanınırdı, bazıları resim yetenekleriyle, bestekârlıklarıyla, edebiyat düşkünlükleriyle anılırdı. 

“Ulu Hakan Abdülhamid Han” belki aslında, ailesine bağlı ve dindar iyi bir marangoz olarak sakin bir hayat sürebilirdi. Yine öyle pimpirikli, gölgesinden korkan ve korktuğu ölçüde zalim bir adam olur muydu bilinmez! İktidar elindeyken gaddar ve hatta zalim “Kızıl sultan” olarak anıldı, büyük badireler atlattı ve gittikçe koyulaşan bir istibdadın baş aktörü olarak tarihe yazıldı. Yandaşları pek yücelttiler, muhalifleri pek aşağıladılar. 

ALİ SUAVİ ADLI BİR GÖZÜKARA

Bir kâğıt tüccarının oğlu olarak dünyaya gelip, 17 yaşında babasıyla hacca giden, Şehzadebaşı Camisi’nde medrese eğitimi alıp askerlik şubesinde kâtiplik yapan bir genç adam düşünün. Sıradan bir hayat, sakin bir çarşı-bürokrasi çizgisinde yürüyen sıradan bir delikanlı… Sarıkla gezmeyi seviyor. Modern bir okulda öğretmen olmasına karşın, medrese kılığından vazgeçmiyor…  İyi bir hatip ve yazarlığa da meraklı… Bela burada başlıyor… Ziya Paşa ve Namık Kemal’le tanışıklığı oluyor. Muhbir adlı bir gazetede makaleler yazıyor. Bir ara saltanatçı, sonra İslamcı, Türkçü, Turancı görüşlere meylediyor.  Sultan Abdülaziz döneminde Genç Osmanlılar ile birlikte Paris ve Londra’da yaşıyor, hükûmet aleyhine yazılar yayınlıyor. Abdülhamit tahta çıkınca yurda dönüyor. Galatasaray Sultanisi müdürlüğü yaparken, görevden alınıyor ve işsizlikten ne yapsın, ihtilal yapmaya kalkışıyor. Örgütlediği birkaç yüz kişi ile Çırağan Sarayı’nı basarak Abdülhamid’in yerine V. Murat’ı tahta geçirmeye teşebbüs ediyor. Beşiktaş Muhafız Komutanı, okuma yazması bile olmayan Yedi Sekiz Hasan Paşa tarafından kafasına sopayla vurularak öldürülüyor! 
Tarih böyle bir şey. Kâğıt tüccarı bir hacının oğlunu, gözükara bir ihtilalci rolüne sokarak, normal şartlarda munis bir marangoz olabilecekken padişah olmuş Abdülhamid’i devirmeye yolluyor! 

O ÖYLE OLMAZ!

Abdülhamid’i devirmeye çalışan çok adam var. Yahudiler, İngilizler, askerler, aydınlar, kendi çevresinde dolanıp duran asalak bürokratlar… Korkudan kamburu iyice çıkmış, omuzları çökmüş, uçan kuştan haber almaya çalışıp her sokak başını hafiyelerle doldurmuş bu padişah, karmakarışık bir dizi olay neticesinde, birden önünde kendisini padişahlıktan azleden bir fetva getirmiş bir grup adam bulur. 

Maceracı Ali Suavi’nin asla düşünemeyeceği bir yoldan, bürokratik hileler ve yalan dolanla şişirilmiş bir fetvayla onu indirmeye gelmişlerdir. 

Aralarından Esat Paşa, “Abdülmecid oğlu Abdülhamid Han, Şeyhülislam efendimiz fetva verdiler. Meclis karar aldı. Millet seni azletti! Hayatın emindir. Selanik’e sürülmen kararlaştırıldı” der. 
Abdülhamid, sakin bir şekilde “Görelim fetvayı!” der. Okurlar: 

“Abdülhamid Han’ın, Kur’an-ı Kerim’i yaktırdığı ve yasaklattığı için, Sahih-i Buhari’yi yaktırıp yasaklattığı için, Ümmet-i Muhammedi’ye eziyet ettiği için, Asker’e gâvur şapkası giydirmeye kalkıştığı için azli farzdır, vaciptir.”

