9 Nisan 2010 00:00

Bal bal demekle ağız tatlanmaz


İyi ki Berlin Film Festivali var, yoksa Bal orada Altın Ayı ödülünü almasa son zamanlarda gördüğü medya ilgisinin acaba ne kadarını görebilirdi?
Semih Kaplanoğlu’nun Yusuf Üçlemesi, Yumurta ve Süt’ten sonra Bal’la sona erdi. Yumurta’da yetişkin bir şair olan Yusuf’un anne evine dönüşünü, Süt’te ergen Yusuf’un annesinden kopma ve yaşadığı kasabadan ayrılma çabasını anlatmıştı Kaplanoğlu. Bal’ın konusu ise, henüz ilkokul bire giden Yusuf’un babasıyla ilişkisi.
YUSUF’UN ÇİLESİ BİTİYOR
Diğerleri gibi bir açılış sahnesiyle başlıyor film; babanın kovanlardan bal alırken, ağaçta asılı kaldığını ve ipin koptuğunu görüyoruz. Sonradan Yusuf benzer bir rüya da görünce, bunun ne kadar rüya, ne kadar gerçek olduğu kısmı biraz belirsizleşiyor.
Yusuf’un babası karakovan balı toplamakla uğraşıyor. Yusuf ise, okumayı sökmeye çalışan bir çocuk. Babasının yanında okuyor ama gel gör ki, sınıfta kurdeleyi almak için okumak o kadar kolay olmuyor. Derken bal giderek azalıyor, baba uzaktaki kovanlara doğru yola çıkıyor. Ondan birkaç gün haber alınamayınca, annesiyle birlikte babayı aramaya başlıyorlar.
Bal, esasen küçük bir erkek çocuğun babasını kaybetmesinin onda nasıl bir etki bıraktığını anlatan bir film.
İlk göze çarpan, Bal’da karşımızda olanın, gerçek, emekçi bir ailenin hikayesi olması. Yumurta ve Süt’teki gibi tam olarak nasıl ortaya çıktığı pek belli olmayan bir bunalımdan çok daha gerçek dertler üstüne kurulu.
Ama işte, bal olan yerde sinek de olur demişler. Yine ilk dikkat çeken olumsuz taraf da, bu kadar az diyalog ve hareketin, izleyici için çok yorucu olabileceği.
BAL BAL DEMEKLE...
Filmin ve genel olarak üçlemenin en başarılı olduğu yerler, insanların birbiriyle ilişkilerinin anlatıldığı sahneler. Burada da Yusuf ile babası arasındaki ilişkiyi ele alan yerler genel olarak iyi gidiyor da, bu diyalogsuzluk ortamında karakterleri birbiriyle ilişki halinde görmek ve çözmek de epey zor oluyor. Özellikle anne karakteri, varla yok arasında kalıp bu sükunete kurban gidiyor.
Yusuf’un büyüyüp bir şair olduğunu biliyoruz. Bu filmde, çocuk Yusuf’un yaşadığı olayların onda nasıl etkiler bıraktığını öğreniyoruz. Film boyunca Yusuf’un hayatına yerleştirilmiş simgeler Kaplanoğlu’nun şiirsel anlatımının en güçlü yanları. Okulda bir baskı hissedip bir türlü okuyamaması ve sınıf arkadaşlarının birer birer taktığı kurdeleyi takamaması, Yusuf’ta giderek büyüyen bir baskı oluşturuyor. Oysa, biz görüyoruz, babasına takvim yaprağını pekala okuyabiliyor. Ama sadece okurken değil, utangaçlık ya da baskıdan, Yusuf zaten kolay iletişim kuran, kendini ifade eden bir çocuk değil. Neredeyse bir tek babasıyla konuşuyor.
Kendini ifade etme sorununun ortaya konuşu ve babayla ilişkilendirilerek anlatılması, bunlar akılda tutularak izlenebilirse, gayet başarılı. Kahramanın sesi kısık kalmak yerine kendini ifade edecek bir yol bulmuş olması, böylece şiire yönelmesi de Kaplanoğlu’nun anlamlı bir tercihi olmuş.
SEYİRCİSİNİ BEKLİYOR
Daha film gelmeden açılan bir tartışma var. Filmde bir sahnede düzenlenen mevlit ve orada anlatılan hikayeden yola çıkarak, Kaplanoğlu’nun tasavvufa duyduğu ilgi konu edildi ve filmin dini göndermeleri çokça gündeme gelir oldu. Bunları okuyunca insan yoğun dini göndermelerle bezeli bir öyküye hazırlıyor kendisini, ancak sonuç hiç öyle değil. Küçük Yusuf’a Yusuf peygamberin bir rüyası anlatılıp ona babasını kaybetmiş bir kişinin güçlü olmasına dair bir mesaj verilmeye çalışılması kadar normal bir şey olamaz zaten. Bal hiç de meselenin bu tarafına takılmadan izlenebilecek bir film.
Yusuf kaybettiği babayı, ağaçta bulmaya çalışıyor nihayetinde. Ve tabii bir de şiirlerinde.
Bal bal demekle ağız tatlanmazmış. Karşımızda zaten, dünya sinemasının en önemli ödüllerinden birini almış bir film var. Yönetmeni de seyirci beklediklerini sık sık söylüyor. Bu kadar üstüne konuşup haberleri okuduktan sonra, seyircisi az olursa yazık olur.

