5 Mart 2006 23:00
Newyork'tan Bursa'ya -1-
8 Mart, Dünya Emekçi Kadınlar Günü uluslararası kabul görüşüyle adını değiştirse de anlamını değiştirmedi. Bir anma ya da kutlama günü değil, tıpkı 1 Mayıs gibi hesaplaşma günüdür bugün.
Dünyadaki kadının emeğinin, (çünkü belirli bir sömürücü sınıfın kadını dışındaki tüm kadınlar üretici ve emekçidir) nasıl değerlendiği, karşılığını ne kadar aldığıdır alanlarda, salonlarda tartışılıp konuşulacak olan.
Kadın emeğinin karşılığının ne kadarının ödendiği, kadın emekçinin iş ve yaşam koşulları o ülkenin iş ve yaşam koşullarının aynasıdır. Bu yılın 8 Mart'ına adlarını ekleyeceğimiz kız kardeşlerimizi yitirdiğimiz olay da bunun kanıtı. Onların yandığı gece, mesaide oluşları iş yasalarının nasıl çiğnendiğinin göstergesiydi. Ölen genç kızların sigortalarının ölümlerinden sonra yapılışı işverenin, sigorta zorunluluğunu nasıl yalnızca işyeri ve makineleri için düşündüğünü bir kez daha gösterdi.
Çalışma koşullarının kadın erkek tüm emekçiler için güvensizliği ise yaklaşık bir ay kadar sonra benzer bir yangında güpegündüz yanan erkek kardeşlerimizle doğrulandı. Üstelik aynı sayıyla; Beş kardeşimiz yanarak öldü. Artık işyerlerinde gerekli önlemlerin alındığından, iş güvenliğinden kimse söz edemez.
Bu 8 Mart'ta kadınımızın yaşam koşulları Türkiye'yi, Türkiye'deki yaşam koşullarının düzeyini nasıl yansıtıyor bir kez daha fark etmeliyiz.
Çorlu'da çadırda bir yıldır direnen deri işçisi kadınlarımızı hatırlamalıyız. Onlar emekçi oluşlarının, sınıflarının farkındalar. Yalnız çalışma koşullarının kötülüğüne değil kadının sürekli metalaşmasına, kendi emeğine yabancılaştırılmasına karşı da direniyorlar. Kastamonu'da sarımsak tarlasının kadın işçileri tarımımız için hükümetin uyguladığı koşulların acısını en iyi bilenler.
Aile işletmelerinin ücretsiz işçilerinden ataması yapılmayan eğitim emekçisine, sigortasız doktorsuz bırakılan hamile kadın emekçiden çalışma koşulları keyfileştirilen kadın sağlıkçıya hepimiz, bu toprakların kadın emekçileri sınıfımızın insan haklarının çiğnendiğini biliyoruz/bilmeliyiz.
129 kadın işçi yandı 19'uncu yüzyılda yoğunlukla tekstil ve dokumada çalışan kadın işçiler, bayılıncaya kadar çalıştıkları halde, karın doyurmaya bile yetmeyecek kadar düşük ücretler alıyorlardı. Bu dayanılmaz koşullar New York'taki dokuma işçisi kadınların canına tak etti. 8 Mart 1857'de, çalışma şartlarının iyileştirilmesi, 10 saatlik işgünü, eşit işe eşit ücret istekleriyle greve gittiler. Patron, dayanışmayı önlemek için fabrikanın kapılarına kilit vurdurdu. Sonra nasıl olduysa fabrikada yangın çıktı. Kapıları kilitli fabikadan çıkamayan 129 kadın işçi, bu kuşkulu yangının alevleriyle can verdi. II. Enternasyonal'in 1910 yılında Danimarka'nın Kopenhag kentinde toplanan konfereransında, Alman sosyalist delege Clara Zetkin'in önerisi ile 8 Mart, emekçi kadının cinsel ve sınıfsal sömürüye karşı mücadele günü olarak ilan edildi.
