16 Ağustos 2015 06:15

O piyano buraya nasıl geldi?

‘Piyano taşıyıcısıyım’ deyince, durup düşündük; O sahnelere, o evlere piyanoyu bir getiren olmalı elbet. Tarık Kaya o kişi işte. Piyanoyu taşıyan, piyanoyu seven, onun derdiyle dertlenen bir hamal...

O piyano buraya nasıl geldi?

Erdal İMREK
Faruk AYYILDIZ

Bir rakı sohbetinde, ‘Sen ne iş yapıyordun abi’ diye sorunca, ‘Piyano taşıyıcısıyım’ dedi. Bir durduk, afalladık. Piyano taşıyıcısı... Piyanoya hayranlıkla baktık, dinledik eyvallah da, o piyano o sahneye nasıl gelmişti? Bunu pek düşünmemiştik. Tarık Kaya ‘Ben piyano taşıyıcısıyım’ deyince, bu mevzuyu deşmek şart oldu; O muhteşem sesleri duyduğumuz enstrümanı, piyanistin önüne kim taşıdı?
Tarık Kaya, Ankara’nın Altındağ’ında doğmuş, çocukluğundan bu yana alnının terini silerek yaşamış 35’inde bir emekçi. Bir işçi çocuğu. 13’ünde tornacılık ederken makineye parmakları kaptırıp, Çinçin’de polyestercilik etmiş. Sonra hamallık. Dünyanın yükünü taşıyıp sırtında, kendi deyimiyle ‘piştikten sonra’ piyano taşımaya başlamış. Sıkı Fazıl Say hayranı... Biz sorduk, Tarık Usta anlattı.

Kimsin abi sen? Nasıl bir hayat geçirdin?
Evliyim, iki çocuğum var. Bir kız, bir erkek. ‘80 yılında Altındağ’da, dünyaya gelmişim. İlkokulu orada okudum, ortaokulu 2. sınıftan terk ettim. Haylazlık ettim, öğretmen okusun demişti ama baba çalışıyordu, anne çok ilgilenemiyordu, okuyamadık. Sonra babam Emek San diye bir firmaya götürdü. O mobilya bölümünde çalışıyordu, beni de torna, kaynak bölümüne verdi. 13 yaşındaydım. Makinenin adını bilmem, pres nedir bilmem. Usta, bir haftalıkken makinenin başına oturttu beni, parmaklarım koptu. Ameliyatı falan derken bayağı sıkıntı çıkardılar babama. İşten çıkarttılar sonra. Tazminat davası falan açtık, kazandık ama uzun zaman aldı. Daha sonra Çinçin’de arkadaşlarımla beraber polyester atölyelerinde götüre işi yapmaya başladım.

PİYANOYA İLK ADIM
Ondan sonra amcamın bir arkadaşı Atakule’de bir akvaryum, kuş dükkanı vardı. Orada çalıştım birkaç ay, sonra çıktım amcamın yanına gittim. Aşır Amcam. Nakliye işini yapan, esas oğlan. 97 yılıydı. Bana dediler sadece telefonlara bak, dükkanı temizle. Gittik oraya bu işe başladık hocam. Telefona bakıyorum, yeri geliyor yemeğe yardım ediyorum falan. Sonra dediler; büro taşıma eşyası var, adam yok. Sen de git. Orada başladı bizim hamallık olayı.

PİYANO TAŞIMAK İÇİN DİŞ KOLTUĞUNDA PİŞECEKSİN
Büro eşyaları ile başladım, sonra diş koltuğu taşıma işine verdiler beni. O koltuklar 200 kilo. Tabii o ara amcamlar piyano taşıyor ama pişmem için bana diş koltuğu taşıttırıyorlar. Piyanonun boyası lakedir. En ufak vurmaya, çizmeye gelmez. Adam bir araba parası verip, piyano alıyor. Evine çizik mal gelsin istemez. O yüzden piyano taşımadan önce pişiyorsun. Piyanoyu taşımaya başlayınca merakım da başladı. İçindeki ses telleri, tahtası, boyası. Hepsini merak ediyorsun. Taşıyorsun ama müşteri bir şey sorunca sap gibi kalıyorsun. Dedim ki ben bu sorulara niye cevap veremeyeyim. Sonra merak sardım, hocalardan bilgi edindim, dinledim. Piyano 1870 yılında yapılmış. Bunları okudum.

