12 Ocak 2005 23:00

Amanos'un eteği İSKENDERUN

Sırtını Amanos Dağları'na yaslayan İskenderun, körfezi dolduran Akdeniz'in sularına doğru usulca uzanıyor... Bir eteğin pleleri misali sırayla dizilen evleri, fabrikaları, parkları ve tarihi binalarıyla mistik bir hava estiriyor. Bu görününüme rengini, yıllardır birlikte yaşayan Arap, Türk, Kürt, Ermeni, Alevi, Sunni, birçok milliyet ve mezhepten insanlar veriyor. İskenderun, İ.Ö. 333 yılında İssos kenti yakınlarında Pers Kralı 3'ncü Darius'u mağlup eden Büyük İskender tarafından kurulmuş ve onun zaferinden sonra da Alexandretta olarak adlandırılmış. Şehir sırasıyla Seleykosların, Romalıların, Bizanslıların, Arapların ve Osmanlıların egemenliğine girmiş. İskenderun, Antakya'ya bağlı olmasına rağmen, burada yaşayanlar tarafından 'şehir' olarak tanımlanıyor. Bunun nedeni ise İskenderun'un Antakya'dan daha önce kurulmuş ve köklü bir geçmişe sahip olmasına bağlanıyor. Şehrin girişinde ve ara sokaklarında Katedral, Ortodoks ve Karasun Manuk kiliselerine rastlanıyor. Çeşitli uygarlıklara ev sahipliği yapan şehirde, birçok tarihi kalıntıya da rastlamak mümkün. Arsuz şehir merkezinde 1778 yılında yapılmış olan Maryo Hanna Kilisesi, Hacıahmetli Köyü yakınındaki Meryem Ana Havuzu, Konacık'taki Helenistik dönemden kalan sütunlu limanın kalıntıları, Bizans döneminden kalan bir şapele ait taban mozaiği ile Roma dönemlerinden kalan lahitler çevrede ziyaret edilebilecek en önemli yerler arasında.

İşçi havzası Gelmiş tüm uygarlıkların kokusu, Amanos Dağları'yla çevrili ve Akdeniz'in sularıyla beslenen şehre yayılıyor. Her yerden rahatça görülebilen karlarla kaplı Amanos Dağları ise şehrin çehresine bambaşka bir hava katıyor. Adana istikametinden İskenderun'a giderken devasa makineleri ile İsdemir Demir-Çelik fabrikası bütün heybeti ile sizi karşılıyor. Sağınıza denizi, sol tarafınıza da dağları alarak, kıvrılarak ilerliyor yol, İskenderun'un mistik havasına... Birçok yerde olduğu gibi kiliseler arka sokaklarda değil, şehrin kalabalık sokaklarına yerleşiyor. Kiliseden çıkan Hıristiyan İskenderunlular, belki biraz ilerlediklerinde camilerle karşılaşıyor. Küçüklü-büyüklü birçok fabrika ve sanayi siteleri İskenderun'a "kent" adını yakıştırıyor. Sanayileşmenin yanı sıra balıkçılık ve küçük çapta narenciye üretimi ile hayvancılığa da rastlanıyor. Yine de işsizlik alabildiğine yoğun.

Efsaneler şehri Kültürel zenginlik açısından batı ile doğunun geçiş noktasında bulunan şehir, birçok mezhebin ve kültürün yaşamasında önemli bir rol oynuyor. Çeşitli kültürler bir arada ve birbiriyle etkileşim halinde yaşamlarını sürdürüyorlar. Belki Akdeniz ikliminin; belki de geçiş bölgesi olmasının getirdiği etmenlerden dolayı bu etkileşim büyük bir rahatlık içinde gelişiyor. Tarih ve kültürünün zenginliği birçok efsaneyi de beraberinde getirmiş. İskenderun'a ilk gelenlere anlatılan hikâyelerden biri; şehrin etrafını sarmalayan Amanos Dağ sırasının birinde göze çarpan ve dağı ikiye ayıran yarığın, Hz. Ali'nin kılıcının düşerek oluşturduğu.

Evrensel'i Takip Et