Kadınımızın emek tarihine kısa bir bakış Kadın hakkına ve elbette insan hakkına sahip çıkmanın biricik yolu mücadeleden geçiyor. Dünya kadın mücadele tarihine göre, ülke tarihi, kadınların toplumsal hayata katılımları nedeniyle daha geç başlasa da, güçlü ve onurlu mücadelelere sahne oldu. 18. Yüzyılda Bursa'da dokumacılık yapan kadınların (ve büyük olasılıkla erkek dokumacıların eşlerinin) piyasa koşulları ve geçim zorluğu yüzünden ayaklandığını halk edebiyatının tanıklığından öğreniyoruz:
"Yine neffir-i amm oldu uzun saçlılar Arkası feraceli koynu taşlılar Yüzleri yaşmaklı, yaprak başlılar Vurun aslanlarım erlik sizdedir."
Kul Halil diye de anılan Aşık Halil'in bu şiiri bir ayaklanmanın hem de bunun ilk kez olmadığının kanıtı. Ondokuzuncu yüzyıldaki işçi hareketlerinden biri de 4 Ocak 1867 tarihli The Levant Herald adlı İstanbul gazetesinde çıkan şu haberle saptanır: "Geçen salı günü, maliyeden 20-30 parayı geçmeyen alacakları bilinen bir küme kadın, tekrar ücretlerinin ödenmesi isteğinde bulundular. Cevap olarak alışılmış 'para yok' sözünü işiten kadınlar gittikçe daha fazla şamata yapmaya başladılar ve ancak müdahale ile sustular. Çıkan kargaşada, kadınlardan birçoğunun itilip kakıldığı söylenmektedir." Bu kadınlar, 1870'ten sonra sık sık rastlanacak birikmiş ücretlerini istemek için toplanma, devlet kapısında bağırıp çağırma, sesini basın yoluyla duyurma eylemlerinin saptanabilen ilk gerçekleştiricileridir. 1873 yılı Ocak ayındaki tersane işçilerinin grevine işçilerin anaları, eşleri ve kızları da destek verecektir. Aynı eş desteği tramvay grevlerinde de görülür, tramvayların sefere çıkmasını engellemek için tramvaycıların eşleri rayların üzerine yatarlar.
YENİ BİR SINIFIN DOĞUŞU "Osmanlı işçi hareketlerinin, gerçek bir grev niteliğini kazandığı ve kamuoyunda yankı bulduğu" 1870-1908 arasındaki dönemde gerçekleşen 50 grevden 9'u kadınların çalıştığı dokuma endüstrisindedir. Feshane grevinin örgütleyicisi de kadın işçilerdir. 22 Ağustos 1876'da Feshane'de çalışan 50 kadar Rum ve Ermeni kadın işçi, Babıali'ye yürümüş, sadrazama dilekçe vererek, ücretlerinin ödenmesini istemişlerdi. Dönem, imparatorluğun iflasının etkilerinin çalışma ve yaşama koşullarını ağırlaştırdığı yıllardır. Paranın değeri sürekli düşmekte, devlet de işçi ücretlerini indirmektedir. Balkanlar'daki savaşlardaki yenilgiler sonucu Rumeli'den Anadolu'ya, Anadolu'dan endüstri kesimlerine göç hızlanmış, ülkedeki işsiz sayısı artmıştır. Bu artış emeğin değerini düşürürken, zorunlu iş süresi 11 saat olup, öğle yemeği ve benzeri zamanlar çalışma saati dışında tutulmaktadır. Kadın ve çocukların ücretleriyse her işkolunda erkeklerden daha düşüktür.
PAHALI EKMEĞE PROTESTO 1908'de emekle sermaye arasındaki mücadele patlamalarla sonuçlandı. Sivas'ta 25 Haziran 1908'de "elli kadar kadın vilayet konağı önünde toplanarak pahalı ve kötü ekmeği protesto ederler. Kadınların ön ayak olduğu isyan hızla yayılır, 500 kişilik bir kalabalık vilayet konağının camlarını indirir, un depolarını yağma eder. Un vurguncularıyla hareket eden belediye başkanı, kaçarak linç edilmekten kurtulur." 1910-11 yılları özellikle kadınların çalıştığı iki işkolunda dokuma ve tütün işkolunda greve gittikleri yıllardır. 29 Ağustos 1910 tarihli Sabah gazetesi "Bursa'da uzun süreden beri iş koşullarının düzeltilmesini bekleyen ipek işçilerinin greve gittiği" haberini yayımlayacaktır. 1908-1911 arasındaki grevlerde tütün işçilerinin yaptığı grevler belirli bir ağırlık taşır, İstanbul tütün ve sigara işçileri hemen her yıl greve giderler.
