30 Ağustos 2015 05:25

İrlandalı turist ve Kürtler

Paylaş

Faruk AYYILDIZ

Geçtiğimiz günlerde beklenmedik bir şekilde gündemimize düştü; İrlandalı turist. İstanbul’un Aksaray ilçesinde bir dükkânda, su almak için açtığı dolaptan şişeler devrilince esnafın sopalı saldırısına uğramış ve karşılık vermişti. Gezi direnişi esnasında Ali İsmail Korkmaz’ın vahşice öldürülmesinde esnafın rolü hatırlanacağı üzere bir tür sembol olmuştu. Devamında da pek çok kez AKP’ye karşı sokağa çıkanların milliyetçi ve/veya iktidar yanlısı esnafların saldırılarına uğraması, AKP karşıtı kesim ve kişilerde esnafa karşı ciddi bir öfke birikimine yol açmıştı. Gazeteci arkadaşımız Nuh Köklü’nün yine belirtilen düşüncedeki bir esnaf tarafından öldürülmesi ise hafızalarda taze. İrlandalı turistin dayak yememesi, üzerine de esnaflardan bazılarını dövmesi kuşkusuz AKP karşıtları için tebessüm ve ‘oh olsun’ refleksiyle karşılandı. Konusu geçen esnaflarda görülen, AKP ile özdeşleşen saldırganlık ve linç kültürü bu defalık hedefine ulaşamayınca hep birlikte İrlandalı turisti sevdik, eğlendik. Görüntülerin ardından esnaf ile röportajlar, turistin açıklamaları derken ülkenin en önemli haber konuları arasına girdi İrlandalı, dolayısıyla da günlerce konuşuldu. Ana akım medyada ciddi yer buldu, haber bültenlerinde birinci sıraya yükseldi, TT oldu, bazı esnaflar camlarına “İrlandalı turiste su bedava” yazıları astı. İrlandalı turistin yaşadığı/yaşattığı olaya ilişkin “goygoy”ların, haberlerin devam ettiği bir gece sosyal medyaya “öteki” bir konu düştü; Yüksekova. 

‘BİZİ MERAK EDİN!’

Halkın ve gençlerin polis baskınlarını ve şiddetini engelleyebilmek adına hendek kazdığı mahallelere devlet, “olağan” gücüyle (Akrep, TOMA, tank, özel harekat polisleri vb) saldırıyor ve hendekleri kapatarak Yüksekova halkını ‘terbiye’ etmeyi hedefliyordu. Belli ki “rutin” bir sokak çatışması değildi bu. Polis saldırıları sırasında Yüksekova’da yaşayan genç bir kadının attığı tweet, en azından sosyal medyada Yüksekova’da neler olup bittiğini merak edenleri sarsmıştı: “Bizi merak edin!” Evlere havan toplarının isabet ettiği saatlerde atılan bu tweet, Suruç katliamından bu yana AKP’nin organize suç örgütüne dönüşmüş polis teşkilatının ağır saldırılarıyla karşı karşıya olan Kürtlerin batıya dönük “Neden devlet şiddetini görmüyorsunuz?” çıkışının da özetiydi. “Artık merak edin!” Gezi’den bu yana sıkça yapılan “Kürtler neredeydi?” ve “Siz Kürtlerin acısını daha önce gördünüz mü?” tartışmalarını hepimiz hatırlıyoruz. Ancak gelinen nokta, en basit tanımıyla AKP’nin iktidarını sürdürebilmesi adına başlattığı savaş ve bu savaşın gereği daha çok sivil Kürdü hedef alan saldırılar, ülkenin batısı için “Kürtler neredeydi?” tartışmasıyla geçiştirilemeyecek bir düzeye ulaşmış görünüyor. Bu basit ya da kıyaslama amaçlı bir “Türkler nerede?” tartışması değil; birlikte, eşit yaşamı savunan, iç savaş olasılığına karşı “hâlâ” barış sesini yükselten Kürtlerin, birlikte yaşayacağı halktan, demokrasi mücadelesi veren güçlerden ses çıkarmaları talebidir. İktidarından medyasına kadar ülkenin ciddi bir bölümü Kürtlerin ölümüne “sevinirken”, Kürtlerin geri kalanlara yaptığı “ses verin” çağrısıdır. Kürtler için son süreçte devlet şiddeti kadar yaşanan sivil ilgisizliğin de öfkeyi ve kopuş tartışmalarını tetiklediğini ekleyelim. Gezi’nin hemen ardından, çatışmasızlık süreciyle beraber azımsanmayacak bir kesimin ifade ettiği “90’larda yaşanan devlet şiddetini bilmiyorduk, televizyonlar yalan söylemiş” tepkisini de hatırlamak gerekir. Ancak bugün yaşanan sessizlik ile batının Kürtlere karşı yönelen devlet şiddetini çeşitli sebeplerden dolayı görmezden gelmeye devam ettiğini, devletin milliyetçi dayatmalarını aş(a)madığını görüyoruz. Birlikte yaşama projesi devleti değil halkları esas alan bir toplumsal barışın inşası ile mümkündür lâkin “Batı cephesi” ciddi anlamda “Türklük Sözleşmesi”nin dışına çıkmadıkça, devletin inşa ettiği “vatan, millet” baskısını kıramadıkça toplumsal barış ihtimali zamanla daha da zora girecektir. 