PİYANONUN BOYASI DEĞİL ÖNDEKİ TAHTA ÖNEMLİ
Birden dünyana piyano girdi ve merak da başladı yani...

Aynen öyle, müziği de çok seviyorum. Babam siyasi bir fraksiyonun içerisinde olduğu için özgün müzik dinlerdik. Ahmet Kaya, Emekçi, Ferhat Tunç, Türk halk müziği falan. Piyano bir anda dünyamıza girince ‘nasıl bir şey’ dedim? Bizim ülkemiz hariç, özellikle Avrupa ülkelerinde dinlenen bir enstrüman. Hani Ümit Besen’den dinlediğimiz piyano değil, bu çok başka bir şey. Sonra bir merak başladı işte. Bu piyano nedir, nasıl çalışır, nasıl yapıldı diye... Kültürel bir şeyler ediniyorsun, bu piyano nedir, neden bu kadar önemli? Bizim ülkemizdeki sosyo-ekonomik durumun neresinde piyano? Piyanonun aslında boyasının değil de öndeki tahtasının önemli olduğunu öğrendim. Hep araştıra araştıra, merak ede ede oldu.

İŞTE BİZ PİYANO TAŞIYICILARI BU YÜZDEN VARIZ
Peki piyano taşımak ne demektir abi?

Her şeyin başı önce adam para veriyor. Ev eşyası taşırken koltuğun bir tarafı sürter adam tınlamaz, vitrinin camı kırılır es geçer. Türkiye’de ne kadar zengin de olsa, piyanoya bir şey olursa verdiği para yüksek olduğu için senin canını çıkarır. Mesela evden eveci taşımacılar ‘biz yaparız abi’ deyip piyanoyu taşımaya çalışırlar. Kol gücüyle yapmaya çalışır ama elinden kaydırır, kırar. İşte biz piyano taşıyıcıları bu yüzden varız. 17 kat, 20 kat çıkarttığımız apartman daireleri oldu. Piyano satanlar da evden evecilere taşıtmayın diye uyarıyor. Ben ona ömrümü veriyorum. Emek veriyorum. Sırtım ağrıyor, belim ağrıyor. Piyanoyu sevmem de bu emekten. Tam emin değilim ama bel fıtığı başladı. Ağır kaldırıyorsun. Asansöre koydurmuyor adam. Elde çıkarmak zorundasın, merdivenden.

AKP, PİYANO TAŞIYICILIĞINI DA VURDU
97’den bu yana taşıyorsun piyano... Satışlar, taşıma işleri nasıl şimdi?

AKP gelmeden önce bir nebze daha iyiydi. Ben 2002’de askerden geldim, Doğuş Grubu ‘Türkiye yollarında bir virtüöz’ diye program yaptı Fazıl Say’a. Fazıl, Türkiye’yi gezmeye başladı. Aspendos, Samsun, Malatya, Niğde... Fazıl arabasıyla ya da uçakla o kente gidiyordu, biz piyanoyu götürüyorduk. 12 ilde falan konser verildi. O zamanlar millet bir geliyordu, salon doluyordu. Fazıl söyleşiler yapıyordu öğrencilerle. Çok çok iyiydi. 2002’den sonra o işler bitti. AKP bir geldi tüm konserlerin önünü kesti, Fazıl’a saldırmaya başladılar. Ankara’da Ethem Atınç vardır, Türkiye’de piyanonun önemli isimlerinden. Daha sonra piyano işlerinden elini ayağını çekti, hükümetin de etkisi vardı. O adamın günlük 7–8 piyanosunu teslim ediyorduk. Ethem ağabey arardı, ‘İki piyano var gel’ diye. Daha yoldayken, ‘bir piyano daha verdim’ geri dönün diye arardı. Ama sonra iyice azaldı bu.

