16 Aralık 2003 22:00
Eşitlik, özgürlük ve kardeşlik için
Türkiye'nin son elli yılına damgasını vuran ve iki yıldır da Avrupa Birliği üyeliğinin gerekleri ile sınırlandırılan "demokrasi sorununun" halkın etkin katılımı ile çözülmesi amacıyla başlatılan çalışmalar tüm hızıyla sürüyor. 30 Eylül 2003 tarihinde 30 aydın, sanatçı ve akademisyenin imzasıyla basına ve kamuoyuna duyrulan "Demokratik Türkiye İçin Çağrı" bildirgesi yeniden aydın, sanatçı ve demokratik kitle örgütü temsilcilerinin imzasına açılıyor.
Demokratik Türkiye İçin Çağrı Girişimi'nin imzacıları, kampanya kapsamında kendi alanında demokrasi sorununu en yaygın biçimde yaşayan işçiler, memurlar, öğrenciler, ev kadınları ve çalışan kadınlarla bir araya geliyorlar. Kampanya ile "Nasıl Bir Türkiye İstiyoruz?" sorusuna demokrasi ihtiyacı içindeki bütün kesimlerin en katılımlı, en yaygın tartışmalarla vereceği yanıtın ortaya çıkarılması hedefleniyor.
Kampanyanın sonuç bildirgesi ise ülke çapında halk içinde yapılan ve toplantıların ardından düzenlenecek olan geniş bir sempozyum ile duyurulacak. Kampanyaya ilişkin Demokratik Türkiye Kampanyası İçin Çağrı Girişimi adına Yazar Adnan Özyalçıner sorularımızı yanıtladı.
Demokratik Türkiye kampanyası'ın amacı nedir?
Gerçek amacımız uyum yasaları karşısında yanlız bir kesimin değil bütün halkın eşitlik, özgürlük, kardeşlik içinde din dil ırk ayrımına bakılmaksızın yaşayabileceği bir düzene olanak hazırlamak. Böyle bir düzenin oluşturulmasının programını çıkarmak.
Kampanyayı, 30 Eylül günü düzenlediğiniz basın toplantısı ile kamuoyuna açıkladınız. Geçen süre içinde neler yaptınız?
Kampanya sonrasında öncelikle sendikalar, odalar gibi sivil toplum örgütlerinin tabanlarında; demokrasi ve özgürlüğün yayılabilmesi, gerçekleştirilmesi için neler yapılması gerektiği tartışmaları gerçekleşti. Mesela bunlardan bir tanesinde, Bursa'da TÜMTİS sendikası üyesi işçiler, emekçiler ile aydınlar bir araya gelerek iş yaşamı ve demokrasi konusunu tartıştı.
Bunun dışında kampanya çağrıcıları olarak Sanatçılar Kurultayı'nda, Kurultay'ın Divan Başkanlığı'na kapsamlı bir bildirim sunduk. O bildirimde düşünce ve düşünceyi ifade edip yayma ve buna bağlı olarak da örgütlenme özgürlüklerinin tartışılmasını ve hayata geçirilmesini istedik. Böylece bunlar hayata geçtiği zaman temel insan hak ve özgürlüklerinin de hayata geçebileceği konusunda aydınların görüş bildirmesini diledik. Ayrıca Kurultay'da sanatsal özgürlüğün ve özerkliğin oluşabilmesinin, eğitimde eşit hak ve özgürlüklerin sağlanmasına, anadilde eğitim ve öğretim hakkının tanınmasına, bilimsel eğitimin önündeki engellerin kaldırılmasına, basın ve haber alma özgürlüğünün eksiksiz uygulanmasına bağlı olduğu gerçeğinin konuşulması ve tartışılması dile getirildi.
Türkiye'de demokrasi konusunu ele alan çok fazla panel ve kampanya düzenlendi. "Demokratik Türkiye" kampanyasının şu ana kadar yapılan etkinlik ve kampanyalardan farkı nedir?
Demokratik Türkiye kampanyasının en büyük özelliği, yapılan panel ve söyleşilerin örgütlerin tabanlarında tartışılacak olması. Böylece tabanda örgütlerin hem kendi mesleki ya da sanatsal sorunlarını hem de Türkiye'nin içinde bulunduğu demokrasi ve özgürlükleri engelleyici sorunları tartıştırarak sonuçlar çıkaracaklardır. Çıkarılan bu sonuçlar ileride yapılacak olan Demokratik Türkiye sempozyumuna taşınacaktır. Bu durumda çeşitli kesimlerin; işçi, emekçi, aydın, köylü ve sanatçı, demokrasi ve özgürlük konusundaki düşünce ve kararları sempozyuma yansıyarak burada sonuçlandırılacaktır. Bu sonuçlar TBMM'ye ulaştırılacağı gibi Avrupa Parlementosu'na da ulaştırılacaktır.
