21 Temmuz 2015 00:11

Sarıkeçililer: Göç yollarını birlikte yaşayalım

Paylaş

Ayşe TAŞKIRAN

Binlerce yıllık  göçer yaşamlarını Toroslarda devam ettiren Sarıkeçili yörükler arşivlenmek değil yaşamak istiyor. Kültür Bakanlığının neden hâlâ kültürlerini kendi bütünlüğü içinde koruma altına almadığını anlamakta güçlük çekiyor.
Mesir macunu kadar bile değerli görülmediklerine kanaat getiren Sarıkeçililer Derneği Başkanı Pervin Savran, 2009 yılında UNESCO’ya sundukları Somut Olmayan Kültürel Miras dosyasına hâlâ Kültür Bakanlığınca öncelik verilmemesi bir yana, yeni dosyalarla her yıl biraz daha geri plana atıldığını üzülerek izlediklerini dile getirdi. Türkiye’nin 2006 yılında katıldığı, yaşayan miras olarak da adlandırılan UNESCO’nun Somut Olmayan Kültürel Miras Programı, kuşaktan kuşağa aktarılan gelenekleri korumak ve desteklemek amacını güdüyor.

DEVLET KORUMAZSA UNESCO NE YAPSIN?
UNESCO’nun başvuru şartlarından biri, dosya tartışılmadan önce korunması gereken kültürel mirasın, içinde yaşadığı devlet tarafından desteklenip gündeme getirilmesi. Dosya, Sarıkeçililer tarafından ilk kez 2009’da UNESCO’ya sunulmuş fakat T.C. Kültür Bakanlığı başka dosyalara öncelik verdiğinden, Sarıkeçililer altı yıldır sabırla sıralarını bekliyor. “Kendi Kültür Bakanlığımızın önemsemediği bir kültürel mirası UNESCO neden koruma altına alsın” diyerek hayal kırıklıklarını dile getiren Pervin Savran, “UNESCO’dan önce koskoca Kültür Bakanlığımızın göç güzergahımızı tarihi Sarıkeçililer yürüyüş güzergahı olarak, doğasını ve dengesini bozmadan koruma altına almasını istiyoruz,” sözleriyle devletten olan beklentilerini özetliyor.

MESİR MACUNUNDAN SONRA SIRADA YUFKA EKMEK Mİ VAR?
“UNESCO dosyasını ilk hazırladığımızda Mersin İl Kültür Müdürlüğü tüm Sarıkeçililerin yerleşik yaşama geçirildiğini ve korumak için kayda değer bir şey bulamadıklarını raporlarında belirtmişlerdi. Daha sonra Konya İl Müdürlüğü ve Sarıkeçililer Derneğinin çabaları sonucu dosya nihayet hazırlanmış ve UNESCO’ya sunulmuştu. Fakat 2009 yılından bu yana kahve ve mesir macunu gibi başka kültürel ögelere Kültür Bakanlığı tarafından öncelik verildi. Şimdi de sırada yufka ekmek mi var acaba?” diye soruyor Pervin Savran: “Türkiye’de acilen koruma altına alınması gereken bir topluluk, bir yaşam biçimi varken, her yıl üç beş aileyi baskı ve sıkıntı yüzünden yerleşik yaşama kaybediyorken, mesir macununun Kültür Bakanlığı tarafından neden acilen ön plana geçirildiğini gerçekten merak ediyoruz.”

KÜLTÜR BÖLÜNEREK KORUNMAZ, YAŞANIR
Doğayı bir bütün olarak kavrayan Sarıkeçililer, şehirde sisteme bağımlı yaşamaya alışmış insanların arşivleri okuyarak doğaya uyum sağlamayı öğrenemeyeceklerini, yaşam biçimi yok olduktan sonra bu kültürel ögelerinin parça parça arşivlerde kalmasının kimseye bir faydası olmayacağını anlatmaya çalışıyorlar. Göç yolları, yaz ve kış yurtları, mezar taşları, ocak taşları, çeşmeler, kilimler ve diğer kültürel değerler ancak bir bütün olarak kendi ortamlarında yaşayarak anlaşılabilir. Kültür bir bütün içinde korunduğunda içindeki tüm ögeler de zaten yaşamaya devam edecektir.