İLK 8 MART Osmanlı İmparatorluğu'nun I. Dünya Savaşı'ndan yenilerek çıkışı, Anadolu'nun işgali, ülke halkının hukuk örgütlenmelerine ve Kurtuluş Savaşı'nı hazırlayacak örgütlenmelere yol açmıştır. Bu örgütlenmelerde kadınlar yine etkindirler. 1920 yılında Bakü'de toplanan Birinci Doğu Halkları Kongresi'nde Türkiye adına konuşan Naciye Hanım "haklarda tam eşitlik, erkeklerle aynı genel ve mesleki eğitimi görmek, kadının tüm idari işlere ve tüm yasama işlevlerine çekincesiz kabulü, tüm şehir ve köylerde kadın haklarını koruma komitelerinin örgütlenmesi" isteklerinde bulunur. 1921 yılında da Ankaralı Komünist kadınlar, Ankara bağlarından birinde ilk 8 Mart'ı kutlarlar.
CUMHURİYET'İN EŞİĞİNDE Kadına çalışma yaşamıyla ilgili söz verilmesi, biçimsel de olsa, 1. İzmir İktisat Kongresi'ndedir. İzmir İktisat Kongresi'ne 1135 delege katılmıştır. Kadın delegeler açısından baktığımızda 400'den fazla çiftçi delegeden yalnızca biri (Mücahide Fatma), 120-130 işçi delegeninse 6'sı kadındır: Hayriye Elif, Emine, Şefika, Münire, Nigar, Rukiye. Tan gazetesine göre bu delegeler "İzmir'de çeşitli müesseselerde çalışan kadın işçilerce" belirlenmiştir. (Ayrıca ilk günkü oturumu 500 kadın izlemiştir). Bu kadın delegeler, kadın işçilerle ilgili maddelerde etkili olmuşlardır. Bu maddelerden ikisi "emzikli çocuğu olanlar için emzikhane (emzirme odası) açılması için önlemler" (madde 2) ve "kadınların madenlerde çalıştırılmaması"dır. (7. Madde) Önemli bir başka kararı (10. Madde) üç aydır çalışan kadınlara doğum öncesinde ve sonrasında toplam 8 hafta ve her ay 3 gün izin verilmesi, gündelikleriyle aylıklarının tamam ödenmesi" biçiminde özetleyebiliriz. 4 Mart 1925 tarihinde Doğu'daki Şeyh Sait isyanı gerekçesiyle çıkan Takriri Sükun Kanunu yüzünden her türlü işçi hareketi fiilen yasaklanmış, 1928 yılında Amele Teali Cemiyeti'nin kapatılmasıyla yasal sendikal hayat tümüyle sona ermiştir. Yine de 1925 Temmuzu ile 1933 yılı başlarına 35 kadar grev ve direniş yaşanmıştır.
SESSİZ DİRENİŞ İzmir'de İngiliz-Amerikan ortaklığı olan tütün işletmesi Glen Tobaco'da 1929'da, yasallaşmamış bir örgütlenme olan İzmir İşçileri Sendikası Birliği tarafından bir kadın işçi direnişi düzenlenmiştir. Erkeklerle eşit ücret konusunda düzenlenen direniş için önce atölyede bir komite oluşturulur, direnişe en uygun dönemin "imalat mevsiminin en sıkışık günleri" olduğuna karar verilir. Direniş şöyle anlatılır: "Pazartesi sabahı tam saat onda çalışma yerlerinde oturma grevine başlandı. Ayakta yapımı saptayan ayakçı kısmı ve başlarında Safiye Topçuoğlu vardı. Yaprak kısmında yerde oturan şişman bir kadının tuttuğu tahta parçası üzerine takılı kağıtta 'Ücretlerimize yüzde on zam istiyoruz' yazısı vardı. Kağıtta bu sözler hem yeni Türkçe hem eski Türkçe yazılmıştı. Yeni Türkçeyi Safiye eski Türkçeyi Melek yazmıştı. Bundan başka bir şey yoktu ve kadınlardan hiçbiri bir şey söylemiyor yalnız o levha ile Safiye'yi parmaklarıyla gösteriyorlardı." İşveren bu sessiz direnişten telaşlanır, işçi temsilcileriyle görüşmek ister. İşçilerin istekleri iki buçuk saat sonra kabul edilir. Zam erkek işçilere de uygulanır, ancak önderler mimlenir. 1946 yılı sonlarında "sınıf temeline dayalı dernek kurma hakkı" ortadan kaldırıldı. Ancak 1948 yılında İstanbul Tütün İşçileri Sendikası kurulur. Başkanı İbrahim Atılal olan bu sendikanın kurucu heyetinde bir kadın olduğunu sanıyoruz: Seher Kerpiç.
