8 Mayıs 2004 21:00
12 yaşındaki kıza çıplak işkence
Irak'taki Amerikan ve İngiliz işkencelerine dair her gün yeni tanıklıklar ortaya çıkıyor. Son olarak, 12 yaşında bir Iraklı kızın çırılçıplak soyularak dövüldüğü bildirildi. İngiliz askerlerinin de, diğerlerine işkence eğitimi verdiği anlaşıldı. Askerlerin, ülkenin güneyinde bir başka Iraklıyı nasıl öldürdüklerine dair ayrıntılar da ortaya çıktı.
Iraklı kıza yapılan işkencelere, El Cezire muhabiri Süheyb el Baz tanıklık etti. Kasım ayında tutuklandıktan sonra Ebu Garib Cezaevi'nde 54 gün kalan ve kendisi de ağır işkence gören gazeteci, "Bir gece, bizim bloka 12 yaşında bir kız getirdiler. Ağabeyi de diğer hücrelerin birine atılmıştı. Çıplaktı, onu dövmeye başladılar. Ağlıyor, ağabeyini çağırıyordu. Ağabeyi sesini duyabiliyordu ama çaresizdi" diye konuştu.
Baba-oğula işkence yaptılar El Baz, kendi hücresinin önünde bir baba ve 15 yaşındaki oğlunun da işkence gördüğünü anlatarak, "Çocuğa, suyla dolu iki teneke taşıttılar. Bir Amerikan askerinin elinde sopa vardı. Çocuk yorulup durursa onu dövüyordu. Sonra çocuk yere düştü. Onu soyarak üzerine soğuk su döktüler. Kukuletalı bir başka Iraklıyı getirdiler ve kukuletayı çıkardılar. Çocuk adamın babası olduğunu görünce bayıldı. Bu arada babasına kadın iç çamaşırları giydirdiler. Çocuk ayılınca bu manzarayı gördü, askerler ise gülüyordu" dedi. Arap gazeteci, Amerikan askerlerinin fotoğraf çekmeyi bir tür "yarışma" haline getirdiğini ekleyerek, "En korkunç fotoğrafı kimin çekeceği konusunda yarışıyorlardı. Kazanan fotoğraf duvara asılıyor, ayrıca bilgisayarlarında ekran koruyucu olarak boy gösteriyordu" diye anlattı.
R2I politikası İngiliz The Guardian gazetesinin elde ettiği bilgiler, Ebu Garib'deki işkencelerin "bir grup sadist askerin icadı" değil, sistematik bir aşağılama politikasının unsuru olduğunu gösteriyor. Öyle ki; özel kuvvet askerleri, işkence yöntemlerini sıradan ve paralı askerlere öğretmekteydi. İşkence metodları, orduda "R2I" (sorguya direnme) kod adıyla sistemleştirildi. Geçen hafta Irak'tan dönen bir İngiliz özel kuvvet subayı, gazeteye yaptığı açıklamada, "Amerikalı paralı askerlerle sohbetlerimizde, gardiyanların R2I tekniklerini kullandığı anlaşılıyordu. İngiliz ve Amerikalı askeri istihbarat mensupları, bu eğitimi Kent'teki (İngiltere) Ashford sorgu merkezinde öğrendiler. Merkez, daha sonra Chicksands'deki (ABD) eski askeri üsse taşındı" dedi.
