21 Ekim 2010 00:00

Arif Damar’a mektup*


Merhaba Arif Damar,
Sana bu satırları hiçbir zaman gerisinde tam olarak yer alamadığım şiirin barikatından yazıyorum. Senin hiç terk etmediğin barikattan. Çokları senin bir zamanlar “Barikat” soyadını kullanışını yalnızca toplumculuğunla, savaşçılığınla ilgili sanır. Oysa sözünü ettiğin barikat şiirin barikatıdır. Hayata karşı duruşunun adıdır şiirin barikatı...
Bugünlerde senin 85. yaşın kutlanıyor Türkiye Yazarlar Sendikası tarafından. Elbet biraz erken, sen temmuz çocuğusun. Ve aslında doğum günün 23 Temmuz’da Gelibolu’da kutlanmalı… Gün gelir o da gerçekleşir.
Senin şiirinin bence en güzel tanımı yine senin dizelerinle yapılabilir: “Yoksulduk, dünyayı sevdik”. Bilmiyorum kimsenin aklına gelecek mi söylemek. Şiirin için kim konuşacak olursa olsun söylenenleri yeterli bulmayacaksın. Kimi şairler öyledir. Neleri değiştirdiklerini bilirler, güçlerini tanırlar. Kimileriyse utanır övüldüğünde. Sen kuşağından farkını bilenlerdensin. Kuşağınla paylaştığın dünya görüşünün biraz farklı anlatılmasından yanasın. Ve sözcüklerin yalın, arı ve benzersiz sıralanıyor yan yana. Çanakkale işi bir vazoda susuz kalmış kır çiçekleri gibi, renkleri akılda tutulan, çaresiz bir ömrü anlatarak. Kimi zaman genç ölmüş bir annenin kimi zaman anneye onca benzeyen halk kızlarının yazgısını anlatarak. Baş eğiş ve direnişin bir başkaldırıya dönüşünün şarkısıyla:
Ayaklanan bir şarkı duyulur bazen
Bir devrim şarkısı Marseyez gibi
Yıldız kayar ay seslenir bir gemi geçer
Çiçekler de seslenir derinden
Derinden çok derinden
Kederi çevrensiz sessizliğimizden

Kaç yıl oldu ay ayakta değilken sözlere çobanlık etmeye başlayışından bu yana. Şiirlerin yaşadığın tüm coğrafyalarda “Nohut oda bakla sofa” evleri dolaşan sert bir poyraz gibi, okuyana ait olduğu yeri hatırlatıyor. Senin belleğinde gelincikler savruluyor göndersiz bayraklar gibi. Ve bembeyaz yaban gülleri. Bulutsuz Gelibolu göğünde martılar ve kırlangıçlar, gençliği birlikte adımladığınız onca arkadaş. Bir aynanın önünden geçerken görüntün çoğul bu yüzden. Ve duyduğun ses kimin sesi?
“Ah çın çın nasıl da güzel
Bir aydınlık
Beklenmedik bir zamanda
Beklenmedik bir yerde

Önümüzde
Arkamızda
Her yerde

Bir ses
Seslenen bir ses
Adımızı

Bir selam
Bir merhaba
Bir tersaneden, bir grev çadırının önünden geçer gibi için sevinç dolu, kucaklamak ister gibi kalabalığı. Senin gibi yoksul delikanlılardan biri, biri ama hangisi, direnebilmelerinin gizini açıklar gibi fısıldıyor sanki… Kırgın ve üzgünken dönüp dönüp bakılan bir sevgili yüz gibi, direnci tazeleyen bir duru güzellik gibi, güneşsiz kış günleri. Bir sevinç çığlığı gibi ömrümüzü özetleyen bir dize :
“Yoksulduk dünyayı sevdik…”
Nice yıllara Arif Damar!. Bu kimin sesi bilmiyorum, hangi yoldaşının… yine görüşürüz, sen verdin gizini şiir barikatının:
“Ölüm yok ki…”

* Yazarımız Sennur Sezer’in 4 Şubat 2010 tarihinde gazetemizde yer alan Arif Damar mektubunu tekrar yayınlıyoruz.
Sennur Sezer

Evrensel'i Takip Et