YASAL ÖRGÜTLENME 1960 yılına kadar işçi hareketlerinin özgür olduğu söylenemez. 1961 Anayasası grev hakkını, özgürce sendikalaşma hakkını, toplu sözleşme ve toplanma özgürlüklerini de içerdiği için, işçi örgütleri bunlarla ilgili yasaların çıkmasını beklemeden yürüyüş, miting grev benzeri eylemleri gerçekleştirmeye başladılar. 1963-71 arasında en çok grev, kadın işçilerin kalabalık olduğu gıda işkolunda (200) görülmüştür. Bir başka kadın yoğun sanayi olan dokuma sanayiinde bu sürede 30 grev yapılmıştır. Kadınların bu yıllardaki işçi hareketlerindeki etkinliği iki gazete haberiyle örneklenebilir: "Adana'da Akdeniz Nebati Yağ fabrikasında grev nedeniyle çıkan çatışmada bir bayan işçi yaralandı." (24 Kasım 1966) "İstanbul'da Beko Teknik Fabrikası'nda işçilerin üye olmadıkları sendikaya üye imiş gibi gösterilmeleri olayı mahkemeye yansıdı; tanıklık için mahkemeye topluca giden işçilere açılan ateş sonucu 5 bayan işçi yaralandı." (5 Temmuz 1975)
MÜCADELE SÜRÜYOR 12 Mart 1971'den 14 Ekim 1973 genel seçimlerine kadar geçen süre işçi hareketi üzerinde baskılar dönemi diye adlandırılabilir. 12 Mart rejimi toplu pazarlık hakkının yasaklamalar ve ertelemelerle kullanılamaz hale getirildiği, ücretlerin işverenlerin istemleri doğrultusunda aşağı çekildiği bir dönemdir. 12 Eylül'de ise tüm demokratik hak ve özgürler yasaklanmış, grev çok özel durumlarda kullanılabilecek bir hak durumuna getirilmiştir. 1986'ye kadar gelinen süreçte ücretler geriledi, enflasyon yükseldi, işsizlik artı, özelleştirme ve taşeronlaştırma ile yayılan kuralsızlaşma çalışma koşullarını ağırlaştırdı. Herkes grev yapmanın "hayal" olduğunu düşünürken, 1986 yılı büyük grevlerle geldi. 1986'lardan itibaren işçi hareketinde yeniden görülmeye başlayan yükseliş, '89 Bahar Eylemleri ile taçlanırken, kadınlar da bu süreçteki yerlerini aldılar. Bahar Eylemleri'nde kadın işçi denilince akla ilk Cibali Sigara Fabrikası'nın kadınları gelir. Cevizli TEKEL işçisi kadınlar, ilaç fabrikalarından kadın işçiler... 1990'da Zonguldak işçilerinin büyük yürüyüşünde bu kez maden işçisi eşleriyle kolkola Ankara'ya yürürken görüyoruz emekçi kadınları. 1991'deki Paşabahçe direnişinde işçiler fabrikayı, eşleri ise Beykoz'un sokaklarını işgal etti. 1993'teki Fiskobirlik grevi kitaplara konu oldu. Kadınlar 90'lardan sonra hız kazanan özelleştirmelere karşı da hep mücadelenin içindeydi. SEKA'da haftalarca fabrikasını terk etmeyen işçilerin eşleri, gece gündüz eylem alanına çevirdiler fabrika bahçesini. Bakırköy Sümerbank'ın mavi önlüklü kadınları, yıllarca, hem kendi fabrikalarının kapatılmasının hem de tüm hak gasplarının karşısında oldular. Mücadeleyi hiç bırakmayan TEKEL işçisi kadınlar, Adana ve Malatya Sigara fabrikalarının kapatma kararına karşı ön safta yer aldılar. Diyarbakır'ın Kürt kadınları Akyıl Tekstil Fabrikası'nda ağalık düzeni kuran patrona karşı gerçekleştirilen direnişten geri durmadılar. İşçi kadınların, Çorlu'da Gönen ve İleri Deri fabrikalarında, Bursa'da BPO fabrikasında verdikleri sendikalaşma mücadelesi ise devam ediyor.