SARIKEÇİLİLERDEN ÖĞRENİLECEK ÇOK ŞEY VAR
Sarıkeçililer yüzyıllardır doğadaki bitkileri kullanarak sağlıklı yaşamayı, veteriner kullanmadan doğal yollarla hayvanlarını hastalıklardan korumayı bilen bir kültür. Bu bilgilerin araştırılıp üniversitelerde okutulması gerektiğini vurgulayan Savran, yaşam biçimlerinin başlı başına bir kültürel değer olduğunun ve eğer bu kültür koruma altına alınmazsa bunun hem ülkemiz hem de dünya kültür çeşitliliği adına büyük bir kayıp olacağının altını çiziyor.

BU YOK ETME POLİTİKASI NEDEN?
Koruma altına alınacağına her yıl yeni engeller çıkartılarak Sarıkeçili yaşam biçiminin yok edilmeye çalışıldığını belirten Savran, insanların tek tipleştirilmelerinin tehlikelerine değinerek, “Biz elektrik kesilse de, marketler kapansa da yaşamımızı doğada bağımsız bir biçimde nasıl devam ettireceğimizi biliyoruz. Bağımsızlığımız ve özgürlüğümüz onları korkutuyor olmalı, o yüzden bizi iskana zorluyorlar” diyerek devletten beklentilerinin çok az olduğunu ve yaşamlarına konulan engellerin de kalkmasını arzuladıklarını sözlerine ekliyor. Keçilerin kulaklarına takılan küpeler, gereksiz aşılamalar, sürü yöneticisi belgesi zorunluluğu ve göç yolları kısıtlamaları gibi çeşitli engellerin yaşamlarını zorlaştırdığını belirtiyor.
Sarıkeçililer 2010 yılında aldıkları dokumacılık ödülü ile gurur duyuyor fakat bu ödülün bütünü yok ederken yalnızca parçaları koruma çabası olduğuna, bunun da ağza çalınan bir parmak bal olduğuna inanıyorlar. “Göçer yaşam biçimimizin sona ermemesi için yıllarca çok çabaladık ve nihayet Kültür Bakanlığı 2013 yılında bize bir envanter numarası verdi ama bu da bir oyalama politikası” diye hayal kırıklıklarını dile getiriyor Pervin Savran.

BAKANLARA AÇIK DAVET
Tozlu raftaki arşivlerde, fotoğraflarda, belgesellerde yaşatılmayı reddediyor Sarıkeçililer.  Diğer canlılardan öğrendikleri doğanın dilini, isteyen herkese öğretmeye hazırlar. Doğayı tanımak isteyen tüm bakanlık temsilcilerini kış ve yaz yurtlarında ve göç yollarında bir süre kendileri ile birlikte yaşamaya davet ediyorlar. Sağlık Bakanlığından Kültür ve Turizm Bakanlığına, Milli Eğitim Bakanlığından Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığından Orman ve Su İşleri Bakanlığına kadar tüm bakanlıklara açık bu davet.
“Dokunsunlar, hissetsinler, yaşasınlar. Eğer yaşamımıza tanıklık etmeye güçleri ve zamanları yoksa bize söylesinler, biz onlara bir rapor hazırlayabiliriz” diyen Savran, “Bizim kültürümüzü parçalara ayırıp yok etmelerine izin vermeyeceğiz” diyerek yaşam biçimlerini korumadaki kararlılıklarını dile getiriyor. “Kültürümüzü korumak bir devlet politikası haline getirilmelidir. Bu konuda hem devletin hem de tüm duyarlı kuruluşların desteğini bekliyoruz.”
Bize de arzularını kaleme almak düşüyor.
Tüm bakanlıklar: Toroslarda bekleniyorsunuz!

ÖNCEKİ HABER

AFAD'a çağrı: Mültecilerin ilaç sorununu çözün

SONRAKİ HABER

Taleplerimizin karşılandığı toplusözleşmeler için...

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa