8 Mayıs 2007 00:00

Sanatta sınırlar yok


Adını Türk ve Yunan kültürlerinde aynı anlama gelen bir kelimeden alan Furtuna grubu, bu akşam İstanbul Cemal Reşit Rey Salonu’nda izleyiciyle buluşacak. “İstanbul-Paris-Atina buluşması” alt başlığıyla bir araya gelen Furtuna grubu, kanunda Göksel Baktagir, kemanda Nedim Nalbantoğlu, çelloda Yiorgos Kaloudis, perküsyonda İzzet Kızıl ve Ruth Hill, vokalde de Sumru Ağıryürüyen’den oluşuyor. Aynı isimle yaptıkları albümleri, Kaf Müzik’ten yayınlanmıştı.
Furtunacılar, “Bizler farklı kültürlerden beslenmiş müzisyenler olarak bir araya gelmekten çok memnunuz. Birbirimizden çok şey öğreniyoruz, birlikte çok şey paylaşıyoruz” diyor. Doğudan ve Batıdan esen müzik rüzgarlarını İstanbul’da buluşturmayı amaçlayan gruptan Nedim Nalbantoğlu, Sumru Ağıryürüyen, Göksel Baktagir, Yiorgos Kaloudis ile Furtuna’yı konuştuk.
Nedim Bey, Göksel Baktagir ile müzik yolculuğunuza aynı yıllarda başlamanıza rağmen, ilgileriniz sizleri klasikten caza ve diğer dünya müziklerine birçok türü icra edebilen sanatçılar haline getirdi. Bize Furtuna’nın bir araya gelme hikayesini anlatır mısınız?
Nedim Nalbantoğlu: Yirmi seneye yakın bir süre ayrıydık, ben konservatuvar sonrası Paris’e gitmiştim, Göksel de çalışmalarını İstanbul’da sürdürüyordu. Derken, bir konser için Paris’e geldiğinde beni sormuş, “Çocukluk arkadaşım Nedim Nalbantoğlu’nu tanır mısınız” diye. Tekrar bir araya geldik, bir albüm yapma fikri de o zamanlar doğdu. Ben İstanbul’a gelince Göksel konserlerine konuk olarak beni de çağırıyordu… “Çocukluk arkadaşım Nedim” diye takdim ediyordu, “fırtına gibi çalar” diyordu. Albüme adını veren Furtuna bestesi de onun. Bu espriden doğmuş bir beste yani...
Sumru Ağıryürüyen: Sonra İzzet Kızıl katılmış gruba. Daha sonra da Yiorgos ve Ruth. Albümün adı Yunanca fırtına anlamında “Furtuna” olmuş. Tam kayıtlar sırasında başka bir projeyle ilgi stüdyoya uğramıştım Göksel ile buluşmak için. Göksel ve İzzet ile başka albümlerde ve projelerde birlikte çalışmıştık. “Yahu sen de söylesene” dedi Göksel, “Şöyle Balkanlar’dan bir ses et.” Parçalar için canlı kayıt yapıyorlardı. Böylece ben de projeye katılmış oldum.

Furtuna, birçok buluşma noktası yakalayabiliyor. Bu topluluğa farklı solukların katılmaları nasıl oldu? İstanbul-Paris-Atina buluşması nasıl gerçekleşti?
S.A.: Çok doğal, çok kendiliğinden bir buluşma bu. Çekim merkezini çocukken aynı ezgilerle büyümüş iki müzisyen oluşturuyor. Biri Paris’te biri İstanbul’da, bu iki önemli kültür kentinde, farklı türlerde ustalaşıyorlar. Sonra müzik birikimlerini, yaşamdan süzdüklerini, gönüllerini ortaya koyup yeniden buluştuklarında onlara bizler katılıyoruz. Göksel ile kanun çalışan Ruth geliyor. Arkadaşı Yiorgos da Atina’dan katılıyor bizlere… Herkes kendi müziğiyle geliyor.
Göksel Baktagir: Burada yıllardır birlikte yol aldığımız dostum Mehmet Güntekin’in ve onun şirketi Kaf Müzik’in rolünün altını da çizmek istiyorum. Onların bu projeye olan inançları da bizi çok yüreklendirdi.

İlk önce sanırım topluluk bir albüm çalışması gerçekleştiriyor. Albümden önce kültürler arası köprü niteliğindeki bu topluluk konserler vermeyi düşünmedi mi?
S.A.: Aslında albümdeki bazı parçaları, Nedim ve Göksel bir araya geldiklerinde seslendiriyorlardı. Grup olarak geçen sonbaharda özel bir etkinlikte çaldık. Herkesin bir arada olduğu ilk konserimiz bu olacak. Albümün çıkışından hemen sonrasına denk düşmesi ise güzel bir tesadüf. Çünkü konser gününü çok önceden belirlemiştik, albümünse çok daha önce çıkacağını düşünüyorduk.

Doğu ile Batı’nın bir araya geldiği İstanbullu müzikseverlerle buluşacaksınız. Bu buluşmayı köprünün diğer ayaklarına taşımayı düşünüyor musunuz?
S.A.: Elbette, önümüzdeki sezon için Anadolu yakasındaki salonlarla bağlantılarımız var. Diğer kentlerimizde ve yurtdışında çalmayı da düşünüyoruz. Öncelikle suyun öte yanındaki komşumuzda elbet.

