31 Ağustos 2008 00:00
kurşunlu manastırı
İzmire giderken aklımda sadece Efes Antik Kenti gezmek, belki arada Şirinceye gidip, o güzel meyve şaraplarından içmek vardı. İstanbuldan iki kişi yola çıkarken, bu iki yer dışında pek bir planımız olduğu söylenemez. Ancak Davutlar Köyünde henüz yeni korumaya alınmış bir manastırdan söz edildiğinde, gezi planımıza Davutlar köyüne 9 kilometre uzaklıkta bulunan Kurşunlu Manastırı da dahil oldu. Bozuk ve bol virajlı bir yol. Şehrin gürültüsünden git gide uzaklaşıyorsun. Ortalık toza bulanıyor. Keskin virajlardan yol alırken bir tarafta eşsiz bir deniz ve orman manzarası, diğer tarafta ormanın derinlikleri ve renkleri Dar bir patikayı andıran yolda ilerlerken, arada bir kullandığım aracın aynasından geride kalan yolu izliyorum. Kurşunlu Manastırına doğru giderken yolun bozukluğuna aldırmadan bir yere kadar gelebilmiş, ancak bundan sonra ilerlemesi mümkün olmayan araçların geri dönüşlerine şahit oluyoruz. Davutlar köyünün hemen çıkışına kadar süren kirlilikten burada artık eser yok. Çöp yok Sigara izmaritleri, çıkmaz sokaklar, egzoz kokusu, bunaltıcı nem yok. Durup bir mola vermemiz gerekiyor. İkimizde toz toprak içindeyiz. İlk molamızı Davutlar köyünden çıktıktan yaklaşık bir saat sonra vermek zorunda kalıyoruz. Yukarı doğru çıkarken, kiralamak için epey uğraşmak zorunda kaldığım Atv oldukça işe yarıyor. Bir yerden sonra aracın manevra kabiliyeti yaşamsal önem taşıyor. Dağların içinde ilerlerken bir uçurum görürseniz, bilin ki yarım saat sonra o uçurumun hemen kıyısından geçeceksiniz. Yolda birkaç tabela görünüyor. Ancak çoğu nasıl olduysa silinmiş, üzeri kazınmış. Bu tabelalara dikkatle bakmakta fayda var. Çünkü okun sağı mı gösterdiği, solumu gösterdiği belli değil. Bir tabelaya dikkat etmezseniz kendinizi başka bir yolda, manastırdan uzak, bir ormancı kulübesinde bulabilirsiniz. Ormanda derin bir sessizlik Tabelalardan birinin yokluğu, kilisenin tersi istikamette ormanda ilerlememize neden oluyor. Yola dökülmüş kayalar yüzünden iki kez yoldan çıkma tehlikesi yaşadıktan, bir kez de yoldan çıktıktan sonra yolumuza çok daha yavaş devam ediyoruz. Bu yanlış yola sapışımız, bir saatlik zaman kaybına yol açıyor. Nihayet yanlış yolda olduğumuzu, ormancılıkla geçinen yaşlı bir teyzeden öğreniyoruz. Kilisenin yerini sorduğumuzdaysa yanıt bizi pek şaşırtmıyor. Bilmiyorum
Manastıra doğru ilerlerken yol kenarında karşımıza sırasıyla domuzlar çeşmesi denilen havuz (yaban domuzları buradan su içiyorlar), ahşap ve terk edilmiş bir kulübe (sanırım bir avcı kulübesiydi) ve buz gibi su akan muhteşem bir çeşme çıkıyor. Bu çeşmenin çevresi aynı zamanda piknik alanı haline getirilmiş. Su her yerde olduğu gibi, dağların ücra köşelerinde bile hayatı ve varlığını kanıtlıyor. Manastıra vardığımızda yol kenarında ki ufak bir tabela bizi karşılıyor. Kurşunlu Manastırı; Efes Antik şehirden yaklaşık 30 kilometre uzaklıkta, ilk bakışta, Meryem Ana Kilisesine benzerliğiyle dikkat çekiyor. Aynı benzerliği Selçukta bulunan St Jean Kilisesinde de gözlemlemek mümkün. Bu manastırların o dönemin liman kentlerine uzaklığı da dikkat çekici. Kurşunlu Manastırı adının nereden geldiği kesin olarak bilinmemekle birlikte, 11. yüzyıl Bizans yapısı, bir Ortodoks manastırı olduğu tahmin edilmektedir. Manastırın bu denli uzak ve yüksekte yapılmış olmasının amacının, ikonaperestlerin (ikona: put) ve dinsizlerin saldırılarına karşı savunma ve eğitim olduğu kesin olarak bilinmektedir. İçinde büyük bir kilise, bir şapel, revir, keşiş odaları, mezarlık, tahrip olmuş freskler, barınma odaları, mutfak ve kiler bulunan bu manastır, dağın sarp yamaçlarının üzerinde adeta bir kale görünümünde.
Ürpertici bir yalnızlık hissettirse de ormanın derinliklerinden gelen sesler, çıtırtılar burada asla yalnız olmadığınızın bir kanıtı. Üzerinizden eksik olmayan gözlerse; ormanın yaşam için ne kadar cömert olabileceğinin bir kanıtı Yakın zamanda Kültür Bakanlığınca koruma altına alınması ve tescil edilmesi manastırın korunması açısından önemli bir adım olsa da, bu güne kadar sağlam bir şekilde varlığını sürdürebilmesini ormanın sık ve sarp yollarına borçluyuz. Fotoğrafları çektikten sonra oradan ayrılırken, aklımda yalnızca daha önce karşılaştığım tüm tarihi eserlerin ortasında yakaladığım bir düşünce belirdi; ötekileştirilen toplumların, saldırılara karşı, gizlenen yaşamları ve kalıntıları
Bu gün rant için yok edilen ormanların, her daim yaşam kaynağımız olarak kalabilmesi adına
Yeşim Özdemir - İbrahim Aktaş
Evrensel'i Takip Et