01 Nisan 2010 00:00

AVRUPA GERÇEĞİ

Almanya Başbakanı Angela Merkel’in Ankara ziyareti öncesinde yaratılan “gerilim havası”nın, neredeyse “savaş ortamı”na dönüştürülmesinin üzerinden durup düşünmek gerekiyor.

Paylaş

Almanya Başbakanı Angela Merkel’in Ankara ziyareti öncesinde yaratılan “gerilim havası”nın, neredeyse “savaş ortamı”na dönüştürülmesinin üzerinden durup düşünmek gerekiyor. Çünkü bir ceviz kabuğunu doldurmayacak “Türk lisesi” meselesinin bu denli abartılması, hayra alamet değil.
Türk ve Alman taraflarının “Türk lisesi” ve “Türkler Almanca öğrensin” üzerinden doruğa çıkardığı gerilimin kendisi, aslında “bir kaşık suda fırtına kopartmaktan” başka bir şey değil. Çünkü ortada ne somut bir “Türk lisesi” projesi var, ne de Almanca öğrenmek istemeyen Türkiye kökenliler...
Peki o zaman bunca gürültü neden?
Her iki ülke arasında, Almanya’da yaşayan 3 milyon Türkiye kökenli göçmenin kontrol edilmesi konusunda bir çıkar çatışması olduğu zaten biliniyor. Türkiye egemenleri, yıllardır Almanya’da kendi dayanaklarını güçlendirmek için değişik politikalar, stratejiler, kampanyalar ürettiler, hayata geçirdiler.
Bir “Türk diasporası” oluşturma politikasından hiç vazgeçilmedi.
İki yıl önce de Erdoğan tarafından telaffuz edilen “Türk liseleri”, asıl olarak bu siyasetin bir sembolü olarak ortaya atılmış bulunuyor.
“Türkiye’de Alman lisesi var, neden Almanya’da Türk lisesi olmasın?” şeklindeki yaklaşım, elbette pek çok kişi ve kesim tarafından “haklı” görülebilir.
Ancak, Başbakan Erdoğan’ın, Almanya’daki Türkiyelilere büyük bir hizmet, hak ve yarar sağlama çabasına büründürdüğü bu isteğe dikkatlice bakıldığında, burada yaşayanların gerçeğini ve ihtiyaçlarını çarpıtmanın, onlara yarardan çok zarar getireceği görülecektir.
Sormak gerekmiyor mu, üzerinde bu kadar tartışma yürütülen “Türk lisesi”nin işlevi ne olacak?
Almanya’daki Türkiye kökenli gençlerin, Türkiye müfredatına göre yetiştirilerek, ardından Türkiye’de üniversite okumaları ya da iş bulmaları mı hedefleniyor?
Başbakan’ın kendisi bile çocuklarını ABD’de okuttuğuna göre Almanya’daki Türkiye kökenli emekçilerin çocuklarını Türkiye’de üniversite okumaya davet etmesi anlamına gelen “Türk lisesi” önerisi, ne kadar samimi bir davranış?
Yoksa eğitim dili Türkçe, müfredatı Alman okul sistemine göre mi olacak?
Ya da sadece Almanca öğrenemeyen Türkiye kökenlilerin gidebileceği bir okul mu arzulanıyor?
Bu her üç durum için bir “Türk lisesi” kurmak, bugün Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli çocukların, gençlerin, velilerin ihtiyacı değildir.
Bu yüzden de “Türk lisesi”, halkın değil devletin ihtiyaçlarını gözeten bir istek haline gelmiştir.
Soru şu: Yükseköğrenimini Alman üniversitelerinde yapacak ya da meslek eğitimini Almanya’da tamamlayacak ve Almanya’da yaşayacak Türkiye kökenliler için Almanca mı, yoksa Türkçe mi önemli?
Elbette Almanca... Bu yüzden de yaşam merkezi Almanya olan Türkiye kökenlilerin iyi derecede Almanca bilmesi, Alman okullarında okuması olmazsa olmazdır.
Merkel’in ziyareti vesilesiyle Türkiyeli göçmenler üzerinden sürdürülen bu yapay tartışma ile halkın duygularıyla oynanırken, diğer yandan iki ülke arasındaki askeri ve ekonomik ilişkiler gayet uyumlu bir seyir izliyor.
Ama her iki ülke arasında genel dünya politikası ve AB konusunda küçümsenmeyecek çıkar farklılıkları olduğu sır değildir. Ve en önemlisi de, bir “ceviz kabuğunu” doldurmayacak “Türk lisesi” tartışması, bu çelişkileri gölgelemek için kullanılmıştır. Daha doğrusu, Süddeutsche Zeitung’un yazdığı gibi: “Her iki kesim de iç türbinlere oynadı. Almanya’da Türk okullarının açılması üzerine yapılan tartışma, her şeyin nasıl da kolay bir şekilde kontrolden çıktığını gösteriyor...” (30.03)
Çok kolay bir şekilde kontrolden çıkan her iki ülke arasındaki diplomatik gerilimden, bugün olduğu gibi en çok Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli göçmenler etkilenmektedir. Bu yüzden de Türkiye kökenli Almanyalı göçmenlerin, bu süreçte çok daha dikkatli olmaları, her iki ülkenin egemenlerinin oyunlarına gelmemeleri gerekiyor. Alman halkıyla birlikte yaşamı güçlendirmede ısrar etmeli ve devletlerarası çıkar çatışmalarının figüranı veya kurbanı olmayı reddetmeliler. Aksi takdirde, her iki ülkenin egemenleri arasında iyice sıkışıp, pestilleri çıkabilir.
YÜCEL ÖZDEMİR
ÖNCEKİ HABER

Betül Tarıman’a mektup

SONRAKİ HABER

FARC, bir rehini daha bıraktı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...