Eskiden günlük 7–8 tane taşıyordunuz, şimdi?
Şimdi yok, haftada 2 piyano çıkarsa öp başının üzerine koy. Fazıl Say konserleri de bitti. Fazıl’ın sponsorluğunu Yamaha aldı. Onlar yapıyorlar. Ama bizim acelemiz yok, elbet bir gün buluşuruz yine. Ayda üç, dört tane taşıyoruz. İkinci el alımı, satımı çok. Bazen oluyor bir ay içerisinde 20 tane ikinci el taşıdığımız oluyor. Mustafa Ceylan diye bir hocamız var, ikinci el piyano alır, satar. O arar bizi, alır teslim ederiz.

Bu işi yapan çok var mı?
Ankara’da 3 tane firma var. Ama övünmek gibi olmasın da en çoğunu biz yapıyoruz. Ankara, Hacettepe Üniversiteleri, ODTÜ, Cumhurbaşkanlığı hepsi bizi arar taşıma işinde. Toplam piyano taşıyıcısı 10–15 arasıdır.  

BATTANİYELERİZ, GÜZELCE SARARIZ...
Biz, misal Fazıl Say konserinde, o piyanonun o sahneye nasıl geldiğini hiç düşünmedik. Nasıl geliyor?

Bilkent, Fazıl’a sürekli piyanoyu veren üniversitedir. Bünyesinde dünyanın en kaliteli piyano markalarından birisini bulunduran üniversite. Mesela Bilkent arar bizi, ‘Falan salonda konser verilecek, oraya piyano gidecek’ der. Kuyruklu piyano kızağı var, konsol kullanmıyoruz biz, akordu bozuyor. Yeni usul kızak, gırgır vardır, yükü sıkar. Gideriz piyanonun orta pedalını, sonra sol ayağını sökeriz. Battaniyeleriz, onu güzelce sararız. Piyano 1.5 metrelik şaşaalı görüntüsünden 60 cm’e düşer. Tam kuyruklu piyanonun ağırlığı 650 kilodur, onu dört kişi omuz gücüyle taşırız. Askı kayışları vardır, iki kişi önden, ikisi kuyruk tarafından merdiven, düz hiç fark etmez onu taşırız. Çok zorlu yerler de oluyor, kişi başına 175 kilo falan düşüyor. Sonra sahneye gidiyorsun, yeri gösteriyorlar. Milimine kadar sana ayarlattırıyorlar. Yani piyanist gelsin, baksın şöyle çektirsin yok, hepsini sen yapıyorsun. Ayarlıyoruz, gidiyoruz. Piyanist gelip, teşekkür ediyor.

Piyanoyu götürdüğünüz sahnede konseri izliyor musunuz?
Yeri geliyor, it gibi dışarı atıyorlar izletmiyorlar. Neşet Ertaş Kültür Merkezi’ne kuyruklu piyano götürdük, Başbakan Davutoğlu gelecek dediler. Tuluyhan Uğurlu diye bir piyanist var, biraz sistemci bir abidir. Güvenlikler bir geldi, ‘çık çık çık’ deyip aldı kapıya attılar bizi. Öyle kapının oradan baktık. Sisteme inceden de bir küfür ettim.

Peki izlediğinde ne hissediyorsun?
Ben işimi severek yapıyorum, Ben piyanoyu seviyorum. Tabii gurur duyuyorum, Fazıl Say’a piyano kurmuşsun, çalıyor falan. Geliyor sahne sonunda sana teşekkür ediyor, böyle de ince adamdır. Bazen taşıdığıma da nefret ettiğim yerler oluyor, Başbakanlık gibi. Ama eve ekmek götürmek zorundasın. O piyanoyu taşımalısın ki eve 3 parça ekmek götüresin.