Kampanyanın kamuoyuna duyurulmasının ardından aydınlarla halkın bir araya gelemeyeceği eleştirileri yapılmıştı. Bu eleştirileri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bugün şunu görüyoruz, demokrasi ve özgürlük konusu mahallelerde bile aydınlarla halkın el ele vererek tartıştığı, konuştuğu en azından özgürlükleri yaşayamamalarının nedenlerini açıkladıkları konular haline gelmeye başladı. Bunun dışında çeşitli kentlerde öğrenci ve aydınlar da bu konuları tartışma alanına getirmeye başladılar.
Örneğin Bursa'da işçilerle yapılan taplantının ardından Bolu'da da aydınlar, öğrencilerle bir araya gelecek. Bu durum da olayın gittikçe yaygınlaştığı, halkın çağrıda da belirtildiği gibi özgürlük ve demokrasi konusundaki düşünce ve özlemlerini belirtmeye başladığı bir etkinlik yarattı, yaratıyor. Bu arada halk ile aydın bütünleşmesinin daha sıkı sağlanması açısından çağrıcı imzalarının 1000'e çıkarılması da gündemde.
Bundan sonra neler yapılacak?
Bundan sonra yapılacak olanlar belli başlıklar altında yapılacak toplantıları içerecek. Örneğin "Nasıl Bir Siyasal Yaşam İstiyorum?" bir inceleme panel konusu. Bunun alt başlıkları da var elbet. Bunları "Nasıl Bir Çalışma Yaşamı İstiyoruz?", "Nasıl Bir Eğitim İstiyoruz?", "Kişi Temel Hak ve Özgürlükleri", "Nasıl Bir Yargı Sistemi İstiyoruz?", "Kürt Sorununun Çözümü ve Karşısındaki Engeller", "Kadınların Eşitliği Önündeki Yasal ve Kurumsal Engeller" konuları ve tartışmaları izleyecek.
Bu kampanya elbette yanlız İstanbul, Ankara gibi büyük kent merkezli değil, Diyarbakır, Adana, Hakkâri gibi Anadolu'nun ya da Trakya'nın çeşitli kentlerinde yapılacak tartışmalarla gerçekleştirilecek.
src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


'UCM Saddam'ı yargılayamaz' İnsan Hakları Derneği (İHD)'nin önceki gün Ankara'da düzenlediği "İnsanlığa karşı işlenen suçlar ve Uluslararası Ceza Mahkemesi" konulu panelde, Saddam Hüseyin'in Irak'ta, Irak tarafından yargılanması gerektiği vurgulandı. Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) adına konuşan Avukat Elsa Le Pennec, Saddam Hüseyin'in yargılanacağı mahkemenin adaletin gereklerini yerine getiren bir mahkeme olmasının önemli olduğunu vurguladı. Saddam'ın Irak'ta soykırım dahil insanlığa karşı pek çok suç işlediğini dile getiren Le Pennec, Saddam'ın tüm bu suçlar kapsamında adil şekilde yargılanması gerektiğinin altını çizdi. Le Pennec, öç alıcı bir mahkeme olmaması için Iraklıların ve insan hakları örgütlerinin mahkemeyi takip ekmesi gerektiğini belirterek, Ortadoğu'da çok fazla çatışma yaşandığı halde Ürdün dışında hiçbir Ortadoğu ülkesinin Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin (UCM) Roma Tüzüğünü imzalamadığını bildirdi. Türkiye İnsan Hakları Vakfı'ndan Sedat Aslantaş ise "Saddam'ı kim , hangi hukuk ilkelerine göre, hangi suçtan yargılayacak? soruları oldukça önemli" dedi. Alataş, Irak'ın işgal edilmesi kararını Birleşmiş Milletler (BM) vermediği için BM'nin de Saddam'ı yargılayamayacağını kaydetti. Alataş, ABD'nin UCM'ye taraf olmadığını ve kendi işlediği suçların ört bas edilmesi için BM'ye sunduğu yüzde 20'lik mali desteği koz olarak kullandığını ifade ederek, Saddam'ın ABD'nin yargılamasının yanlış olduğunu söyledi. Uluslararası Af Örgütü temsilcisi Levent Korkut da UCM'ye taraf olmanın Türkiye'de çok ciddi hukuksal değişikliklere neden olacağını kaydetti. UCM'nin hiçbir makama dokunulmazlık tanımadığını belirten Korkut, UCM'ye taraf olmak için Türkiye'nin dokunulmazlıkları kaldırması gerektiğini dile getirdi. Korkut, UCM'nin suç kapsamına savaş suçları, soykırım suçları, insanlığa karşı işlenen suçlar ve saldırı suçlarının girdiğini ancak Türkiye'nin savaş suçları konusunda bilgi birikiminin oldukça az olduğunu belirtti. Uluslararası Ceza Mahkemesine taraf olan devletlerde işlenen insanlık suçlarında UCM'nin doğrudan müdahale hakkının olduğunu açıklayan Korkut, bunun için mevzuat düzenlemelerinin şart olduğunu vurguladı. Korkut, "örneğin saldırı kapsamına giren bir suçta doğrudan devlet itham altındadır, bu oldukça problemli bir durum" dedi. Mazlum-Der Başkanı Yılmaz Ensaroğlu ise Türkiye'nin UCM'yi onaylamamasının tek nedeninin ABD'nin onaylamaması olduğunu kaydetti. Başbakan'la görüştüklerini ve en azından Başbakan'ın UCM Roma Tüzüğünü inceleyeceğini aktaran Ensaroğlu, hükümetin UCM konusunda hiçbir bilgisinin olmadığını düşündüğünü de sözlerine ekledi.
