7 Şubat 2008 00:00

Antalya’da şehir içi ulaşımda 30 Ocak’tan itibaren uygulanmaya başlanan ve 30 Mart 2008 itibariyle de toplu taşımacılıkta nakit para kullanımını ortadan kaldıracak olan Antkart (Kartlı Ulaşım Sistemi) şimdiden büyük bir sorun haline geldi. Otobüs, dolmuş ve tramvaylara takılan ve GPRS ile uydudan araç takibini de sağlayan cihazlar, ileride deniz ulaşımında da kullanılacak. 10 YTL olan ilk alım ücreti ile Türkiye’nin en pahalı kartı olan Antkart, Antalyalıların cebinden çıkacak milyarların da işaretçisi. Cihaz ve kartların kullanımı şoförler ve yolcular için muğlaklığını korurken, Büyükşehir Belediyesi Ulaşım Dairesi Başkanı Nazif Altınpınar, sorunun şoförlerin Antkart cihazına henüz alışamamasından kaynaklandığını ileri sürüyor. Vatandaştan gelen şikayetler üzerine otobüs ve minibüs esnafını resmi yazıyla uyaran Altınpınar, şoförleri ‘trafikten men’ cezasıyla tehdit ediyor. İşin sıkıntısını en çok şoförler çekiyor. Biz de ‘Aklını kullan, artık kartını kullan’ sloganıyla bilbordları süsleyen afişlerinde insana “Daha önce akılsız mıydık ki” diye sorduran Antkart’ın, şoförleri nasıl etkilediğini konuştuk.
İnsafsızlık ihalede başlıyor
Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin kart ihalesini 10 yıllığına yap-işlet modeli ile alan Antkart Teknolojileri Hizmetleri AŞ, isminin kartla aynı olması ve sahibinin Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel’in çocukluktan arkadaşı olması, şimdiden şüpheleri toplamakta. CHP Merkez İlçe Başkanı Yıldıray Sapan’ın da ‘adrese teslim’ şeklinde yorumladığı ihale için şoförler, “Belediyeye en yüksek fiyatı sunanla değil, araçtan en az kesintiyi öneren firmayla anlaşılmalıydı. Böylece emekçinin hakkı da korunmuş olurdu” diyor. Zira diğer birçok ilde yüzde 5-6 olan kesintiler, Antkart’ta yüzde 11’i firmaya yüzde 2’si belediyeye olmak üzere yüzde 13’e ulaşırken, önerileri önemsenmeyen şoförler bir de “Evine ekmek götürmek isteyen bu sistemi öğrenecek, kabul edecek” söylemiyle karşılaşmışlar.
Akşama babacığım unutma Antkart getir(!)
Yaklaşık 14 senedir şoförlük yapan Adil B, durumu ‘çile ve rezalet’ kelimeleriyle özetliyor. Adil Bey “Zaten gün boyu trafikle uğraşıyoruz. Kart sisteminin getirdiği indi bindi, fiş takibi, her seferde tur sonu işlemi gibi detaylar dikkatimizi iyice dağıtacak. Bir dalgınlığa gelse ve fişsiz yolcu tespit edilse, iki milyar ceza. Sistemi getirirken, bu işlerden sorumlu elemanı da sağlamalılardı” diyor ve ekliyor: “Pahalılar diye kart okutma cihazlarını üzerimize zimmetlediler. Şimdi bir de çalınma tehlikesi çıktı, akşamları söküp eve götürüp sabah yeniden takacağız artık. Akşamları ‘Bize çikolata getirdin mi’ diye soran çocuklarımız, artık ‘Kart cihazını getirdin mi’ diye soracak.”
‘Alın terimize göz dikiyorlar’
17 senelik şoför Mehmet A. ise “Durak kalabalıksa, binenlerin fişini takip için daha çok zaman harcanacak. Bir de Antalya trafiğinin keşmekeşliğini eklersen, elbet geç kalır otobüs; şoför ne yapsın?” diyor. Bir otobüsün zaten birçok yere onlarca ödemesi olduğunu aktaran Mehmet Bey, bir de yüzde 13’lük firma ve belediye kesintisi üzerine “Kim dayanır bu eziyete” diye soruyor. Diğer şoförler de yaşadıkları geçim sıkıntılarını aktarıyorlar. Onca yıllık emeklerinin ‘hep bana hep bana’ biçiminde gasp edilmesini “Yeterli düzeyde kazanalım ki, gereken yerlere vergimizi de özel kesintiyi de zorlanmadan verelim. Ama daha biz bile kazanmadan paramıza göz dikmeleri doğru değil” diyerek eleştiriyorlar. “Hep şirketler kazansın. Halka, esnafa hiçbir şey kalmasın” biçiminde özetledikleri AKP zihniyetini ‘bozuk’ olarak niteleyen şoförler, bu kartlı sistem de dahil ‘birilerinin’ bunca haksızlığa kalkışmasında ‘halkın sessizliğinin’ payının büyük olduğuna işaret ediyorlar.
‘Çocuklarımızın rızkını sattırdılar’
Antkart uygulaması mağdurları arasında dolmuşçular da yer alıyor. Yolcuları arasında bir de cihazla uğraşıp fiş takibi yapmaya çalıştıklarını belirten dolmuş şoförleri, dikkatlerinin dağıldığını dile getiriyorlar. Kartlı sistemin zorla dayatıldığını belirten şoförler, kendilerine noterden taahhütname imzalatıldığına değindiler. Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin yönetimini eleştiren şoförler, “Emeği sarf eden bizlerken, bizden kestikleri yüzdelerle kâr sağlayan onlar. Biz çocuklarımızı yetiştirmek için mi, şirketi zengin etmek için mi çalışıyoruz?” diyerek yaşadıkları adaletsizliğe dikkat çekiyorlar.
Karşılaştıkları dayatmalara ‘yeni araç alımı’ şartı da eklenince iyice zor duruma düşen dolmuşçular, “Her yeni araç bize 100 bin YTL’ye mal oluyor. Aracı yenilemek mecburi, yoksa trafikten men ediyorlar. Evi barkı satarak para bulmaya çalışıyoruz” diyorlar.