129 kadın işçi yandı 19'uncu yüzyılda yoğunlukla tekstil ve dokumada çalışan kadın işçiler, bayılıncaya kadar çalıştıkları halde, karın doyurmaya bile yetmeyecek kadar düşük ücretler alıyorlardı. Bu dayanılmaz koşullar New York'taki dokuma işçisi kadınların canına tak etti. 8 Mart 1857'de, çalışma şartlarının iyileştirilmesi, 10 saatlik işgünü, eşit işe eşit ücret istekleriyle greve gittiler. Patron, dayanışmayı önlemek için fabrikanın kapılarına kilit vurdurdu. Sonra nasıl olduysa fabrikada yangın çıktı. Kapıları kilitli fabikadan çıkamayan 129 kadın işçi, bu kuşkulu yangının alevleriyle can verdi. II. Enternasyonal'in 1910 yılında Danimarka'nın Kopenhag kentinde toplanan konfereransında, Alman sosyalist delege Clara Zetkin'in önerisi ile 8 Mart, emekçi kadının cinsel ve sınıfsal sömürüye karşı mücadele günü olarak ilan edildi.
Yarın: Küreselleşme kadın emeğini değersizleştiriyor
129 kadın işçi yandı 19'uncu yüzyılda yoğunlukla tekstil ve dokumada çalışan kadın işçiler, bayılıncaya kadar çalıştıkları halde, karın doyurmaya bile yetmeyecek kadar düşük ücretler alıyorlardı. Bu dayanılmaz koşullar New York'taki dokuma işçisi kadınların canına tak etti. 8 Mart 1857'de, çalışma şartlarının iyileştirilmesi, 10 saatlik işgünü, eşit işe eşit ücret istekleriyle greve gittiler. Patron, dayanışmayı önlemek için fabrikanın kapılarına kilit vurdurdu. Sonra nasıl olduysa fabrikada yangın çıktı. Kapıları kilitli fabikadan çıkamayan 129 kadın işçi, bu kuşkulu yangının alevleriyle can verdi. II. Enternasyonal'in 1910 yılında Danimarka'nın Kopenhag kentinde toplanan konfereransında, Alman sosyalist delege Clara Zetkin'in önerisi ile 8 Mart, emekçi kadının cinsel ve sınıfsal sömürüye karşı mücadele günü olarak ilan edildi.
Kadınımızın emek tarihine kısa bir bakış Kadın hakkına ve elbette insan hakkına sahip çıkmanın biricik yolu mücadeleden geçiyor. Dünya kadın mücadele tarihine göre, ülke tarihi, kadınların toplumsal hayata katılımları nedeniyle daha geç başlasa da, güçlü ve onurlu mücadelelere sahne oldu. 18. Yüzyılda Bursa'da dokumacılık yapan kadınların (ve büyük olasılıkla erkek dokumacıların eşlerinin) piyasa koşulları ve geçim zorluğu yüzünden ayaklandığını halk edebiyatının tanıklığından öğreniyoruz:
"Yine neffir-i amm oldu uzun saçlılar Arkası feraceli koynu taşlılar Yüzleri yaşmaklı, yaprak başlılar Vurun aslanlarım erlik sizdedir."
Kul Halil diye de anılan Aşık Halil'in bu şiiri bir ayaklanmanın hem de bunun ilk kez olmadığının kanıtı. Ondokuzuncu yüzyıldaki işçi hareketlerinden biri de 4 Ocak 1867 tarihli The Levant Herald adlı İstanbul gazetesinde çıkan şu haberle saptanır: "Geçen salı günü, maliyeden 20-30 parayı geçmeyen alacakları bilinen bir küme kadın, tekrar ücretlerinin ödenmesi isteğinde bulundular. Cevap olarak alışılmış 'para yok' sözünü işiten kadınlar gittikçe daha fazla şamata yapmaya başladılar ve ancak müdahale ile sustular. Çıkan kargaşada, kadınlardan birçoğunun itilip kakıldığı söylenmektedir." Bu kadınlar, 1870'ten sonra sık sık rastlanacak birikmiş ücretlerini istemek için toplanma, devlet kapısında bağırıp çağırma, sesini basın yoluyla duyurma eylemlerinin saptanabilen ilk gerçekleştiricileridir. 1873 yılı Ocak ayındaki tersane işçilerinin grevine işçilerin anaları, eşleri ve kızları da destek verecektir. Aynı eş desteği tramvay grevlerinde de görülür, tramvayların sefere çıkmasını engellemek için tramvaycıların eşleri rayların üzerine yatarlar.