KÜLLİYEN İFTİRA!

Alman emperyalizmiyle derin ilişkiler içinde ülkeyi maceracı savaşlara soktuğu, bütün politikayı ve diplomasiyi eline ayağına dolaştırıp derin felaketlere yol açtığı, kişisel servetini katbekat arttıran komisyonlarla, rüşvetlerle torbasını doldurduğu, zulüm ve baskıyla memlekette bir dirhem özgürlük bırakmadığı ve daha nice suç fetvada yoktur; ama yalan yanlış şişirme iftiralar alt alta yazılmıştır. 
31 Mart Vakası sonrası askeri üstünlüğü ve bürokrasi üzerindeki denetimini ele geçirmiş olan İttihat ve Terakki Cemiyeti, padişahı alaşağı etmek için bula bula bu gerekçeleri bulmuştur. 

Selanik’teki 3. Ordu’nun isyan vesilesiyle İstanbul’a getirilmesi, Heyet-i Mebusan ve Heyet-i Ayan’ın bu sevkıyatı meşru ve haklı görmesini sağlamıştı. Ayaklanma bastırıldı. Sıkıyönetim ilan edildi ve ayaklanmacıların önderleri Divan-ı Harp’te yargılanarak ölüm cezasına çarptırıldılar. O sırada, Meclis-i Umumi Milli adı altında birlikte toplanan Heyet-i Mebusan ve Heyet-i Ayan, 27 Nisan’da Abdülhamid’in tahttan indirilmesini, yerine V. Mehmet Reşat’ın geçirilmesini kararlaştırdı. Abdülhamid, Selanik’e sürüldü. Divan-ı Harb’te yargılanmasını teklif edenler olduysa da, hükümet bunu göze alamadı. 

YARGILANSAYDI!

Yargılansaydı, büyük ölçüde Alman işbirlikçiliği ve maceracılık konusunda ondan hiç de geri kalmayan İttihatçılar, bu suçlamayı asla yapamayacaklardı. 

Ama bugün yargılansa, Bergama’daki Zeus Sunağı’nı Alman imparatoruna “bu eski taşları ne yapacaklar ki” diye hayret ederek vermiş olması iddianamede önemli bir yer tutardı.

Demiryolları politikasını, hem emperyalizmin Ortadoğu’da önemli bir üstünlük sağlaması bakımından, hem de kişisel servetini çok büyük oranda çoğaltan bir komisyon ve rüşvet çarkına çevirmiş olması da önemli bir suç başlığı olurdu. 

Devleti, tam anlamıyla bir gizli polis devleti haline getirmesinin hesabı da herhalde sorulurdu.
Basına uygulanan sansür, toplanan, yakılan kitaplar, hapsedilen, sürgüne gönderilen, boğulup öldürülen aydınlar da hesap listesinin en başında yer alacaktı. Çoğu zaman bembeyaz boş kâğıtlar halinde yayımlanmak zorunda kalan gazetelerin ve yazarların da söyleyecekleri pek çok söz olacaktı herhalde. 
Selanik’teki sürgün yerine gönderilirken yapayalnızdı. Hatta elindeki mücevher çantasını taşımak bahanesiyle elinden alan yalaka, çantayla birlikte sır olup gitmiş. Yalaka gibi görünen hırsızlar her çağda mutlaka çıkar ve fırsat bulunca efendilerini de soymaktan hiç utanmazlar. 

Lakin öldüğünde cenaze töreni pek şatafatlı olmuş. En önde onu tahttan indirenler, arka sıralarda, tahttan indirilişini sessiz sedasız kabullenip seyreden halk, ağıtlar yakarak ve gözyaşları dökerek kaldırdılar cenazesini. 

ÖNCEKİ HABER

Değinmeler (2)

SONRAKİ HABER

Bölge illerinde halk, sandığa büyük ilgi gösteriyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...