13 Eylül 2015 04:42

Kim bu 90’lı genç Kürtler?

Paylaş

Berxwedan YARUK

Yine, yeniden ‘o’ günlere geldik. Çok sesin yükseldiği ve fakat hiçbir şey söylenmeyen o günler. Silah sesinden, bomba sesinden, ağıt sesinden birbirimizi duyamadığımız o günler. ‘Öteki’ adına düşünülen, ‘öteki’ adına konuşulan ve ötekiden sürekli işi erbabına bırakması istenilen günler. Yaşça büyüğün genç olana tecrübe hiyerarşisi, kimliği özgür olanın tutsak olana latent ırkçılığı ve daha bir sürü ‘çözüm’ sıkıntısı velhasıl. Her gece bir kentte sokağa çıkma yasağı ilan ediliyor, her sabah bir ilçe beş cenaze ile güne başlıyor. Yüksekova, Cizre’de devlet evlere roket atarken, İstanbul, İzmir paralel evrene dair film izler gibi seyre kalıyor. Çünkü “ama Doğu’da oluyor hep”, çünkü “vardır başka bir şey altında”, çünkü “bildiğimiz gibi değildir orda işler”...

Anlaşılmayı beklemekten, merak edilmeyi ummaktan, uzattığı elin havada kalmasından ve lanet bir dejavu gibi başa sarıp duran ‘çözüm’ kasetinden bıkmış, usanmış, yorulmuş olan gençler ise “bizim de bir söyleyeceğimiz var elbet” diyor. Kimsenin onları susturarak adlarına konuşmasını, iradesizlermiş gibi davranmasını ve öğüte muhtaç yaklaşımını kabul etmiyorlar. “Kameramız da var mikrofonumuz da. Bizi en iyi biz yansıtırız, biz bizi ancak dile getiririz” diyorlar. Benim de içinde olduğum 90’lı Kürt jenerasyonuna bilimsel deney isimleri verilip, yaptığımız her hamleye ise ‘duygusal’ çıkarımlar sunuluyor. Bu zatı muhteremlerin sanığı, tanığı ve öznesi olduğum 90’lılara dair yaptığı analizlere bakalım. Mesela barikata gidiliyorsa  ‘yoksulluktan’, örgütlü hareket ediliyorsa ‘yalnızlıktan’, özgürlük talebi ‘travmalardan’, eşitlik talep ediliyorsa ‘batıdaki hayata özenmekten’ ve daha bir sürü şey. Yazılarında konuştuklarını iddia ettikleri ‘çektar, şoreş ve beritan’ soslu kod isimli kişilerin beyanlarında da yok bunlar ama yazar ve aydınlarımız işin arkasını görebiliyor. Xray özellikli bu köşe yazarlarının birkaç yabancı terim ile süslediği ‘saha araştırmaları’nın tüm temel dayanağı ise “Kürtlerin köyleri yakıldı, yoksul ve işsizler”e dayanıyor. Biz 90’lı neslin hiçbir ideali, ideolojisi, hayali ve yanlış giden şeylerden rahatsızlık duyma özelliği yok onlara göre. Her türlü iktidarla derdimizin olabileceğine ihtimal veremiyorlar çünkü köylüyüz biz. Doğanın talan edilmesine, erkeğin her alanda tahakkümünü sürdürmesine öfke duyamayız biz çünkü işsiz ve güçsüzüz. “Yanlış hayat doğru yaşanmaz” diyerek yola koyulamayız biz çünkü kıskanç, zaafları olan, ne kentli ne de köylü olabilmiş ucube bir nesiliz biz. Ne yapsak ne etsek hepsi çocukken dinlediğimiz üç beş hikayeden. Bunları aşabilecek iradeden ve farkındalıktan yoksun birer edilgeniz, nesneyiz. Her gün bir örgütün kontrolü altına girebilecek kadar seçicilikten uzak, güç sahibi olunca katliam yapmaya müsait hale girecek kadar da travmatiğiz. İşleri bize bırakmamak lazımmış tam da bu yüzden. Kendileri 90 senedir harika çözüyor ya çünkü. Güllük gülistanlık ülkeye hiç yoktan kaos getiren şımarıklığımıza lanet geleydi. Ah biz 90’lar sessizken ne de umut vericiydik. İroniyi uzatmadan Kürt gençleri ile olan sohbetimi paylaşacağım sizlerle. Kürt kadın hareketinden, HDP siyaset akademisine, sosyal medya çalışmalarını yürüteninden, sokaktakine değin genç arkadaşlar ile sohbet ettim.  

HDP siyaset akademisinden Berat Birtek “Savaş çok ciddi bir çelişkiden kaynaklanmıyorsa bir çılgınlıktır” diyerek başladı söze. “Gün geçtikçe artan silah sesleri, havalanan uçaklar, patlayan bombalar, toprağa ve zindana düşenler savaş arzusundan ziyade barışa olan bağlılığı körüklüyor. Burada ‘barışın değerini en çok savaşanlar bilir’ söylemi isabetli bir tanımdır. Bölgede PKK’nin etkinlik alanının ne boyutlara ulaştığı herkes tarafından daha net görülüyor. 90’lı gençliğin apolitik yaklaşımları da azaldı ve ne istediğini bilen, neyi nasıl yapması gerektiğine karar veren bir nesil yetişti.