İşkence eğitimi Adı gizli tutulan subay; bu üslerde "sorgu teknikleri" konusunda kapsamlı eğitim verildiğini, eğitmenlerin ise eski özel kuvvet askerleri olduğunu anlatarak, "Bu eski askerler, şu sıralar paralı asker olarak Irak'a gidiyor" dedi. Subayın anlattıklarına göre; her iki merkezde "yakalanmış olmanın şokunu uzatmak" adı altında, cinsel taciz ve aşağılama, çırılçıplak soyma gibi yöntemler uygulanıyor. Kadın askerler, hem erkek, hem de kadın tutsakları nasıl taciz edeceklerini öğreniyorlar. İngiliz subay, bu eğitimin "uygulamalı" olduğunu ve derslerde bazı askerlerin tutsak, bazı askerlerin gardiyan rolü yaptığını belirterek, "Bu alıştırmalar sırasında çoğu asker gülüp eğleniyordu. Ama iki meslektaşım artık kaldıramadı. Biri 'Yeter artık' diyerek sınıfı terketti, diğeri ise sinir krizi geçirdi" dedi. İşkence eğitimi görenler arasında özel timler, pilotlar, paraşütçüler ve keşif timlerinin olduğu öğrenildi.
Ebu Garib'den itiraflar Bağdat'taki Ebu Garib Cezaevi'nde çalışmış 3 Amerikalı askeri polis, işkence vakalarına tanık olduklarını ve Iraklılara karşı işkencenin yaygın olduğunu söyledi. Reuters ajansının haberine göre, San Francisco'da konuşlanan Ordu Muhafız Birliği'nin 870. Askeri Polis Birliği'nden Mike Sindar, "tutuklulara sürekli dayak atıldığını gördüğünü" belirtti. Sindar, kendi grubundaki bir yetkilinin geçen yıl bir tutuklunun dövülmesi nedeniyle kınama cezası aldığını anlattı. Sindar ile diğer askeri polis Ramon Leal, tanık oldukları olayları aktarırken, tutukluların kafalarına geçirilen torbalarda "deve cokeyi" gibi ırkçı ya da "Bir Amerikalıyı öldürmeye çalıştım, ama şimdi hapisteyim" alaycı yazıların olduğunu söylediler. Leal, kendi birliğindeki bir kadın askerin bir grup tutukluya sapanla taş attığını, benzer bir olayda bir kişinin yaralandığını kaydetti. Sindar ve Leal, bir başka olayda da, cezaevine yeni gelen 14 yaşındaki bir çocuğu bir grup askerin yere vurduğunu, ardından kollarını büktüklerini ve bu olaya güldüklerini söyledi. Reuters ajansı, yeni bazı fotoğraflar ele geçirdiğini ve bunlar arasında 2003 güzündeki cezaevi ayaklanması sırasında öldürülen 3 Iraklının ceset torbalarına bakan askerlerin görüldüğünü ekledi.
İŞKENCEDE ÖLÜMÜN TANIĞI! The Independent gazetesi, 44 yaşındaki Iraklı mühendis Kifah Talah'ın yazılı tanıklığını ele geçirdi. Talah, gördüğü işkencelerin yanı sıra, yanındaki bir başka Iraklının işkencede öldürüldüğünü anlattı. Iraklı mühendis; geçtiğimiz eylül ayında İngiliz askerlerinin baskın düzenlediği bir otelde, 6 Iraklı ile birlikte gözaltına alınarak bir askeri üsse götürüldü. İfadesinde şöyle diyor: "Üsse girdiğimizde yanımızdaki askerler 'Teröristler, teröristler' diye bağırmaya başladı. Çok eğleniyor gibiydiler. Bizi dövmeye başladılar. Bir yandan da kahkahalarla gülüyorlardı. Kollarımızı yatay bir biçimde uzatıp öyle kalmamızı istediler. Kollarımız yorulup düştüğünde dövüyorlardı. Çevremizi sardılar. İçlerinden hangisinin, daha sert vuracağına dair yarışıyorlardı. Bu oyunun amacı bizi duvara vurmaktı. Başlarımıza kukuletalar geçirdiler, üzerimize buz gibi sular döktüler. Korkunç acı yemekleri zorla yetirdiler. Bizi dansettirip alay ettiler." Talah, kendilerine Van Basten veya Gullit gibi futbolcu isimleri takıldığını, isimleri unuttukları takdirde dövüldüklerini ekleyerek, 26 yaşındaki resepsiyonist Basa Musa'nın işkencede aldığı darbeler sonucu can verdiğini belirtti.