KOLTUĞA AŞIK OLMAZSIN, AMA PİYANOYA...
Bir koltuğu taşırken aklına gelmeyip de piyano taşırken aklına gelen ne vardır?

Müzik vardır hocam müzik. Müzik çok sevdiğim bir şey. Ben bir koltuk taşısam, koltuğa aşık olmam, sevmem, sadece dikkat ederim. Ama piyano öyle değil. İnsana verdiği bir huzur var, enerji veriyor. O enerjiyi kök hücrene kadar yayabiliyor. Mesela Fazıl der ki; Siz söyleyin, anlatın ben sizin söylediğinizi çalayım. Binmişiz ata, dört nala gidiyoruz, tekerlek sesi geliyor tıkır tıkır, yağmur damlaları düşüyor... Sen söylersin o çalar, enerji verir. Böyle bir güzellik.

Hiç piyano çalmayı denedin mi, öğrenmeye çalıştın mı?
Çok aman aman bir şey yok ama ara sıra ufak tefek tıngırdatma oluyor.

Çok dinler misin piyano?
Fazıl’ı çok dinliyorum. Nazım Oratoryosu’nun CD’si var. Uzun yola giderken çok severim klasik müzik dinlemeyi. Dinlerken hayal ediyorum, hayatımdaki hayallere göre o müziği dinliyor, uyduruyorum. Hayallerime uyarlıyorum. Güzel hissettiriyor.

Peki hiç aileni de alıp bir piyano konserine gitme şansın oldu mu?
Olmadı. Kazancımızı düşününce bu pek mümkün değil. Dört kişilik bir aile ile Fazıl Say konserine gitmek çok zor. Biletler Biletix’ten 75–80 TL’den satılıyor. Dört kişi 320 TL. O parayı oraya vermeyi aklımdan bile geçiremiyorum. Siz bu soruyu sorunca bile dumur oldum. Aklıma bile gelmiyor ailemi alıp, o konsere gitmek. Belki organizatörlerden birisi der, ‘alın ailenizi gelin dinleyin’ diye. Şimdiye kadar o da olmadı. Ama çocuklarımdan birisi güzel sanatlar eğitim alsın, piyano çalsın çok isterim, hep içimdedir.

Fazıl Say’a hayransın. Belki bu röportajı okuyup, seni bir konsere çağırır...
Kendisini çok severim, yıllarca piyanosunu taşıdım hâlâ olsa işini yaparım. Severek dinlediğim iyi bir insan. Türkiye’nin bir değeri.

Piyano mevzunda memleketin geleceğine dair var mı bir öngörün?
Bu hükümet bu tutumunu sürdürürse, sadece piyano değil birçok kültürel alanın sıfırlanacağını düşünüyorum. Gerici, muhafazakar şeyleri 5-6 yaşındaki çocuklara enjekte eden hükümetten hiçbir şey bekleyemeyiz. Her alanı bloke ediyorlar. Türkiye’de piyano zengin insanlar içindir algısı var. SSCB zamanında Türkmenistan, Özbekistan gibi Türk milletlerinin olduğu haritada bile piyanonun girmediği gecekondu yok. Bu sosyalizmin sanata, sanatçıya, halka verdiği değerle alakalı. Türkiye’de kıytırık bir piyano en iyi ihtimalle 6–7 bin TL. SSCB, bunu halka vermiş, öğrenin diye. Sanat gelişsin diye. Bu zihniyet gitmeden sektörde de ilerleme beklemek mümkün değil. Ancak zengin çocukları alacak. Bu zihniyet kalkmadıkça bu piyasa ilerlemez.

