18 Ağustos 2008 00:00

GÜNDÖNÜMÜ


Tuzla’da Gisan Tersanesinde filikanın serbest düşme testinde kum torbası yerine kullanılan 16 işçiden 3’ü yaşamını yitirdi ve diğerleri de yaralandı.
Basına yansıyan haberlere göre açıkça bir cinayet olan bu olayın ardından tersanelere gelen Çalışma Bakanı Faruk Çelik “Buna kaza denilebilir mi?” şeklinde tepki gösterme gereği duyarken (*) Türk-İş eski başkanı ve CHP milletvekili Bayram Meral ise kendisine sorulan soru üzerine “Bana patronlar işçileri öldürtüyorlar dedirtemezsiniz” demiş.
Meral’in bu sözleri üzerine Türk-İş başkanlığı yapmış bir milletvekilinin bu sözü söyleyebileceğine ihtimal veremediğimiz için, basının bir cümle içinden bu sözü cımbızlamış olabileceğini, dolayısıyla asıl anlatılmak istenenin başka bir şey olabileceğini vs. düşündük ve bir düzeltme açıklaması yapılmasını umduk. Ancak, bu sözlerin yazılı ve görsel basında gündeme getirilmesinin üzerinden hayli zaman geçtiği halde Bayram Meral’den bir düzeltme açıklaması gelmeyince yazılanların ve söylenenlerin doğru olduğunu kabul ettik.
Bayram Meral’in sözü hiç unutmadığım bir tarihsel kesiti canlandırdı belleğimde.
1970’lerin ikinci yarısıydı. Her gün cinayetler işleniyor, Abdullah Çatlı, Haluk Kırcı vd. faşist çeteler Ankara Bahçelievler’de TİP’li 7 üniversite öğrencisini evlerini basıp öldürüyor, mücadeleci sendikacılar, işçi önderleri, bilim insanları, gençlik önderleri katlediliyor, Çorum, Maraş, Sivas, Malatya katliamları yaşanıyordu.
İşte bu dönemde Adalet Partisi Genel Başkanı ve Başbakan Süleyman Demirel gazetecilerin cinayetlere ilişkin soruları üzerine “Bana sağcılar suç işliyor dedirtemezsiniz” demişti.
Tüm bu cinayetler Başbakan’ın bilgisi altında, sanayicilerin para ve silah desteğiyle, CIA ve kontrgerilla örgütünün planlamasıyla işleniyordu. Amaç, halkı can güvenliği endişesine sürükleyerek 12 Eylül darbesine zemin hazırlamaktı. Başardılar da.
12 Eylül faşist darbesinin lideri Kenan Evren yakın geçmişte bir televizyon programında “Biz 12 Eylül harekatını yapmasaydık 24 Ocak kararları uygulanamazdı” diyerek bütün bu cinayetlerin ve darbenin yerli ve yabancı tekelleşmiş sermayenin desteğiyle işçi sınıfına ve onun örgütlerine karşı yapıldığını açıklamış oldu.
Darbeci generallerinden siyasetçisine, sanayicisinden tetikçisine, yerli yabancı tekellerin uşaklarının işçilere ve emekçi halklara saldırısı anlaşılırdır.
Ancak kendisini işçi önderi ve halktan yana bir siyasetçi gibi sunmaya çalışan Bayram Meral’in, Çalışma Bakanı’nın bile kabul etmek zorunda kaldığı iş cinayetlerinden patronları aklamaya çalışması bir işçi önderinin veya halktan yana bir siyasetçinin davranışı değildir. Aksine bu tutum geçmişte temsil ettiği, yöneticiliğini yaptığı işçi sınıfına karşı en hafif deyimle bir sorumsuzluk ve vefasızlık örneğidir.
Zira, tersanelerde en basit işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerini dahi almayarak kârlarını artırma hesabı yapan patronların açgözlülüğünün işçileri ölüme gönderdiği az çok vicdan sahibi herkes tarafından kabul edilmektedir. Hatta GİSBİR Başkanı bile “Biz burada çelik işliyoruz. Uğraştığımız pamuk değil, biz tekstilci değiliz. İşçi ölebileceğini bilmeli” diyerek almadıkları önlemler yüzünden işçilerin öldüklerini dolaylı da olsa kabul ederken bir işçi önderi(!) ve halkçı siyasetçi(!)nin patronları aklama gayreti dikkatle değerlendirilmeli ve dost ile düşman ayırt edilmelidir. Meral’in sözleri ibretlik sözlerdir.
***
Kamu emekçilerinin toplu görüşmeleri başladı. Kamu emekçilerinin yaşadığı ekonomik sorunların ve çalışma koşullarına ilişkin sorumlusu hükümettir. Sorunların sorumlusu olan hükümet kamu emekçileri sendikalarını “Sosyal diyalog” oyununa çekmeye çalışıyor. KESK bu oyunda figüran olmayacağını ilan ederek masadan çekildi ve çözümü emekçilerin gücünde ve sokakta arama yolunu seçti. Kamu-Sen ve Memur-Sen ise toplu görüşme oyununu sürdürüyorlar. Bakan Murat Başesgioğlu, memurlarla ilgili iyileştirmeler yapılacağını, bunun 25 Ağustos’tan geçerli olacağını ve açıklamayı Başbakan’ın yapacağını, grev ve toplusözleşme hakkının tanınması için ise yasa ve anayasa değişikliği gerektiğini belirterek kamu emekçilerini beklentiye sokma yolunu seçiyor. Oysa grev ve toplusözleşme hakkı hali hazırda vardır. Sendikalar hükümetin elinde oyuncak olmak veya grev ve TİS haklarını kullanmak konusunda seçimlerini yapmak zorundalar. Ya mücadele, ya işbirlikçilik. Ortası yok.
Alınacak tutum yöneticilerin emekçilere ve insanlığa karşı sorumluluk düzeylerini ortaya koyacak ve tarihe not düşülecektir.
(*) Bakan Çelik, tersanelerin taşınması gerektiğini söylüyor. Gemi patronları taşınma için teşvik kredileri vb. isteyerek taşınma giderlerini de halkın üzerine yıkarlarsa hiç şaşırmayalım.
Hasan Hüseyin Evin

Evrensel'i Takip Et