Bu da 'Asker D'nin çektiği fotoğraf İngiliz Daily Mirror gazetesi, Irak'taki işkenceleri anlatan dördüncü bir askeri konuşturdu. Gazetenin dünkü manşetinde 'D' adı verilen askerin ifadeleri ve bir fotoğraf da yer aldı. Gazetenin birinci sayfasını kaplayan fotoğrafta, işkencede dişleri dökülen bir Iraklı ve onun fotoğrafını çeken bir başka asker görülüyor. Kısacası fotoğraf, işkencelerin görüntülendiğini kesin olarak kanıtlıyor. "Asker D", gazeteye "Orada kural falan yok. Bu adam Basra'da sürüklenerek, dövülerek araca konuldu. Dayak bir dakika sürdü. Aracın kapısını açarak fotoğrafı çektim. Dişleri kan içindeydi" diye anlattı. Fotoğrafların "hatıra" olarak çekildiğini belirten İngiliz asker, sözlerine şöyle devam etti: "Bize onları imha etmemizi söylemişlerdi. Ama doğru dürüst arama yapsalardı, pek çok CD bulurlardı. Bizim odada dolanan bir CD'de 500 civarında fotoğraf vardı. Bazıları, 'işkenceden önce-işkenceden sonra' fotoğraflarıydı. Benim çektiğim fotoğraftaki Iraklı, benzin kaçırırken suçüstü yapılmıştı. Her gün dayak vardı. Bir seferinde 12 kişi bir adamı dövmüştük. Kampa her sebepten insan getirilebilirdi. Bazen enselerinden tutulup yerlerde sürüklenirdi. Bir tutsağa sorular sorulurken, yanında bir başkası dövülürdü. Ben de bunları yaptım. Yapmazsan, korkaklıkla suçlarlardı. 'Neden dövüyorsunuz?' diye sorduğunda yanıt, 'Saddam bunların parmaklarını keserdi, biz yine iyiyiz' oluyordu.
Irkçıların kahramanı oldu Ebu Garib Cezaevi'ndeki işkencelerin 'baş aktörü' olan 21 yaşındaki kadın er Lynndie England, memleketi Fort Ashby'de ırkçılar tarafından adeta "kahraman" ilan edildi. Kasaba sakinleriyle görüşen muhabirler, işkenceci kadının nasıl savunulduğunu şaşkınlık içinde dinlediler. Başkent Washington'un 260 kilometre batısındaki Fort Ashby, ABD'deki ırkçıların "küçük kalelerinden biri" olarak tanınıyor. Kasabada, ırkçı örgüt Ku Klux Klan'ın aktif olduğu belirtiliyor. England'ın annesi Terrie, kızına yönelik suçlamaların "haksız" olduğunu söyleyerek, "Sadece aptalca şeyler yapıyorlarmış. Ya Iraklıların bize yaptıkları? Cenevre Konvansiyonu salt bizim için mi geçerli?" diye sordu. Bir başka kasaba sakini, "Geçenlerde buradan 18 yaşındaki bir genç Iraklılar tarafından öldürüldü. Biz o alçaklara yardım etmeye gittik ama bizi havaya uçuruyorlar. Lynddie'nin o gerizekalıları öldürmesi gerekirdi" dedi.
İnsan olarak görmüyorlar Colleen Kesner adlı kadın ise, Fort Ashby gibi yerlerde hakim olan havayı şu sözlerle ifade etti: "Burada pek çok insan, Irak'ın toptan havaya uçurulması gerektiğini düşünüyor. Buradakiler için eğer farklı bir milletten, farklı bir ırktansan, insan değilsindir. Lynndie gibi kızlar böyle yetiştirildi. Onun kafasında Iraklılara işkence yapmak, hindi vurmak gibidir." Bu arada Lynndie England, mahkûmlara 'kötü muamele yapmak' ile resmen suçlandı. England'ın mahkûmlara kötü davranmak için komplo kurmak, onlara saldırmak ve uygunsuz davranışta bulunmakla suçlandığı öğrenildi. England, askeri mahkemede suçlu bulunursa kınama, hapis ya da görevden alınma cezalarına çarptırılabilecek.
