27 Şubat 2005 23:00

Sınıf bilinçli mücadele

Öğretim görevlileri, yazar, aydın ve sendikacılar, emekçilere ve halka yapılan saldırılara karşı toplumsal mücadeleyi güçlendirmenin önemine dikkat çektiler. "Sosyal diyalog" ile veya Avrupa Birliği ve ILO'dan beklentilerle çalışma yaşamının sorunlarının çözülemeyeceğini vurgulayan aydınlar, yaşananların işçi sınıfı ile sermaye arasındaki çelişkiden bağımsız olmadığını ifade ettiler. İşçi sınıfı ve emekçilerin sınıf bilincini kazanarak mücadele etmelerinin zorunluluğuna dikkat çeken aydınlar, saldırılarıları püskürtmenin ve hak elde etmenin ancak mücadele ile mümkün olduğunu dile getirdiler.

18. yüzyıl koşuları İstanbul Halkevi Emek Araştırmaları Merkezi tarafından Birleşik Metal İşçileri Sendikası toplantı salonunda düzenlenen "Güvencesiz çalıştırmanın sosyal-ekonomik boyutları" sempozyumunun "Güvencesiz çalıştırmanın yeniden tanımlanması" oturumuna katılan Marmara Üniversitesi İktisat Fakültesi'nden Yrd.Dç.Özgür Müftüoğlu, çalışanlara 18 ve 19.yüzyılların koşullarının dayatıldığını belirtti. Yoksulluk, işsizlik, açlık gibi sorunların sorgulanmadığını, sadakaya dayalı bir mekânizmanın hayata geçirilmek istendiğini söyleyen Müftüoğlu, sorunları "sosyal diyalog", Avrupa Birliği gibi yollarla çözme arayışlarının yanlış, aldatıcı ve zaman kaybettirici olduğunu kaydetti. Sermayenin sınıfsal özellikleri doğrultusunda haraket ettiğini, mücadelenin de işçi sınıfının sınıfsal özellikleri doğrultusunda ele alınması gerektiğine işaret eden Müftüoğlu, sistem ve onun çelişkilerinin gözardı edilemeyeceğini ifade etti. Sınıfın kazanımlarını mücadelelerle elde ettiğini söyleyen Müftüoğlu, "Olup bitenlerin doğru algılanması gerekiyor. Dağılmış bir Puzzle'ı bir araya getirmemiz gerekiyor. Bunun tutkalı da sınıf bilincidir. Sermayenin kavramlarını havada kaparsak içine girmiş oluruz" diye konuştu.

AB dayanak olamaz Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden Dr.Arif Geniş ise sermayenin merkezileşmesi ve yoğunlaşmasıyla kapitalizmin yedek emek ordusunu büyüttüğünü söyledi. Bir takım niteliksel değişimlerin de ortaya çıktığını, bu yedek gücün görece istikrarlı işlerde çalıştığını aktaran Geniş, proleterleşme oranının arttığını söyledi. "AB süreci ve emek sermaye ilişkileri" oturumuna katılan Kristal-İş Sendikası Uzmanı Aziz Çelik ise, güvence sorununun işçiyle sınırlı olmadığını, bütün bir toplumu içine aldığını belirterek, "Gelinen aşamada sorun, piyasanının mı toplumu içine alacağı, piyasanın mı dizginleneceği şeklinde ortaya çıkıyor. İşe al ve at sistemi uygulanıyor" dedi. AB'nin homojen bir yapı olmadığını, çalışma koşullarının giderek kötüleştiğini söyleyen yazar Çiğdem Çidamlı ise, AB'nin kaldıraç olarak görülemeyeceğini belirtti. Çidamlı, "AB sopası koşulların çok daha kötü olduğu ülkelerin kafasına niye inmiyor?" dedi.

