18 Ekim 2015 02:18

Barışı rayına koymak istediler

Paylaş

Ercüment AKDENİZ

Özgür, tıpkı soyadı gibi “Can”dır. Aynı evi, aynı ekmeği paylaşmışlığımız vardır...

Onunla tanıştığım zaman Özgür Adana’da, on iki nüfuslu ailesi ise Mersin’de yaşıyordu.  

Baba Yusuf Can inşaat ustası, Özgür de demiryollarında makinistti. Baba-oğul, sadece evin kalabalık çocuklarına bakmakla yetinmiyor, onları okutmaya da gayret gösteriyorlardı. Özgür’ün tüm kardeşleri kızdı ve bu kızlar eve akan emekleri karşılıksız bırakmadı. Can ailesinin kızları birer yıl arayla üniversite kazandılar. Sonra birer birer öğretmen olmaya başladılar. Kızların hepsi zekiydi, Can ailesinin yaşadığı ev ise adeta bir “üniversite kazanma ocağı”ydı!  

Ankara’daki o vahşi-şeytani katliamdan sonra elim bir türlü telefona gitmedi... Özgür’ü ancak iki gün sonra arayabildim.

“İçim yanıyor, başımız sağolsun...” dedim.

“Biliyorum abi, hepimizin başı sağ olsun” dedi.

Seslerimiz titrek, kısık ve kederliydi; seslerimiz dışa değil sanki içe, içimize konuşur gibiydi.

Özgür, o lanet patlamada çiçeği burnunda bir öğretmeni, henüz yeni evlenmiş bir kardeşi yani Gülhan’ı kaybetmişti...  

Gülhan’ı artık birçoğumuz tanıyor... Zira makinist Yılmaz’la çekilmiş o düğün fotoğrafı bir türlü gözümüzün önünden gitmiyor. Geçen yıl evlenmişlerdi ve bir yudumluk “barış” için Ankara’da ölüme yürümüşlerdi...    

CER SINIFI YOLDAŞLIĞI

Eskiden, sınava girip bu mesleği öğrenmeye hak kazanan çocuklar, Eskişehir Demiryolu Meslek Lisesi’ne vardıklarında hocalarına teslim edilirmiş. Adana’daki BTS’li arkadaşlardan Eskişehir günlerine dair o hikayeleri ne zaman dinlesem doğrusu gözlerinde hep aynı ışığı görürdüm. “Ayrı bir disiplin”, “bambaşka bir eğitim terbiyesi”, “sıra ve oda yoldaşlıkları” vs... Bana anlattıkları bütün bu değerlerin, onların ortak karakter şekillenmesinde ne kadar etkili olduğuna da kendi gözlerimle şahidim.

Ankara’daki katliamdan sonra demiryollarından İlker arkadaşım bana peş peşe üç fotoğraf gönderdi... İlk fotoğraf bir selfie fotoğrafıydı. Barış mitingine giderken çekilmiş bu fotoğraftaki gülen yüzler katledilmişti! Bilgen Parlak, Nevzat Sayan, Rıdvan Akgül ve Yılmaz Elmascan... Yılmaz, size bahsettiğim Gülhan öğretmenin makinist olan eşiydi! Bombalı saldırıdan önce çekilen bu selfie karesindeki son kişi ise Tonguç Özkan’dı. Tonguç patlamada ağır yaralanmıştı...

İkinci fotoğraf “Eskişehir Demiryolu Meslek Lisesi 1989 Cer Sınıfı” mezunlarına aitti. “Cer sınıfı”, makinist ve vagon teknisyeni yetiştiren sınıf demekti. İşin ilginç tarafı; birinci fotoğrafta selfieyi çeken Nevzat’la yine aynı karede yer alan Bilgen, cer sınıfından da arkadaşlardı. Üstelik cer sınıfında çekilmiş siyah-beyaz vesikalık fotoğrafları da alt alta sıralanmıştı!  

Bilgen, aynı apartmanda kapı komşumuzdu. Adıyamanlı Kürt bir demiryolcuydu. Sendikal mücadele kadar barış ve demokrasi mücadelesine de sevdalıydı. Ankara’da katledildikten sonra, naaşı memleketi Adıyaman’a götürüldü. Bilgen, parlak bir ışık olup karanlığın üstüne yürüdü.

İlker’in bana gönderdiği üçüncü resimde ise bir halı saha futbol takımı vardı. Adana garına yakın bir sahada çekilmiş bu fotoğrafta Nevzat ve Bilgen yine aynı karedeydi. Yanlarında, şimdi dönüp bana “kime ağlayacağımıza şaşırdık abi” diyen Özgür Can vardı.   