Emir yukarıdan Diğer yandan, işkenceci askerlerden biri, işkence emrini askeri istihbarattan aldığını söyledi. İşkence fotoğraflarında görüntülenen kadın askeri polis Sabrina Harman, "Sorgulamadan önce esirlerin moralinin bozulmasının kendisinin sorumluluğunda olduğunu" söyledi. Harman, Bağdat'tan gönderdiği mesajda, "Bize kelepçeli bir ya da birkaç mahkûm veriyorlardı. Askeri polisin işi, onları uyanık tutmak ve konuşmaları için hayatlarını cehenneme çevirmekti" dedi. Harman, mesajında üyesi olduğu askeri polis birliğinin cezaevini yöneten askeri istihbarattan ve sorgulamaları yöneten sivillerden emir aldığını belirtti.
İşkencecilerin şefi KONUŞTU! ABD Başkanı George W. Bush, Irak'taki işkencelerin "ABD'yi Irak'a demokrasi getirme görevinden caydırmayacağını" söyledi. Bush, "Irak'taki görevimiz sürecek. Ülkeyi caniler ve katillerin merhametine bırakmaya niyetimiz yok. Özgür ve istikrarlı bir Irak kurulmasına yardımcı olmaya kararlıyız" diye konuştu. Savunma Bakanı Donald Rumsfeld ise, önceki akşam Kongre üyelerine verdiği ifadede işkencelerle ilgili tüm sorumluluğu kabul etti, ama istifa etmeyeceğini söyledi. Rumsfeld'in ifadesi verdiği sırada salondaki bir grup ayağa kalkarak, "Rumsfeld'i kovun" sloganları attı. Savaş karşıtı eylemciler, daha sonra salondan çıkarıldı. Savunma Bakanı, ifadesinde, Irak'taki Amerikan ve İngiliz işkencelerine dair henüz basına yansımamış pek çok fotoğraf ve görüntü olduğunu da itiraf etti. Rumsfeld, Bağdat'taki Ebu Garib Cezaevi'nin yıkılması olasılığına da değindi ve "Fena bir fikir değil" diye konuştu.
Baba-oğula işkence yaptılar El Baz, kendi hücresinin önünde bir baba ve 15 yaşındaki oğlunun da işkence gördüğünü anlatarak, "Çocuğa, suyla dolu iki teneke taşıttılar. Bir Amerikan askerinin elinde sopa vardı. Çocuk yorulup durursa onu dövüyordu. Sonra çocuk yere düştü. Onu soyarak üzerine soğuk su döktüler. Kukuletalı bir başka Iraklıyı getirdiler ve kukuletayı çıkardılar. Çocuk adamın babası olduğunu görünce bayıldı. Bu arada babasına kadın iç çamaşırları giydirdiler. Çocuk ayılınca bu manzarayı gördü, askerler ise gülüyordu" dedi. Arap gazeteci, Amerikan askerlerinin fotoğraf çekmeyi bir tür "yarışma" haline getirdiğini ekleyerek, "En korkunç fotoğrafı kimin çekeceği konusunda yarışıyorlardı. Kazanan fotoğraf duvara asılıyor, ayrıca bilgisayarlarında ekran koruyucu olarak boy gösteriyordu" diye anlattı.