Balıkçılar altyapı mağduru

Antalya’nın büyük handikabı, 640 kilometre sahil şeridine sahip olmasına rağmen balıkçı barınağı ve balık halinin olmaması. Balıkçı barınağı olmadığı için Antalyalı balıkçılar geçici olarak liman içinde kalıyor. Seksenden fazla balıkçı teknesinin bulunduğu barınak, her gün gece saat üç sularında hareketlenmeye başlıyor. Akdeniz’de yakalanan balıklara Ege’den, Karadeniz’den gelen balıklar da eklenerek günün mezadı başlıyor. Balıkçıların mesaisi, çoğu insan için uykunun en tatlı saati. Kahveci, gecenin karanlığını aydınlatan lambaları yaktıktan sonra, bir yandan çay demleniyor bir yandan kasalar yere yerleştiriliyor. Balıkçıların zaten zorlu olan yaşam koşullarına Antalya’da bir de bakımsız, altyapısız bu barınak ekleniyor. “Ne soğuk deposu var, ne bizim barınabilmemiz için bir yer. Zar zor bir iki kulübe yapıldı ama hâlâ çok zor durumdayız. Kemer yolunda Çaltıcak civarına yeni barınak yapılacağı söyleniyor; onun da ne kadar süreceği belli değil. Biz hâlâ buradayız yani. Ancak geçiciyiz diye hiç iyileştirme yapılmıyor” diyen balıkçılar, sosyal güvenceleri ve refah bir yaşamları olmamasından şikayetçiler; bir de üç tarafı denizle çevrili ‘Gölleri de eklerseniz dört yanı su’ dedikleri Türkiye’de hâlâ dışarıdan balık alınmasından...
Emeklilik hayal
“Emeklilik desen, uzak bir hayal. Yarın ne yiyeceğimizi bilmiyoruz. Deniz bu, günü gününü tutmaz. Aylık sabit parayı nereden bulacağız” diye soruyorlar. Kurban Bayramı’ndan sonra gelen soğuk da balık sayısını olumsuz etkilemiş, çok balık çıkmıyor şu sıralar. Balık fiyatlarındaki artışı halktan önce onlar yaşıyorlar. Antalya Balıkçı Barınağı’nın sol tarafındaki hareketliliğin aksine, sağ taraftaki sessizlik ve karanlık dikkati çekiyor. Buradaki balıkçılardan Arif Kılınç, elektrik ve içme sularının dahi olmadığını belirterek “Turizmi ile sürekli övündükleri Antalya’da piyasa denetimsizliği, kontrolsüz ve sağlıksız alışveriş, diğer ülkelerden balık ithalatı nedeniyle işlerimiz kesatlaştı. Aslında bizler deniz ile halk arasındaki anahtarız. Maalesef kooperatif çok aktif değil, kendi aramızda yardımlaşmayla ayakta durmaya çalışıyoruz. Ama bir iki kasa balık satarak nasıl geçinelim?” diyor.
Fırtına Reis II teknesinin sahibi Rizeli Levent Terzioğlu da Karadeniz’de küçük balıkçılar pek tutunamadığından ekmeğini Antalya’da aramaya gelenlerden. Barınakta teknelere mazot sağlayacak bir pompaya ihtiyaç olduğunu dile getiriyor. Terzioğlu, “Geçen senelerde ÖTV’siz mazot çıkardılar ama biz küçük balıkçılar ondan pek yararlanamadık. Hâlâ benzinciden bidonlarla alıyoruz mazotu. Hiçbir sosyal faaliyetimiz, güvencemiz de yok. Burada adaletli düzen yok” diyor. (Antalya/EVRENSEL)
Canan Karakurt

Evrensel'i Takip Et