Piyano taşımak insanı geçindiriyor mu?
Kiracıysan zor abi be. Kiracı olmasan bir nebze tutarlı bir tarafı olabilir. Bugün 3 piyano taşıdın, al sana 150 TL. Yarın? Hiçbir şey yapmadın, hadi sana güle güle. İş var cebinde paran var, iş yok muhtaçsın. Sigorta yok, bir şey yok. Bu boyutları da var.

Maddi sıkıntın olmasa hayallerin arasında piyano kaçıncı sırada olur?
Öyle bir hayat yaşasam, öyle bir geçimim olsa piyano ikinci sırada olur. Birinci sırada ailem olur. Hangi üniversiteye, hangi sanatçı geliyor takip ediyorum. Yıl boyunca olacak konserlerin listesini alıyorum. Öyle bir durumum olsa ailemle giderim. Bazen arabada Fazıl’ın parçalarını açarım, dinlerim. Eşim anlamaz, ‘bu ne ya kapat, halk müziği dinleyelim’ der. Olsun, çalsın biraz derim...

SİSTEM PİYANOYU DA SEVMİYOR
Sektörün içindesin. Nasıl bizim memlekette piyano meselesine dair durum?

Türkiye’de klasik müziğe karşı hükümetin tavrını biliyorsunuz. Fazıl Say’dan bakarsak... Hükümet elinden geldiğince bu sektörü baltalamaya çalışıyor, ilerletmek istemiyor. Varsa ver musukiyi millete ‘din’ de, ‘çarpılırsın’ de korkut... Geçenlerde Fazıl yazı yazmıştı, ben de çok güldüm. Hükümet, Fazıl’ın Nâzım Oratoryosunu kaldırdı. Yerine koyduğu oratoryoda da seks, şehvet var. Hükümetin gerici tutumuyla, sahneye koyduğu uyuşmuyor çünkü bilmiyor. Fazıl Say da dedi işte; Ne kadar cahilsiniz. Nâzım neden bahsediyor; Ülkesi, toprağı, denizi, güzeli, iyiyi, aşkı anlatıyor Nâzım. Ama sistem Nâzım’ın karşısında. Dolayısıyla Fazıl’ın da karşısında. Sistem diyor ki; niye uyandırıyorsun insanı? Ben ona ‘din’ diyorum, korkutuyorum... Sen niye uyandırıyorsun onu? 60’lı, 70’li yıllara bir de 2015’e bak, arada uçurumlar var.

Nasıl uçurumlar?
Hem kültürel, hem de bir sorun karşısında halkın sesini yükseltmesi durumlarında. 90’larda SSCB bitmiş ama Zonguldak’ta on binlerce insan sokağa dökülüyor. 60’lar, 70’lere bak, Denizler’in dönemine bak, şimdi kimse ses çıkarmıyor. Bugün Fransa Fazıl Say için uçak gönderiyor. Diyor ki; ‘Sayın Fazıl Say, Mozart’ın ölüm yıl dönümünde sizi aramızda görmekten onur duyarız.’ Ve sen bu adamı dünyaya rezil ediyorsun, 10 ay hapis istemleriyle falan uğraştırıyorsun. Gelelim 60’lı yıllara. O yıllarda piyano neydi? Elçiliklerde çalışmış, Türkiye’nin daha aydınlarından ya da aydın gibi görünenlerinden bahsedeyim, bu insanlar yurtdışlarından piyano getirtiyordu. Türkiye’de yoktu. Adam gidiyordu, Fransa elçiliğinde çalışıyordu ve gelirken oradan piyano getiriyordu. Türkiye’de iki, üç tane piyano yapıldı ama ülke olarak bu piyanoyu yapan insana destek verilmedi. 60’lı, 70’li yıllarda üretiliyor bunlar hem de. Ama şu an hiç üretim yok. Devrim arabaları gibi düşün.

Evrensel'i Takip Et