R2I politikası İngiliz The Guardian gazetesinin elde ettiği bilgiler, Ebu Garib'deki işkencelerin "bir grup sadist askerin icadı" değil, sistematik bir aşağılama politikasının unsuru olduğunu gösteriyor. Öyle ki; özel kuvvet askerleri, işkence yöntemlerini sıradan ve paralı askerlere öğretmekteydi. İşkence metodları, orduda "R2I" (sorguya direnme) kod adıyla sistemleştirildi. Geçen hafta Irak'tan dönen bir İngiliz özel kuvvet subayı, gazeteye yaptığı açıklamada, "Amerikalı paralı askerlerle sohbetlerimizde, gardiyanların R2I tekniklerini kullandığı anlaşılıyordu. İngiliz ve Amerikalı askeri istihbarat mensupları, bu eğitimi Kent'teki (İngiltere) Ashford sorgu merkezinde öğrendiler. Merkez, daha sonra Chicksands'deki (ABD) eski askeri üsse taşındı" dedi.
İşkence eğitimi Adı gizli tutulan subay; bu üslerde "sorgu teknikleri" konusunda kapsamlı eğitim verildiğini, eğitmenlerin ise eski özel kuvvet askerleri olduğunu anlatarak, "Bu eski askerler, şu sıralar paralı asker olarak Irak'a gidiyor" dedi. Subayın anlattıklarına göre; her iki merkezde "yakalanmış olmanın şokunu uzatmak" adı altında, cinsel taciz ve aşağılama, çırılçıplak soyma gibi yöntemler uygulanıyor. Kadın askerler, hem erkek, hem de kadın tutsakları nasıl taciz edeceklerini öğreniyorlar. İngiliz subay, bu eğitimin "uygulamalı" olduğunu ve derslerde bazı askerlerin tutsak, bazı askerlerin gardiyan rolü yaptığını belirterek, "Bu alıştırmalar sırasında çoğu asker gülüp eğleniyordu. Ama iki meslektaşım artık kaldıramadı. Biri 'Yeter artık' diyerek sınıfı terketti, diğeri ise sinir krizi geçirdi" dedi. İşkence eğitimi görenler arasında özel timler, pilotlar, paraşütçüler ve keşif timlerinin olduğu öğrenildi.
Ebu Garib'den itiraflar Bağdat'taki Ebu Garib Cezaevi'nde çalışmış 3 Amerikalı askeri polis, işkence vakalarına tanık olduklarını ve Iraklılara karşı işkencenin yaygın olduğunu söyledi. Reuters ajansının haberine göre, San Francisco'da konuşlanan Ordu Muhafız Birliği'nin 870. Askeri Polis Birliği'nden Mike Sindar, "tutuklulara sürekli dayak atıldığını gördüğünü" belirtti. Sindar, kendi grubundaki bir yetkilinin geçen yıl bir tutuklunun dövülmesi nedeniyle kınama cezası aldığını anlattı. Sindar ile diğer askeri polis Ramon Leal, tanık oldukları olayları aktarırken, tutukluların kafalarına geçirilen torbalarda "deve cokeyi" gibi ırkçı ya da "Bir Amerikalıyı öldürmeye çalıştım, ama şimdi hapisteyim" alaycı yazıların olduğunu söylediler. Leal, kendi birliğindeki bir kadın askerin bir grup tutukluya sapanla taş attığını, benzer bir olayda bir kişinin yaralandığını kaydetti. Sindar ve Leal, bir başka olayda da, cezaevine yeni gelen 14 yaşındaki bir çocuğu bir grup askerin yere vurduğunu, ardından kollarını büktüklerini ve bu olaya güldüklerini söyledi. Reuters ajansı, yeni bazı fotoğraflar ele geçirdiğini ve bunlar arasında 2003 güzündeki cezaevi ayaklanması sırasında öldürülen 3 Iraklının ceset torbalarına bakan askerlerin görüldüğünü ekledi.