Ensaroğlu'ndan açıklama Yılmaz Ensaroğlu yaptığı yazılı açıklamada da Saddam Hüseyin'in BM denetiminde ABD, İngiltere ve Irak dışında bağımsız bir mahkemede bağımsız bir mahkeme heyetince yargılanması gerektiğini belirtti. Saddam'ın işgal güçleri tarafından yakalanmasının işgali meşrulaştırmadığını kaydeden Ensaroğlu, işgal güçlerinin sonunun da Saddam'la aynı olacağını söyledi.
src=/resim/b1.gif width=5>



'UCM Saddam'ı yargılayamaz' İnsan Hakları Derneği (İHD)'nin önceki gün Ankara'da düzenlediği "İnsanlığa karşı işlenen suçlar ve Uluslararası Ceza Mahkemesi" konulu panelde, Saddam Hüseyin'in Irak'ta, Irak tarafından yargılanması gerektiği vurgulandı. Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) adına konuşan Avukat Elsa Le Pennec, Saddam Hüseyin'in yargılanacağı mahkemenin adaletin gereklerini yerine getiren bir mahkeme olmasının önemli olduğunu vurguladı. Saddam'ın Irak'ta soykırım dahil insanlığa karşı pek çok suç işlediğini dile getiren Le Pennec, Saddam'ın tüm bu suçlar kapsamında adil şekilde yargılanması gerektiğinin altını çizdi. Le Pennec, öç alıcı bir mahkeme olmaması için Iraklıların ve insan hakları örgütlerinin mahkemeyi takip ekmesi gerektiğini belirterek, Ortadoğu'da çok fazla çatışma yaşandığı halde Ürdün dışında hiçbir Ortadoğu ülkesinin Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin (UCM) Roma Tüzüğünü imzalamadığını bildirdi. Türkiye İnsan Hakları Vakfı'ndan Sedat Aslantaş ise "Saddam'ı kim , hangi hukuk ilkelerine göre, hangi suçtan yargılayacak? soruları oldukça önemli" dedi. Alataş, Irak'ın işgal edilmesi kararını Birleşmiş Milletler (BM) vermediği için BM'nin de Saddam'ı yargılayamayacağını kaydetti. Alataş, ABD'nin UCM'ye taraf olmadığını ve kendi işlediği suçların ört bas edilmesi için BM'ye sunduğu yüzde 20'lik mali desteği koz olarak kullandığını ifade ederek, Saddam'ın ABD'nin yargılamasının yanlış olduğunu söyledi. Uluslararası Af Örgütü temsilcisi Levent Korkut da UCM'ye taraf olmanın Türkiye'de çok ciddi hukuksal değişikliklere neden olacağını kaydetti. UCM'nin hiçbir makama dokunulmazlık tanımadığını belirten Korkut, UCM'ye taraf olmak için Türkiye'nin dokunulmazlıkları kaldırması gerektiğini dile getirdi. Korkut, UCM'nin suç kapsamına savaş suçları, soykırım suçları, insanlığa karşı işlenen suçlar ve saldırı suçlarının girdiğini ancak Türkiye'nin savaş suçları konusunda bilgi birikiminin oldukça az olduğunu belirtti. Uluslararası Ceza Mahkemesine taraf olan devletlerde işlenen insanlık suçlarında UCM'nin doğrudan müdahale hakkının olduğunu açıklayan Korkut, bunun için mevzuat düzenlemelerinin şart olduğunu vurguladı. Korkut, "örneğin saldırı kapsamına giren bir suçta doğrudan devlet itham altındadır, bu oldukça problemli bir durum" dedi. Mazlum-Der Başkanı Yılmaz Ensaroğlu ise Türkiye'nin UCM'yi onaylamamasının tek nedeninin ABD'nin onaylamaması olduğunu kaydetti. Başbakan'la görüştüklerini ve en azından Başbakan'ın UCM Roma Tüzüğünü inceleyeceğini aktaran Ensaroğlu, hükümetin UCM konusunda hiçbir bilgisinin olmadığını düşündüğünü de sözlerine ekledi.
Ensaroğlu'ndan açıklama Yılmaz Ensaroğlu yaptığı yazılı açıklamada da Saddam Hüseyin'in BM denetiminde ABD, İngiltere ve Irak dışında bağımsız bir mahkemede bağımsız bir mahkeme heyetince yargılanması gerektiğini belirtti. Saddam'ın işgal güçleri tarafından yakalanmasının işgali meşrulaştırmadığını kaydeden Ensaroğlu, işgal güçlerinin sonunun da Saddam'la aynı olacağını söyledi.
Evrensel'i Takip Et