Marks'ın işaret ettiği süreç "Güvencesiz çalıştırmanın ekonomik ve sosyal yaşamdaki yeri" oturumunda konuşan İstanbul Üniversitesi Maliye Bölümü öğretim üyesi Prof.Dr.İzzettin Önder, Marks'ın sözlerini anımsatarak, sermaye merkezileştikçe proleterleştireceğini ve yoksullaştıracağını belirterek, yaşanan sürecin bu olduğunu söyledi. "Sermaye olgunlaştıkça, emek oranları değiştikçe, ulusötesine gitmesi gerekiyor. Ürün merkezine gittikçe tekelleşme ve diğer ülkelerle çatışma ortaya çıkar" diyen Önder, burjuvazinin parlamenter demokrasinin olabilceğine inandırdığını, sosyal demokrasinin de bunun en önemli araçlarından biri olarak kullanıldığını ifade etti. Meşruiyet sınırını sermayenin yarattığını, bunu sağlamak için de devletin baskı araçlarını kullandığını kaydeden Önder, "Birikim, gerilim ve verimsizlik krizi yaşanıyor ve devlet beslenemeyince küçültülmesi isteniyor. Sorunun temeli güç ilişkisi, ekonomi, güçlerin çatıştığı bir alandır. Özelleştirmeye karşı olmak yetmiyor, kamulaştırmayı istemeliyiz" dedi. Yaratılan borçların halkın borcu olmadığını, servet sahiplerinin ödemesi gerektiğini vurgulayan Önder, birbirleriyle karşı karşıya gelen kapitalistlerin emeğe gelince bir tek cepheden hareket ettiğini söyledi. Yaşananların sınıf çatışması olduğunun altını çizen Önder, sınıf bilincini yükselterek tutum almanın önemine değindi.

Sermayeye su taşımayalım "Sermaye büyük işsizlik yarattı. İş var ama güvence yok, ölümle korkutup sıtmaya razı ediyor. Bu model yerleşik hal almaya başladı. Kayıtdışına karşı olduklarını söylüyorlar. Bu alan Türkiye kapitalizmine bir rekabet gücü katıyor, göz yumuyorlar" diyen araştırmacı-yazar Mustafa Sönmez, bu uygulamanın kayıt altındaki sektörlerde de yaşandığını söyledi. Kayıtlının yüzde 60'ının asgari ücretten gösterildiğini belirten Sönmez, döviz politikası ve büyüme eğilimlerinin istihdam yaratmadığını söyledi. Sönmez, Türkiye'yi krizin beklediğini, ya da bu kriz durumunda Büyük Ortadoğu Projesi'nin tetikçiliğinin dayatılacağına dikkat çekti. Bu durumun sistematik hal aldığını ifade eden Sönmez, "Ciddi bir karşı duruş olmalı, asli politikalara karşı olmalıyız. Diğeri sadece sermayenin değirmenine su taşımak olur" diye konuştu.




Peşkeş çekiliyor İstanbul Tabip Odası Yöneticisi D.Osman Öztürk de, bir çalışanın Fransa'da ortalama 18 yıl, Almanya'da 12 yıl emeklilikten faydalanabildiğini, Türkiye'de yaşam seviyesi nedeniyle bu sürenin 7 yılı geçmediğini söyledi. Emeklilik maaşının mevcut haliyle 2015'e kadar erime noktasına geleceğine dikkat çeken Öztürk, Sağlık Başkanlığı'nın tasfiyesiyle, il özel idareleri ve toplam belediye sayısıyla 3 bin 306 parçaya bölüneceğini de belirtti. Öztürk, Genel Sağlık Sigortası ile primini yatıranın sadece hizmet alacağını, bunun da mümkün olmadığını belirtti. Sağlık alanının başta yandaşları olmak üzere peşkeş çekildiğini ifade eden Öztürk, "AKP sağlığa zararlı" dedi.




Kadın çocuk emeği Marmara Üniversitesi Çalışma Ekonomisi Bölümü Öğretim Üyesi Prof.Dr.Kuvvet Lordoğlu ise, Türkiye'de güvencesiz çalışmada kadın, çocuk ve yabancı kaçak göçmenlerin en önemli yeri tuttuğunu belirterek, kadınların yarı zamanlı, kısmi işlere yoğunlaştıklarını ve erkeklerin iki katı çalıştıklarını hatırlattı. Lordoğlu, çocukların sanayide getir götür işlerinde yoğun olarak çalıştırıldığını söyledi. Sadece 250 bin çocuk işçinin sigortalı olduğunu, Türkiye'de toplam 6 milyon çocuk çalışanın olduğunu aktaran Lordoğlu, kimi rakamlara göre 1 milyon, Türk-İş'e göre ise 4 milyon kaçak yabancı göçmenin bu kârlı sektörde çalıştırıldığını belirtti.

Evrensel'i Takip Et