İŞKENCEDE ÖLÜMÜN TANIĞI! The Independent gazetesi, 44 yaşındaki Iraklı mühendis Kifah Talah'ın yazılı tanıklığını ele geçirdi. Talah, gördüğü işkencelerin yanı sıra, yanındaki bir başka Iraklının işkencede öldürüldüğünü anlattı. Iraklı mühendis; geçtiğimiz eylül ayında İngiliz askerlerinin baskın düzenlediği bir otelde, 6 Iraklı ile birlikte gözaltına alınarak bir askeri üsse götürüldü. İfadesinde şöyle diyor: "Üsse girdiğimizde yanımızdaki askerler 'Teröristler, teröristler' diye bağırmaya başladı. Çok eğleniyor gibiydiler. Bizi dövmeye başladılar. Bir yandan da kahkahalarla gülüyorlardı. Kollarımızı yatay bir biçimde uzatıp öyle kalmamızı istediler. Kollarımız yorulup düştüğünde dövüyorlardı. Çevremizi sardılar. İçlerinden hangisinin, daha sert vuracağına dair yarışıyorlardı. Bu oyunun amacı bizi duvara vurmaktı. Başlarımıza kukuletalar geçirdiler, üzerimize buz gibi sular döktüler. Korkunç acı yemekleri zorla yetirdiler. Bizi dansettirip alay ettiler." Talah, kendilerine Van Basten veya Gullit gibi futbolcu isimleri takıldığını, isimleri unuttukları takdirde dövüldüklerini ekleyerek, 26 yaşındaki resepsiyonist Basa Musa'nın işkencede aldığı darbeler sonucu can verdiğini belirtti.
Bu da 'Asker D'nin çektiği fotoğraf İngiliz Daily Mirror gazetesi, Irak'taki işkenceleri anlatan dördüncü bir askeri konuşturdu. Gazetenin dünkü manşetinde 'D' adı verilen askerin ifadeleri ve bir fotoğraf da yer aldı. Gazetenin birinci sayfasını kaplayan fotoğrafta, işkencede dişleri dökülen bir Iraklı ve onun fotoğrafını çeken bir başka asker görülüyor. Kısacası fotoğraf, işkencelerin görüntülendiğini kesin olarak kanıtlıyor. "Asker D", gazeteye "Orada kural falan yok. Bu adam Basra'da sürüklenerek, dövülerek araca konuldu. Dayak bir dakika sürdü. Aracın kapısını açarak fotoğrafı çektim. Dişleri kan içindeydi" diye anlattı. Fotoğrafların "hatıra" olarak çekildiğini belirten İngiliz asker, sözlerine şöyle devam etti: "Bize onları imha etmemizi söylemişlerdi. Ama doğru dürüst arama yapsalardı, pek çok CD bulurlardı. Bizim odada dolanan bir CD'de 500 civarında fotoğraf vardı. Bazıları, 'işkenceden önce-işkenceden sonra' fotoğraflarıydı. Benim çektiğim fotoğraftaki Iraklı, benzin kaçırırken suçüstü yapılmıştı. Her gün dayak vardı. Bir seferinde 12 kişi bir adamı dövmüştük. Kampa her sebepten insan getirilebilirdi. Bazen enselerinden tutulup yerlerde sürüklenirdi. Bir tutsağa sorular sorulurken, yanında bir başkası dövülürdü. Ben de bunları yaptım. Yapmazsan, korkaklıkla suçlarlardı. 'Neden dövüyorsunuz?' diye sorduğunda yanıt, 'Saddam bunların parmaklarını keserdi, biz yine iyiyiz' oluyordu.
