12 Eylül 2009 00:00
ARA SIRA
GÜNÜN YAZILARI
Bir tekstil fabrikasında çalışan işçi kadınlar, bir tır garajındaki şoförler, bir de Erzurumdan çobanlık yapmak için kalkıp Saraya gelmiş 5 kişilik Çakar ailesi, İstanbul-Trakya hattındaki selden ölüm bilançosunun esas kısmını oluşturdular.
İşçi kadınlar, şoförler, yoksul köylüler
Öyle ağır bir gerçek ki bu. Üzüntümüz de, öfkemiz de büyük.
En değersiz olan insan hayatıdır bu ülkede. Aklımız erdiğinden beri biliriz bunu. Gözümüzün içine baka baka yalan söylemeleri bu yüzdendir. Aymazlıkları, pişkinlikleri Bilirler ki, bu yoksullar ne dersen inanırlar, gözleri toktur, verdiğinle yetinirler, istemez, talep etmez, sormaz, sorgulamazlar. Devlete inanmakla kalmaz, üstüne hayır duası ederler. Emeğini, bedenini hoyratça kullanırsın, savaşta, selde, üretimde, ücrette, çalışma saatinde, örgütlenmesinde, depremde . Biraz vatan- millet- bayrak; biraz Allahın takdiri, işleri yürütürsün. Bu yüzden üstleri hep kanlı, yüzleri hep maskelidir.
İstanbulun sel karşısındaki ahvali, bu sömürüyü kim bilir kaçıncı kez ortaya koymuş oldu.
Yüzyılın felaketiymiş de, İstanbula 4 ayda yağacak yağmur bir saatte yağmış da, bu insanlar da gidip gidip dere ağızlarına evler yapıyormuş da, işte dere intikam alırmış da .
Hadi bakalım, yine vatandaş suçlu oldu, iyi mi?
Ölenler, hele o işçi kadınlar, koca koca tırları sürükleyen sele karşı gelememişler, ölmüşler...
Budur.
Size de her şey çok tanıdık, çok ezber gelmiyor mu?
Ve trajik.
İnsan hayatı değersizdir bu ülkede evet, kadınlarınki daha değersizdir.
Ne vakit bir kadın ölse, şiddete, cinayete, iş kazasına kurban gitse, koca bir fil gelir yüreğimizin tam üstüne oturur. Ağrılı bir hal esir alır ruhumuzu. Üzüntümüz de öfkemiz de katlanır.
Servis diye yutturulan nakliye aracında boğularak ölen 7 işçi kadın, bu ülkenin çoklu iş cinayetleri hanesine eklendiler. Aynı mahalleyi, aynı yoksulluğu, aynı fabrikayı ve büyük ihtimal fabrikada da aynı aşağılanmayı, patron-usta tacizini, şiddetini, uzun mesaileri, düşük ücretleri paylaşan 7 kadın, sel hikayesinin en sarsıcı fotoğrafı oldular.
İşçilerine, kuru sacdan ibaret, her yanı kapalı aracı servis diye yutturan Pameks tekstil patronunun fabrika içindeki uygulamalarını tahmin etmek güç değil. Zaten minibüsün görüntüsü de her şeyi anlatıyor. 7 kadın işçiye mezar olan o araç, daha fazla kazanma hırsının insanlığı nasıl bitirdiğini, ister tekstil patronu olsun, ister Başbakan, zerre vicdan taşımayanların hakkı da, hukuku da yalnız kendilerine yakıştırdıklarını bir kere daha ilan ediyor.
O araç bir şeyi daha ilan ediyor: mücadelenin bir parçası/unsuru olarak kadın mücadelesinin yükseltilmesinin ne kadar elzem olduğunu. Fabrikada yakılan, traktör römorklarında telef edilen, türlü bahanelerle şiddete maruz kalan, emekleri üç kuruşa sömürülen kadınların bu tablonun değişebilir olduğu fikrine kazanmanın hepimize ne kadar iyi geleceğini
Nebahat Salkım, Nuriye Taş, Bircan Karataş, Özden Binal, Fikriye Özen, Altın Yüksek ve Mevide Kırcı, vicdan taşımayanların, sömürme üzerine kurulu düzenin son kurbanları oldular.
Üzgün ve öfkeliyiz.
Öl(dürül)en her kadınla eksiliriz evet. Ama öfkemiz de bilenir. Ve ülkenin dört bir yanında biriken, artan bu öfke sele değildir. Bu da böyle bilinmelidir.
SERPİL İLGÜN
Evrensel'i Takip Et