YENİ BİR SINIFIN DOĞUŞU "Osmanlı işçi hareketlerinin, gerçek bir grev niteliğini kazandığı ve kamuoyunda yankı bulduğu" 1870-1908 arasındaki dönemde gerçekleşen 50 grevden 9'u kadınların çalıştığı dokuma endüstrisindedir. Feshane grevinin örgütleyicisi de kadın işçilerdir. 22 Ağustos 1876'da Feshane'de çalışan 50 kadar Rum ve Ermeni kadın işçi, Babıali'ye yürümüş, sadrazama dilekçe vererek, ücretlerinin ödenmesini istemişlerdi. Dönem, imparatorluğun iflasının etkilerinin çalışma ve yaşama koşullarını ağırlaştırdığı yıllardır. Paranın değeri sürekli düşmekte, devlet de işçi ücretlerini indirmektedir. Balkanlar'daki savaşlardaki yenilgiler sonucu Rumeli'den Anadolu'ya, Anadolu'dan endüstri kesimlerine göç hızlanmış, ülkedeki işsiz sayısı artmıştır. Bu artış emeğin değerini düşürürken, zorunlu iş süresi 11 saat olup, öğle yemeği ve benzeri zamanlar çalışma saati dışında tutulmaktadır. Kadın ve çocukların ücretleriyse her işkolunda erkeklerden daha düşüktür.
PAHALI EKMEĞE PROTESTO 1908'de emekle sermaye arasındaki mücadele patlamalarla sonuçlandı. Sivas'ta 25 Haziran 1908'de "elli kadar kadın vilayet konağı önünde toplanarak pahalı ve kötü ekmeği protesto ederler. Kadınların ön ayak olduğu isyan hızla yayılır, 500 kişilik bir kalabalık vilayet konağının camlarını indirir, un depolarını yağma eder. Un vurguncularıyla hareket eden belediye başkanı, kaçarak linç edilmekten kurtulur." 1910-11 yılları özellikle kadınların çalıştığı iki işkolunda dokuma ve tütün işkolunda greve gittikleri yıllardır. 29 Ağustos 1910 tarihli Sabah gazetesi "Bursa'da uzun süreden beri iş koşullarının düzeltilmesini bekleyen ipek işçilerinin greve gittiği" haberini yayımlayacaktır. 1908-1911 arasındaki grevlerde tütün işçilerinin yaptığı grevler belirli bir ağırlık taşır, İstanbul tütün ve sigara işçileri hemen her yıl greve giderler.
İLK 8 MART Osmanlı İmparatorluğu'nun I. Dünya Savaşı'ndan yenilerek çıkışı, Anadolu'nun işgali, ülke halkının hukuk örgütlenmelerine ve Kurtuluş Savaşı'nı hazırlayacak örgütlenmelere yol açmıştır. Bu örgütlenmelerde kadınlar yine etkindirler. 1920 yılında Bakü'de toplanan Birinci Doğu Halkları Kongresi'nde Türkiye adına konuşan Naciye Hanım "haklarda tam eşitlik, erkeklerle aynı genel ve mesleki eğitimi görmek, kadının tüm idari işlere ve tüm yasama işlevlerine çekincesiz kabulü, tüm şehir ve köylerde kadın haklarını koruma komitelerinin örgütlenmesi" isteklerinde bulunur. 1921 yılında da Ankaralı Komünist kadınlar, Ankara bağlarından birinde ilk 8 Mart'ı kutlarlar.