Irkçıların kahramanı oldu Ebu Garib Cezaevi'ndeki işkencelerin 'baş aktörü' olan 21 yaşındaki kadın er Lynndie England, memleketi Fort Ashby'de ırkçılar tarafından adeta "kahraman" ilan edildi. Kasaba sakinleriyle görüşen muhabirler, işkenceci kadının nasıl savunulduğunu şaşkınlık içinde dinlediler. Başkent Washington'un 260 kilometre batısındaki Fort Ashby, ABD'deki ırkçıların "küçük kalelerinden biri" olarak tanınıyor. Kasabada, ırkçı örgüt Ku Klux Klan'ın aktif olduğu belirtiliyor. England'ın annesi Terrie, kızına yönelik suçlamaların "haksız" olduğunu söyleyerek, "Sadece aptalca şeyler yapıyorlarmış. Ya Iraklıların bize yaptıkları? Cenevre Konvansiyonu salt bizim için mi geçerli?" diye sordu. Bir başka kasaba sakini, "Geçenlerde buradan 18 yaşındaki bir genç Iraklılar tarafından öldürüldü. Biz o alçaklara yardım etmeye gittik ama bizi havaya uçuruyorlar. Lynddie'nin o gerizekalıları öldürmesi gerekirdi" dedi.
İnsan olarak görmüyorlar Colleen Kesner adlı kadın ise, Fort Ashby gibi yerlerde hakim olan havayı şu sözlerle ifade etti: "Burada pek çok insan, Irak'ın toptan havaya uçurulması gerektiğini düşünüyor. Buradakiler için eğer farklı bir milletten, farklı bir ırktansan, insan değilsindir. Lynndie gibi kızlar böyle yetiştirildi. Onun kafasında Iraklılara işkence yapmak, hindi vurmak gibidir." Bu arada Lynndie England, mahkûmlara 'kötü muamele yapmak' ile resmen suçlandı. England'ın mahkûmlara kötü davranmak için komplo kurmak, onlara saldırmak ve uygunsuz davranışta bulunmakla suçlandığı öğrenildi. England, askeri mahkemede suçlu bulunursa kınama, hapis ya da görevden alınma cezalarına çarptırılabilecek.
Emir yukarıdan Diğer yandan, işkenceci askerlerden biri, işkence emrini askeri istihbarattan aldığını söyledi. İşkence fotoğraflarında görüntülenen kadın askeri polis Sabrina Harman, "Sorgulamadan önce esirlerin moralinin bozulmasının kendisinin sorumluluğunda olduğunu" söyledi. Harman, Bağdat'tan gönderdiği mesajda, "Bize kelepçeli bir ya da birkaç mahkûm veriyorlardı. Askeri polisin işi, onları uyanık tutmak ve konuşmaları için hayatlarını cehenneme çevirmekti" dedi. Harman, mesajında üyesi olduğu askeri polis birliğinin cezaevini yöneten askeri istihbarattan ve sorgulamaları yöneten sivillerden emir aldığını belirtti.
İşkencecilerin şefi KONUŞTU! ABD Başkanı George W. Bush, Irak'taki işkencelerin "ABD'yi Irak'a demokrasi getirme görevinden caydırmayacağını" söyledi. Bush, "Irak'taki görevimiz sürecek. Ülkeyi caniler ve katillerin merhametine bırakmaya niyetimiz yok. Özgür ve istikrarlı bir Irak kurulmasına yardımcı olmaya kararlıyız" diye konuştu. Savunma Bakanı Donald Rumsfeld ise, önceki akşam Kongre üyelerine verdiği ifadede işkencelerle ilgili tüm sorumluluğu kabul etti, ama istifa etmeyeceğini söyledi. Rumsfeld'in ifadesi verdiği sırada salondaki bir grup ayağa kalkarak, "Rumsfeld'i kovun" sloganları attı. Savaş karşıtı eylemciler, daha sonra salondan çıkarıldı. Savunma Bakanı, ifadesinde, Irak'taki Amerikan ve İngiliz işkencelerine dair henüz basına yansımamış pek çok fotoğraf ve görüntü olduğunu da itiraf etti. Rumsfeld, Bağdat'taki Ebu Garib Cezaevi'nin yıkılması olasılığına da değindi ve "Fena bir fikir değil" diye konuştu.
Evrensel'i Takip Et