Yiorgos Kaloudis kimdir? Topluluğun dışında kendinizden ve çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
Yiorgos Kaloudis: Çello çalıyorum, hem klasik çello, hem de 5 telli elektrik çello, aynı zamanda canlı loop tekniğinden yararlanıyorum. Her tür müzik evreninin bir parçası olmaya çalışıyorum, çello da bu yolda benim için bir araç. Örneğin Furtuna’da çelloyu grubun “sound”unu destekleyen bir bas gibi kullandım.
S.A.: Yiorgos çok özel bir müzisyen. Çok özel bir tarzı, çok güzel bir yolu var bence. Kendi bestelerinden oluşan bir albümü de var, adı “Truth” (Gerçek). 8 Mayıs’ta CRR’deki Furtuna konserimizden sonra, Yiorgos ve Ruth’u 11 Mayıs’ta Truth albümünden bestelerle Kadıköy Gitarcafe’de dinleyeceğiz.
Y.K.: “Truth” gerçek demek malum. Albümün kapağında da bir çocuk resmi var. Müzik yaparken o çok özel dönemimize, masumiyetimize, dönüyoruz. Çok özel bir özgürlük bu, gerçeğin ta kendisi…

Göksel Baktagir, kanun sazı üzerinde geleneksel icra biçimlerinde günümüzün önde gelen icracılarından birisiniz. Temelde bir Türk Musikisi enstrümanı olan sazın bütün imkanlarını değerlendirerek, bakış açısını diğer dünya müziklerine doğru genişlettiniz. Yayınlanmak üzere kanun metodu üzerinde çalışmalarınız var, ayrıca kanun icrasında özellikle “sol el” için geliştirdiğiniz bir teknik var. Bu çalışmalarınızdan söz edebilir misiniz?
G.B.: Tabii ki, birinci planda kanun icracısı olarak bu sazın sırrını çözme yolculuğum sürüyor. Sadece icracı ya da besteci olarak değil… Sazın teknik olanaklarının aktarılması için ciddi çalışmalarım var, 84’ten bu yana. Kanun eğitiminde kendime has bir yöntem geliştirmiş oldum. Bunu öğrencilerimle paylaşıyorum. Dünyanın çeşitli kentlerinde atölye çalışmaları için davet ediliyorum. Yaptığımız çalışmalar bize devam etmemiz için ilham veriyor. Örneğin, bu kış Tunus’a konser ve atölye çalışmaları için davet edilmiştim. Tunus konservatuvarında bu tekniklerin öğretildiğini gördüm, çok sevindim. Yazın Yurdal Tokcan ile birlikte yine Girit’te Ross Daly’nin okulunda atölyeler düzenleyeceğiz. Dünyanın her köşesinden öğrencilerimiz var.

Yiorgos Kaloudis’in, Türkiye ile bağları sadece bu müzik topluluğu mu yoksa ailesi İstanbul ya da Türkiye’den göç eden Rum vatandaşlarımızdan mı?
S.A.: Biz Yiorgos’u Ruth aracılığıyla tanıma şansına eriştik. Ruth uzun zamandır İstanbul’da restoratörlük yapıyor. Bir yandan da Göksel ile kanun çalışıyor. Bu proje fikri ortaya çıkınca Yiorgos’a bahsetti. Böylelikle, gruba çok değerli bir sanatçı daha katılmış oldu. Yiorgos’un Türkiye ile sorduğunuz anlamda herhangi bir bağı yok. 1999’dan bu yana Ankara ve İzmir’deki caz festivallerine katılmış. Furtuna ise yepyeni bir bağ…

Müziğin farklı kültürler, toplumlar arası çıkan sorunlar açısından sizce rolü nedir?
N.N.: Müzik evrensel bir dil, doğaçlamalar yaptığınızda, sorunların kalmadığı bir yerde durursunuz. Müziğin bu yönüyle diğer sanat dallarından daha özel bir yeri var.
G.B.: Müziğin sınırsızlıklar ilmi olduğunu biliyoruz. Elle tutulamayan, gözle görülemeyen, fakat ortaya çıktığında insanların hücrelerine kadar işleme potansiyeline sahip bir güç, bir enerji… ve bu zengin tınılar arasında insan ruhuna her yönden olumlu sinyaller veren müziğin icracıları olarak bir araya gelmek, kendi ruhumuzun aynalarıyla birbirimizi karşılaştırıyor. Öyle bir tesadüf ki, konser vereceğimiz gün tarih de II. Dünya Savaşı’nın sona erdiği bir gün… Fazla söze gerek yok.
Y.K.: Bu sanatın özelliği. Sanatçı her kültürde uygarlığı temsil ediyor. Sanatta sınırlar yok. Doğaçlama ve ilham var, sevgi ve aşk var, yaşam aşkı…
S.A.: Müzik çok dolaysız bir dil, ortak duyguları, ortak geçmişi olduğu kadar farklılıkları da seslendiriyor. Bir yandan aşinalıklara, bir yandan da farklılıklara kulak verebildiğimiz ölçüde birbirimiz hakkındaki önyargılarımız, olumsuz hislerimiz dağılmaya başlar kanımca. Kafalardaki sınırları kaldırmanın bir yolu farklı seslere açık olmaktan geçiyor. Bizler farklı kültürlerden beslenmiş müzisyenler olarak bir araya gelmekten çok memnunuz. Birbirimizden çok şey öğreniyoruz, birlikte çok şey paylaşıyoruz. (İstanbul/EVRENSEL)
Anita Kazeroğlu

Evrensel'i Takip Et