6 Nisan 2010 01:00

GERÇEĞİN GÖZÜYLE


Siyasi çekişmelerin gerginliği üstümüze öylesine çökmüş ki, ne bahar mevsiminin güzelliğinin, ne de bilim insanlarının evrenin oluşumuna değgin çalışmalarının ayırtındayız. İktidar partisinden açılım niyetine birbiri ardına piyasaya sürülen sözcükleri tartışmakla geçiyor günlerimiz. Demokratik açılım; Kürt, Ermeni açılımı gündemden düştü nicedir. Çingeneler -şu Roman uydurmasını sevmiyorum hiç- ve Aleviler için öngörülen açılımlar ise laf kalabalığından öte hiçbir kazanım sağlamadı bu yurttaşlarımıza. Şimdilerde anayasa açılımı üzerine sürdürülen, insanlarımız arasında kamplaşmayı biraz daha körükleyen bir siyaset kavgası var. Akademisyenlerin, hukukçuların, medya gediklilerinin bir bölümü de bu yangına körükle gidiyorlar. Halkın başat sorunu işsizlik, geçim derdi, adalet istemleri ise her zaman olduğu gibi gündemin dışında hep.
Gazete arşivlerini taradığınızda, ülkede 40 yıldan bu yana anayasa değişikliklerinin pek de değişmeyen devletçi bakış açılı bir siyasi üslupla tartışıldığına tanık oluyorsunuz. Cunta döneminde oldubittiyle çıkarılan ‘82 Anayasası’nın toplum üzerinde yarattığı baskının izleri ise silinmek şöyle dursun, daha da belirgin bir biçimde görülüyor kimi olaylarda. Ankara’da konfederasyonlarına gitmek isteyen TEKEL işçilerinin, karşılarında polis devletini bulmaları gibi. Her fırsatta demokrasiden dem vuran Başbakan’ın yasakçı tavrı gibi. Kaldı ki o TEKEL işçileri, 78 gün süren oturma eylemlerinde ne çevreye ne de bir canlıya zarar verdiler. Olgun ve dirençli eylemleriyle dünya sendikacılığında da önemli bir yer edindiler.
Ülkemdeki gelişmelere bir yabancı gözüyle dışarıdan bakmayı deniyorum. Görünen manzara, AKP’nin gerçekte demokratlık kavramıyla hiçbir bağı olmadığıdır. Kafalarının içinde demokrat olanların, anayasa çalışmalarında din özgürlüğünü, sendikalaşma hakkını, cinsiyet ayrımcılığını, siyasi partiler yasasını, seçim barajını, yargı bağımsızlığını ıskalamaları mümkün olabilir mi? Yargı erkini yürütmenin denetimine sokmak, hangi ülke demokrasisinde var? Kamplara bölünmüş birinin ak dediğine öbürünün kara dediği bir ülkede, demokrasinin yeşermesi olası mı?
Son çıkışlarına bakıyorum da, Başbakan Erdoğan tek partili bir yönetimin özlemi içinde gibi geliyor bana. Arkasını, her fırsatta ağzından düşürmediği milletine değil sermayeye yaslıyor. Kendisine destek medya yaratılmasından keyif alıyor. Sivil toplum örgütleri, çoğunluk partisinin sempatizanlarından oluşsun istiyor. RTÜK’te ve halktan alınan vergilerle kamu hizmeti yayıncılığı yapması gerekirken bu ödevi dışlayan TRT’de zaten sorun yok. Şimdi bunlara HSYK’yı da eklemek hiç de fena olmaz. Çalışanlar, memurlar, emekliler, işçiler mi? Onlar da verilenle yetinsin, nankörlük etmesinler!..
Bir büyüğüm “Osmanlı’da oyun çok” derdi de yadırgardım gençliğimde. Toyluk işte!..
TURGAY OLCAYTO

Evrensel'i Takip Et