BTS’Lİ OLMAK

Ankara’da patlatılan canlı bombalar nasıl olmuştu da bu kadar çok demiryolcunun canını almıştı? Bunu hayatını kaybedenlerin yakınlarına ve arkadaşlarına sordum. Her miting öncesi trenlerle Ankara’ya gelen demiryolcular istasyonda buluşurlarmış. Karayolunu seçen emekçiler ise daha geride toplanırlarmış. Yani katliam için istasyon önünü seçenler, demiryolu emekçilerini de hiç ayırt etmeden hedef almışlar.    

Ankara’da katledilen demiryolcuların hepsi örgütlüydü, BTS’liydi. Üstelik bu kanlı saldırıda sendikanın tüm genel başkanları yaralanmış ve hastanelere kaldırılmıştı. Şimdiki Genel Başkan, sevgili dostum Uğur Yaman bunlardan biriydi mesela. Nazım Karakurt, Yavuz Demirkol ve Yunus Akıl ise sendikanın eski genel başkanlarıydı ve aynı meydanda yan yana düşerek yaralanmışlardı. Yani neredeyse bir sendikanın eski-yeni tüm genel başkanları aynı eylemde yok edilmiş olacaklardı!

Yok edilmek istenen BTS’liler, sendikal mücadeleyi sadece ücret mücadelesine indirgeyenlerden değillerdi! Onların mücadelesi, ekmek davası kadar özelleştirme ve piyasalaştırma talanına karşı demiryollarını savunmayı da esas alıyordu. BTS’liler, özellikle AKP iktidarı döneminde “yeni yollar” ve “modernizasyon” propagandasıyla elden çıkarılmaya başlanan demiryollarını savunmak için sayısız eylem yapmış hatta greve çıkmıştı. Çünkü jet hızıyla devreye sokulan ama seçimler nedeniyle ertelenen “demiryollarını yeniden yapılandırma” projesi, (Haydarpaşa örneğinde olduğu gibi) garların kapatılması demekti.

Bu proje, aynı zamanda trenleri raylardan çekiyor; makinist, makasçı, manevracı ve diğer çalışanları baskı altına alıyor ve sözleşmeli çalışmayı dayatıyordu!

TCDD yönetimi de bu durumdan istifade ederek çoktan şirketleşmeye başlamıştı. Demiryollarında neredeyse her iş koluna giren taşeronlaşma, iş güvenliğini de ayaklar altına alıyordu. Tren kazalarında yaşanan artış nedensiz değildi. Ayrıca Eskişehir’deki Demiryolu Meslek Lisesi çoktan kapatılmış ve makinistlik gibi hayati öneme sahip bir meslek, tecrübesiz ellere bırakılmıştı. Bundan böyle bu meslek KPSS sınavını kazanan ve sonrasında alelacele yetiştirilip iş başı yaptırılan deneyimsiz “teknisyen”lere terk edilecekti. Size şöyle bir örnek vereyim;  Mesela Eskişehir’den mezun olan Bilgen, yıllarca meslek lisesinde yetişerek bu mesleğe gelmeye hak kazanırken şimdilerde trenin başına geçmek için KPSS sınavını kazanıp bir iki aylık bir kurs görmek yeterli oluyor! İşte durum bu kadar feci.

BTS’li olmak, demiryollarında kurumun çıkarları ile çalışanların çıkarlarını bir arada savunmak demek. Canlı bombaları Ankara’da o tren garının önüne gönderenler hiç kuşku yok ki; barışı, kardeşliği ve demokrasi mücadelesini hedef aldı. Fakat gözden kaçırmamamız gereken bir gerçek daha var. O da şu ki; emekçi kitlelerin arasına o intihar bombacılarını gönderenler, işçi sınıfı ve emekçilerin kapitalist sömürüye karşı mücadelesini de yok etmeyi bu hedeflerinin yanına koydu. Bu nedenle şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki; AKP dönemi boyunca demiryollarında uygulanan neoliberal kapitalist politikalarla canlı bombaları oraya gönderen barbarlık zihniyeti arasında sağlam bir bir ideolojik akrabalık var!

‘MAKASÇI UYANSIN’

Ankara’da saldırıya uğrayanların hemen hepsi Eskişehir ve diğer iki meslek okulundan mezun olanlardı. Ve onlar demiryolu kültürünü en özlü haliyle edinmişti. Bordrolarında her ne kadar “memur” diye yazsa da çoğu yağlı tulumlar içinde çalışan proleterlerdi.