Bir yandan savaş halleri büyük bir hızla devam ederken bir yandan Kürtlerin kendi yönetimlerini oluşturma çabaları sürüyor. “Öz yönetim” adı ile yürütülen hamlesel süreç kısa bir zaman diliminden ziyade içinde inşayı barındıran, yeni bir toplumsal modeli ön görüyor. Bahsini ettiğim şey siyaset akademileri, anadilde eğitim veren okullar, kültür-sanat akademilerinin her yere yayılması ve kooperatifler. Öz savunma dediğimiz şey kültürel soykırıma karşı bu yöntem ile bir kültürel direniş geliştirmektir aslında. Devrimsel süreçlerin en büyük handikabı belki de örneklerinin az oluşundan kaynaklı referans sıkıntısının ortaya çıkmasıydı. Ancak Rojava kantonlaşması ve bu kantonların kadına, iktidara, topluma, ekonomiye, gençliğe yaklaşımının ‘öz yönetim’ için iyi bir referans noktası olduğu düşünülüyor” diyerek bitirdi.

KJA (Özgür Kadınlar Kongresi) meclis üyesi Gûlêyel ise: “PKK’nin taleplerine veya eylem tarzına yaklaşımda gençlerin yaşadığı koşullar ve devletle olan bağı belirleyici. Kürt gençlerinin örgütlü kurumlarının çağrısına kulak vermesi  ‘itaatkarlık’ ile açıklanamaz. Bu kendini o hareketin bir parçası olarak görüp, kendi ile  uyum sağlamak olarak görülmeli. Birbirinden kopuk bir hal yok burada. İlanı edilen hiçbir şey ilk önce basından öğrenilmiyor yani, Kürdistan’da devletin saldırılarına karşı sokağa çıkmak veya öz yönetim ilanı salt gençlerin inisiyatifi değil örgüt çağrısıydı ve örgütler de bu biçimde kararları salt merkezi almazlar. İç içe bir hali anlatmaya çalışıyorum yani. ‘Kontrolsüz gençler’ tanımı bu noktada sıkıntılı.”

PKK’yi dinleme, dinlememe meselesine dair bambaşka kentlerde yaşayan arkadaşlarla konuşmaya devam ettim.  

Twitter’da ‘Kurmancê Ser Hişkyan’ olarak bilinen genç ise bu soruyu “Kobane serhildanı zamanı 40’tan fazla insan -ki büyük çoğunluğu sivildi- polis ve polis gözetiminde faşistler tarafından katledildi. Buna rağmen örgütlü bir çağrı ile herkes sokaktan çekildi. Sadece duygusal bir hareket ediş yok yani. Belirtmemde fayda olan bir husus var. müzakereler boyunca somut herhangi bir kazanım olmaması hoşnutsuzluk yaratmış durumda. ‘Bunlar bizi oyalar’ fikri herkeste vardı. gelinen nokta da kimseyi şaşırtmadı. sürece olan inanç, güven ve destek, Öcalan ve PKK’nin süreçte yer almasından kaynaklanıyordu” diyerek yanıtladı.

Mela Ehmed ise Rojava’ya dikkat çekerek “Kürtlerin yaşadığı şehirler Rojava şehirlerinin hemen karşısında yer alıyor. Orada yaşanan direniş ve direnişle elde edilen kazanımlar çıplak gözle seyredilebildi. Hatta Türkiye’de yaşayan Kürt gençleri yaşanan devrimi izlemekle de kalmayıp bizzat o devrimin parçası oldular. Hem bizzat Rojava’ya gidip savaşarak hem de Kobani eylemlerinde olduğu gibi bulundukları alanlarda devrime destek vererek parçası oldular. Gelinen aşama itibariyle de aradaki suni sınırları kaldırarak Rojava’da elde edilen özgürlüğün Türkiye’de olmasını talep ediyorlar. Şu an ilan edilen öz yönetimler de bunun en somut ifadesidir. Kuzey Kürdistanlı Kürt gençlerinin Türkiye ile olan bağları pamuk ipliğiyle bağlıdır diyebiliriz. HDP’nin barajı yüzde 13 gibi bir oyla aşıp Meclise girmesi çözüm sürecinin yarattığı görece çatışmasız ortamla ‘Özerk Kürdistan Demokratik Türkiye’ gibi bir umudu doğurmuştu. Ancak şu an içinde bulunduğumuz çatışmalı süreç bu umudun yerini karamsarlığa bırakmasa bile Rojava’da olduğu gibi direnişle elde edileceği fikrine götürdü. Bunu da mümkünse müzakere yoluyla elde etmek istiyor ama müzakerelerin bittiği noktada direnişle bunu elde edeceğinin mesajını net bir şekilde vermiş durumda” dedi.

ÖNCEKİ HABER

Barış diye bağırmazsak ateş sönmeyecek

SONRAKİ HABER

1900’lerden bu yana Nişan alll! Yaz!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...