CUMHURİYET'İN EŞİĞİNDE Kadına çalışma yaşamıyla ilgili söz verilmesi, biçimsel de olsa, 1. İzmir İktisat Kongresi'ndedir. İzmir İktisat Kongresi'ne 1135 delege katılmıştır. Kadın delegeler açısından baktığımızda 400'den fazla çiftçi delegeden yalnızca biri (Mücahide Fatma), 120-130 işçi delegeninse 6'sı kadındır: Hayriye Elif, Emine, Şefika, Münire, Nigar, Rukiye. Tan gazetesine göre bu delegeler "İzmir'de çeşitli müesseselerde çalışan kadın işçilerce" belirlenmiştir. (Ayrıca ilk günkü oturumu 500 kadın izlemiştir). Bu kadın delegeler, kadın işçilerle ilgili maddelerde etkili olmuşlardır. Bu maddelerden ikisi "emzikli çocuğu olanlar için emzikhane (emzirme odası) açılması için önlemler" (madde 2) ve "kadınların madenlerde çalıştırılmaması"dır. (7. Madde) Önemli bir başka kararı (10. Madde) üç aydır çalışan kadınlara doğum öncesinde ve sonrasında toplam 8 hafta ve her ay 3 gün izin verilmesi, gündelikleriyle aylıklarının tamam ödenmesi" biçiminde özetleyebiliriz. 4 Mart 1925 tarihinde Doğu'daki Şeyh Sait isyanı gerekçesiyle çıkan Takriri Sükun Kanunu yüzünden her türlü işçi hareketi fiilen yasaklanmış, 1928 yılında Amele Teali Cemiyeti'nin kapatılmasıyla yasal sendikal hayat tümüyle sona ermiştir. Yine de 1925 Temmuzu ile 1933 yılı başlarına 35 kadar grev ve direniş yaşanmıştır.
SESSİZ DİRENİŞ İzmir'de İngiliz-Amerikan ortaklığı olan tütün işletmesi Glen Tobaco'da 1929'da, yasallaşmamış bir örgütlenme olan İzmir İşçileri Sendikası Birliği tarafından bir kadın işçi direnişi düzenlenmiştir. Erkeklerle eşit ücret konusunda düzenlenen direniş için önce atölyede bir komite oluşturulur, direnişe en uygun dönemin "imalat mevsiminin en sıkışık günleri" olduğuna karar verilir. Direniş şöyle anlatılır: "Pazartesi sabahı tam saat onda çalışma yerlerinde oturma grevine başlandı. Ayakta yapımı saptayan ayakçı kısmı ve başlarında Safiye Topçuoğlu vardı. Yaprak kısmında yerde oturan şişman bir kadının tuttuğu tahta parçası üzerine takılı kağıtta 'Ücretlerimize yüzde on zam istiyoruz' yazısı vardı. Kağıtta bu sözler hem yeni Türkçe hem eski Türkçe yazılmıştı. Yeni Türkçeyi Safiye eski Türkçeyi Melek yazmıştı. Bundan başka bir şey yoktu ve kadınlardan hiçbiri bir şey söylemiyor yalnız o levha ile Safiye'yi parmaklarıyla gösteriyorlardı." İşveren bu sessiz direnişten telaşlanır, işçi temsilcileriyle görüşmek ister. İşçilerin istekleri iki buçuk saat sonra kabul edilir. Zam erkek işçilere de uygulanır, ancak önderler mimlenir. 1946 yılı sonlarında "sınıf temeline dayalı dernek kurma hakkı" ortadan kaldırıldı. Ancak 1948 yılında İstanbul Tütün İşçileri Sendikası kurulur. Başkanı İbrahim Atılal olan bu sendikanın kurucu heyetinde bir kadın olduğunu sanıyoruz: Seher Kerpiç.