Onlar, eşleri ve çocuklarına ayırdıkları zamandan daha fazlasını trenlere, raylara, yolculara ve bakım istasyonlarına ayırırdı. İçlerinden biri öldüğünde, iş cinayetine kurban gittiğinde yahut Ankara’da olduğu gibi topluca katledildiğinde; sendika ayrımı yapmadan yüreklerini birleştirirlerdi.

Demiryolcuların Ankara katliamındaki kaybı elbette sadece çalışanlardan ibaret değildi.  Öğretmen Gülhan’ın, eşiyle birlikte BTS kayıplar listesine dahil edilmesi bu nedenleydi. Bir makinist kızı olan Şebnem Yurtman da BTS’nin o şerefli listesine yazılmıştı. Ve tabii ki o listenin en başındaki yer; demiryolcu babasıyla birlikte toprağa düşen 9 yaşındaki Veysel Atılgan’a ayrılacaktı.
Şimdi gözlerimin önünde; yıllar öncesinden kalan bir cenaze merasimi var...

Makas değiştirirken iki trenin arasında sıkışıp hayatını kaybeden makasçının tabutu çiçekler içindeydi. Sirenler eşliğinde Mersin garına getirilen işçinin tabutu trenin üzerine özenle yerleştirilmişti. Bütün demiryolcular saygıya durmuştu. O dönem BTS Genel Başkanlığı yapan Yunus Akıl meslektaşının tabutu başında konuşmuş ve  iş cinayetlerinden hesap sormak için mücadele çağrısı yapmıştı.

Şimdi kulaklarımda; yine yıllar öncesinden, bir demiryolcu eyleminden kalan o güzel slogan var.

O dönemde özelleştirmelere karşı Ankara’ya yürüyen BTS’liler, yürüyüş hattı olarak demiryolu raylarını seçmişti! Demiryolundaki çarpık yapılaşmaya ve neoliberal saldırılara karşı şöyle haykırıyorlardı; “İşleri rayına koyacağız!”  

Ankara Katliamı asla hedeflediği şeye ulaşamayacak! Makasçılar, makinistler, demiryolcular Pablo Neruda’nın şiirindeki gibi bir gün başlarını kaldırıp uyandıklarında; yıkılıp bir kenara atılan o korku duvarından geriye hiçbir eser kalmayacak. Ve bütün bir halkla birlikte  demiryolcular “barış” türküleri söyleyerek işleri rayına koyacak...

MAKASÇI UYANSIN
...
Altından yapılmış duvarlara,
Nefret üretcilerine,
Ve kan satan tacirlere karşı, birlikte yürüsünler.
Şarkı söylesinler, doya doya gülsünler ve ele geçirsinler.

Makasçı uyansın

Göreceğimiz sabahlar için barış,
Barış köprü için, şarap için barış,
Barış, beni kandıran dizeler için.
Ve kanımda toprakla;
Sevdalarımla ilgili ilk şarkılarım kabarır karışarak.
Ekmeğin uyandığı,
Sabahları yaşayan kent için barış.
Bütün ırmakların kaynağı Missisipi için barış.
Barış, kardeşimin gömleği için,
Havanın damgasına benzeyen kitaplar için barış.
Barış, Kiev’in yüce şehitleri için barış,
O ölülerin külleri için...
Ve diğer ölüleri için barış Brooklyn’in.
Paslı demir için barış,
Bir evden diğerine bir güneş gibi giden
Postacı için barış.

Barış, bir borudan hanımeli asmasına seslenen
koreograf için,
Yalnızca Romario’ya yazmak isteyen
Sağ elim için barış.
Bir teneke yığını gibi
Sırlarını saklayan Bolivyalı için barış.

Barış gelsin,
Böylece belki de evlenirsiniz,
Barış Bio-Bio’nun bütün kereste fabrikası için.
Barış İspanyol gerillasının
Parçalanmış yüreği için.
İçindeki en zarif şeyin,
Yüreğin işlediği oyalı bir yastık olan
Wyoming’teki müze için barış.
Barış, fırıncı ve somunları için,
Ve un için barış,
Barış bütün dünyanın buğdayları için.
Barış, kendine görkemli bir sığınak arayan
Bütün sevdalar için.
Bütün yaşayanlar için barış;
Barış, bütün topraklar ve sular için.

PABLO NERUDA

ÖNCEKİ HABER

Twitter ve Facebook yavaşlamasının ardından

SONRAKİ HABER

Ankara Gar Meydanı’ndan ’Demokrasi’ Meydanı’na

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...