“Festival kapanışı Emek Sineması’nda yapılsın!”

İSYANBUL Kültür Sanat Varyetesi, Emek Sineması’nın yıkımına karşı geçen hafta başlattıkları eylemi sürdürüyor. Grup yarın kapalı olan Emek Sineması’nın sokağında film gösteriyor.
Beyoğlu’ndaki tarihi Emek Sineması’nın yıkımına karşı “Emek benim İstanbul benim yıktırmıyorum” şiarıyla bir araya gelen grubun talebi “İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) İstanbul Film Festivali’nin kapanışını Emek Sineması’nda gerçekleştirsin”.
“EMEK’İN YIKILMASINA SESSİZ Mİ KALIYORSUNUZ?”
İKSV’nin düzenlediği 29. Uluslararası Film Festivali’nin açılış töreninde (2 Nisan) Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ve İKSV yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı konuşmalarını yaparken borazan öttüren, bildiri dağıtan ve “Emek’in yıkılmasına sessiz mi kalacaksınız?” diye bağıran “İsyanbul Kültür Sanat Varyetesi”ne (İKSV) bütün salon alkış tutarak destek olurken Bakan Günay “Bu enstrümanlar bilenlerin ellerinde olsaydı ne güzel sesler çıkardı” demekle yetinmişti.
İsyanbul Kültür Sanat Varyetesi geçen hafta sonu da (3 Nisan) Emek Sineması önünde kendi alternatif festival açılışını gerçekleştirmişti. İçki dağıtılan ve film müzikleri çalınan yaklaşık 250 kişinin katıldığı açılışta, sokağa perde gerilip Dziga Vertov’un “Kameralı Adam” filmi gösterilmişti.
KÜLTÜR TİCARETİNE KURBAN GİDİYOR
Grup, başta İKSV olmak üzere tüm sanat çevresinin yıkıma sessiz kaldığını öne sürüyor. Resmi kurumların sinemanın yıkılmayacağı yeniden yapılacağı açıklamalarının “doğru olmadığını” söyleyen grup Mimarlar Odası İstanbul Şubesinden edindikleri ve Emek Sineması’nın bulunduğu yere alışveriş merkezi yapılacağının proje planlarını sekiz aydır kapalı olan sinemanın parmaklarına asarak göstermişlerdi. Alternatif açılışa İKSV’nin Genel Müdürü Görgün Taner ve Film Festivali Direktörü Azize Tan da katılmıştı.
Sinemaya “Emek bizim İstanbul bizim, yıktırmıyoruz” pankartı asan İsyanbul Kültür Sanat Varyetesi, “Emek Sineması’nın herkesin kişisel tarihinde sembolik bir değeri olduğu gibi kültür ticaretine kurban gittiğini ve AKP’nin kentsel dönüşüm uygulamasının yarattığı mağduriyetin göstergesi olduğunu” ifade ediyor.
BAKAN: ‘DUA EDELİM DE YARGI ENGELLEMESİN’
Öte yandan Bakan Günay, Radikal’e yaptığı açıklamada şöyle dedi:
“Bu yıl açılışı Beyoğlu’nda yapamadık ama ben bu kirli, oturulmaz koltuklarda o yağlı ortamda oturmaktansa bir-iki yıl sonra yenilenmiş salonda oturmayı tercih ederim. Dua edelim de, yargısal bir girişimde bulunmasın; bir an önce bitirelim.”
Bakan “Emek Sineması aynen korunarak, koltuk sayısı, fuayesi, perdeleri, işlemeleri korunarak bir kot yukarıya çıkarılacak. Bunun için bir özel girişimci, özel bir proje geliştiriyor” dese de Mimarlar Odası’ndan Genel Sekreter Mücella Yapıcı dava açtıkları plana göre, bu adada 8 katlı bir alışveriş merkezi yapılacağını ve Emek Sineması’nın da son kata yerleştirileceğini aktarıyor.
EMEK’E DESTEK ARTIYOR
‘Emek’i Yaşatalım’ imza kampanyasına destek veren binlerce sinemasever arasında Tuncel Kurtiz, Serra Yılmaz, Halil Ergün, Ümit Ünal, Fatih Özgüven, Olgun Şimşek, Cüneyt Türel, Bennu Yıldırımlar, Dikmen Gürün, Tülin Özen, Bülent Emin Yarar gibi ünlü isimler de yer alıyor. Ayrıca İKSV de web sitesinde Emek’i Yaşatma kampanyasının linki verildi.
(KÜLTÜR SERVİSİ)
Çağdaş Günerbüyük

Evrensel'i Takip Et