SİVİL ÖLÜMLERİNİ ÖYLECE İZLEME HALİ

Bu noktada önemli bir ek bilgi ile devam edebiliriz; HDP Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu raporuna göre 17 Haziran - 26 Ağustos tarihleri arasındaki çatışmalı dönemde 78 sivil yaşamını yitirdi. Bu ölümler arasında azımsanmayacak sayıda çocuk bulunuyor ve bu sivil ölümlerine yine Yüksekova, Cizre, Silopi gibi politikleşme düzeyi yüksek bölgeler haricinde ses çıkmamış olması ciddi şekilde tartışılmaya muhtaç bir konu olarak önümüzde duruyor. Bu tartışmanın birincil muhatapları ise şüphesiz Kürt ve Türk halklarının “eşit” koşullarda, “birlikte” yaşamını savunan devrimci, demokrat güçlerdir. Yüksekova’da 4, Cizre’de 4 toplamda 8 kişinin öldürüldüğü, devlet saldırılarının sürdüğü gün dahi sokağa çıkacak refleksi gösteremeyip bir sonraki gün için ‘yürüyüş’ çağrısı yapılmış olması, bu tartışmanın gerekliliğini vurgulamak açısından önemli bir detay. Yaklaşık 1 aydır devlet ablukası altındaki ilçelerden sosyal ve yazılı medya aracılığıyla yükselen, büyük çoğunlukla da karşılıksız kalan “sesimize ses verin” çağrısı, öncekilerden farklı olarak ‘duygusal kopuş’ diye adlandırılan sürecin sadece Türk devletiyle değil Türk halkıyla da yaşanabileceğinin emarelerini taşıyor. Yukarıdaki İrlandalı turist örneği bu noktada önemlidir; Kürtler, 10 sivil Kürdün öldürülmesinin ve ilçelerinin katliam tehdidiyle karşı karşıya olmasının ülkenin batısında bir İrlandalı turist haberi kadar önemsenmediğinin, haber değeri taşımadığının farkında ve bu duruma tahmin edemeyeceğimiz kadar öfkeli. 10 sivilin öldürüldüğü gün yaprağın kıpırdamadığı ülkede bu kızma hâli elbette İrlandalı turiste değil, medyaya ve bu sessizliğe ortak olanlara. 

Devlet saldırısına karşı kendisini korumaya çalışan Kürtler birlikte yaşamı savunduğu kadar “kopuş” adı verilebilecek bir süreci de tartışıyor ve bu tartışma “birlikte”, “eşit” yaşamı savunan güçler için sırt çevrilemeyecek noktaya gelmiş durumda.

ÖLDÜRÜLEN ÇOCUKLAR VE SESSİZLİK

Evet, “çözüm masası”nın tekrardan kurulacağı, yeni müzakereler öncesi tarafların birbirlerine mesajlar verdiği, güçlerini ölçtüğü analizleri doğru da olabilir ancak unutmamak gerekir ki toplumun kendisi ve yaşadıkları bu denli mekanik değildir. Ayrıca son 1 ay içerisinde ölüm, baskın ve tutuklamalardan bunalan Kürt halkının barış talebinin yanında öldürülenlerin cenazelerinde her zamankinden daha çok ve yüksek sesle attığı ‘intikam’ sloganları göz ardı edilemeyecek bir gerçekliktir. 
Bu öfke ve sessizlik hâlinin ortasında ise Kürt çocukları ölmeye devam ediyor. Üç gün önce Cizre’de 7 ve 10 yaşında iki çocuk öldürüldü. 7 yaşındaki Baran Çağlı’nın tek kare fotoğrafı düştü medyaya. 10 yaşındaki Emin Yanaş’ın ise bu yazının yazıldığı saatlerde hâlâ fotoğrafını gör(e)memiştik. Belki fotoğrafı bile yoktur ya da katledilen diğer birçok Kürt çocuğu gibi tek kare fotoğrafı ortaya çıkacak ve bir hikayesi bile olmadan ömür boyu o fotoğraf olarak aklımızda kalacaktır. Baran ile Emin’in ölümleri ve yaşanan son süreç bize şunu açıkça göstermiştir; barış isteyenler için Kürtler üzerinde uygulanan devlet şiddetini durdurmaya yönelik çaba sarf etmek bir tercih değil, zorunluluktur. Bu zorunluluğu, 10 kişinin öldürüldüğü olayları İrlandalı turistin kavga haberi kadar ülke gündemine sok(a)mayan bizler, daha hızlı ve daha çok düşünmeliyiz...

ÖNCEKİ HABER

‘Ama’sız, koşulsuz, şartsız barış istiyoruz…

SONRAKİ HABER

Hortladı yine milliyetçilik, savaş çığırtkanlığı çünkü iktidarın altındaki halıyı çekiyorlar

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...