YASAL ÖRGÜTLENME 1960 yılına kadar işçi hareketlerinin özgür olduğu söylenemez. 1961 Anayasası grev hakkını, özgürce sendikalaşma hakkını, toplu sözleşme ve toplanma özgürlüklerini de içerdiği için, işçi örgütleri bunlarla ilgili yasaların çıkmasını beklemeden yürüyüş, miting grev benzeri eylemleri gerçekleştirmeye başladılar. 1963-71 arasında en çok grev, kadın işçilerin kalabalık olduğu gıda işkolunda (200) görülmüştür. Bir başka kadın yoğun sanayi olan dokuma sanayiinde bu sürede 30 grev yapılmıştır. Kadınların bu yıllardaki işçi hareketlerindeki etkinliği iki gazete haberiyle örneklenebilir: "Adana'da Akdeniz Nebati Yağ fabrikasında grev nedeniyle çıkan çatışmada bir bayan işçi yaralandı." (24 Kasım 1966) "İstanbul'da Beko Teknik Fabrikası'nda işçilerin üye olmadıkları sendikaya üye imiş gibi gösterilmeleri olayı mahkemeye yansıdı; tanıklık için mahkemeye topluca giden işçilere açılan ateş sonucu 5 bayan işçi yaralandı." (5 Temmuz 1975)
MÜCADELE SÜRÜYOR 12 Mart 1971'den 14 Ekim 1973 genel seçimlerine kadar geçen süre işçi hareketi üzerinde baskılar dönemi diye adlandırılabilir. 12 Mart rejimi toplu pazarlık hakkının yasaklamalar ve ertelemelerle kullanılamaz hale getirildiği, ücretlerin işverenlerin istemleri doğrultusunda aşağı çekildiği bir dönemdir. 12 Eylül'de ise tüm demokratik hak ve özgürler yasaklanmış, grev çok özel durumlarda kullanılabilecek bir hak durumuna getirilmiştir. 1986'ye kadar gelinen süreçte ücretler geriledi, enflasyon yükseldi, işsizlik artı, özelleştirme ve taşeronlaştırma ile yayılan kuralsızlaşma çalışma koşullarını ağırlaştırdı. Herkes grev yapmanın "hayal" olduğunu düşünürken, 1986 yılı büyük grevlerle geldi. 1986'lardan itibaren işçi hareketinde yeniden görülmeye başlayan yükseliş, '89 Bahar Eylemleri ile taçlanırken, kadınlar da bu süreçteki yerlerini aldılar. Bahar Eylemleri'nde kadın işçi denilince akla ilk Cibali Sigara Fabrikası'nın kadınları gelir. Cevizli TEKEL işçisi kadınlar, ilaç fabrikalarından kadın işçiler... 1990'da Zonguldak işçilerinin büyük yürüyüşünde bu kez maden işçisi eşleriyle kolkola Ankara'ya yürürken görüyoruz emekçi kadınları. 1991'deki Paşabahçe direnişinde işçiler fabrikayı, eşleri ise Beykoz'un sokaklarını işgal etti. 1993'teki Fiskobirlik grevi kitaplara konu oldu. Kadınlar 90'lardan sonra hız kazanan özelleştirmelere karşı da hep mücadelenin içindeydi. SEKA'da haftalarca fabrikasını terk etmeyen işçilerin eşleri, gece gündüz eylem alanına çevirdiler fabrika bahçesini. Bakırköy Sümerbank'ın mavi önlüklü kadınları, yıllarca, hem kendi fabrikalarının kapatılmasının hem de tüm hak gasplarının karşısında oldular. Mücadeleyi hiç bırakmayan TEKEL işçisi kadınlar, Adana ve Malatya Sigara fabrikalarının kapatma kararına karşı ön safta yer aldılar. Diyarbakır'ın Kürt kadınları Akyıl Tekstil Fabrikası'nda ağalık düzeni kuran patrona karşı gerçekleştirilen direnişten geri durmadılar. İşçi kadınların, Çorlu'da Gönen ve İleri Deri fabrikalarında, Bursa'da BPO fabrikasında verdikleri sendikalaşma mücadelesi ise devam ediyor.
129 kadın işçi yandı 19'uncu yüzyılda yoğunlukla tekstil ve dokumada çalışan kadın işçiler, bayılıncaya kadar çalıştıkları halde, karın doyurmaya bile yetmeyecek kadar düşük ücretler alıyorlardı. Bu dayanılmaz koşullar New York'taki dokuma işçisi kadınların canına tak etti. 8 Mart 1857'de, çalışma şartlarının iyileştirilmesi, 10 saatlik işgünü, eşit işe eşit ücret istekleriyle greve gittiler. Patron, dayanışmayı önlemek için fabrikanın kapılarına kilit vurdurdu. Sonra nasıl olduysa fabrikada yangın çıktı. Kapıları kilitli fabikadan çıkamayan 129 kadın işçi, bu kuşkulu yangının alevleriyle can verdi. II. Enternasyonal'in 1910 yılında Danimarka'nın Kopenhag kentinde toplanan konfereransında, Alman sosyalist delege Clara Zetkin'in önerisi ile 8 Mart, emekçi kadının cinsel ve sınıfsal sömürüye karşı mücadele günü olarak ilan edildi.
Yarın: Küreselleşme kadın emeğini değersizleştiriyor
Evrensel'i Takip Et