24 Şubat 2003 22:00

Kieslowski'nin Cennet'inden kareler

Krzysztof Kieslowski, 90'lı yılların başında sinemada önemli bir etki yaratan meşhur üçlemesi 'Mavi, Kırmızı ve Beyaz'ı yaptığı zaman; yeni bir üçleme ile sinemaseverlerin karşısına çıkacağı müjdesini de vermişti. Ne yazık ki, sinemaseverler onun yeni ürünlerini beklerken o çoktan 'cennet'e gitmişti bile. Zira yeni üçlemesinin isimleri "Cennet, Cehennem ve Araf" olacaktı. İlkinin senaryosunu Krzysztof Piesiewicz ile birlikte yazan Kieslowski, diğerlerini kaleme almaya fırsat bulamadı. Kaderin bir cilvesi olsa gerek. Cehennem ile ilgili düşünmesine zaman kalmamıştı. Kieslowski'nin ölümünden yıllar sonra bir Alman yönetmen üçlemenin ilk filmini sinemaya aktardı. Geçtiğimiz yıl Türkiye'de de gösterilen ve yılın en iyi filmleri arasında gösterilen "Koş Lola Koş" ile dikkatleri üzerine çeken Tom Tykwer, kuşkusuz Kieslowski şiirselliğinde ve duruluğunda olmasa da ortaya kalburüstü bir çalışma çıkarmış ve bunda oyuncularının (özellikle Cate Blanchett) payı büyük. İtalya'nın Turin kentinde öğretmenlik yapan bir İngiliz olan Philippa, kocası da aralarında olmak üzere pek çok sevdiğini uyuşturucuya kurban etmiştir. Genç kadın, şehrin en büyük uyuşturucu taciriyle ilgili bilgilerle polise gider ancak kimse kendisiyle ilgilenmez. Bunun üzerine, adaleti kendi kendine sağlamaya karar verir ve uyuşturucu tacirinin ofisine bomba yerleştirir. Ancak bomba yanlış insanların yanında patlar. Polis sorgusu sırasında tanıştığı genç polis memuru Plippo ile yeni bir maceranın yolunu tutan Philippa, vicnanıyla aşkı arasında bocalayacaktır. "Cennet", daha çok vicdanla ilgili bir film. Yanlışlıkla da olsa masum insanları öldüren genç kadın, bir yandan cezasını çekmek istemekte, diğer yandan da uyuşturucu tacirini ortadan kaldırma planlarını sürdürür. Kieslowski nasıl yazdı bilinmez ama, Tykwer filmin üçte ikilik bölümünü daha çok 'macera' ve gerilim unsurlarına ağırlık vererek oluşturmuş. Özellikle filmin ilk on dakikalık bölümündeki gerilim ve beklenti, seyircinin filme başlarken odaklanmasını kolaylaştırırken, temposunu da düşürmemeye özen gösteriyor. Öte yandan, sevgiye, güvene, insanlara ve adalete, kendi değimiyle 'inancını' yiteren Philippa'nın kimliğinde modern insanın çaresizliklerine de tanıklık ediyoruz. Adalet ve güvenlik mekanizmalarının zamanla 'karanlık' dünyanın birer uzantısı haline geldiğini ve sıradan insanların bir süre sonra güven yerine güvensizlik kaynağı olmaya başladığını da okuyabiliriz hikâyenin alt metinlerinde. Kısaca güvensizlik, kendi sorunlarınızı kendinizin çözmesi gerektiği sonucunu doğurabilir ve işler her zaman istediğiniz gibi gitmez. Filmin son bölüm ise, daha çok bir aşk ve kaçış öyküsü haline geliyor. Durup dururken Philippa'ya aşık olan Plippo'nun her şeyini geride bırakarak sevgilisinin peşinden gitmesi ve herhangi bir talebinin olmaması Kieslowski'nin aşk üzerine düşündüren yönleri. "Cennet", bir Kieslowski filmi değil. Tykwer'in "Koş Lola Koş"tan kalan alışkanlıklarını da barındıran, ama her koşulda iyi bir film. Hollywood'un kâğıt kahramanlarını, balon bebeklerini ve ucuz senaryolarını görmekten bıkanlar ve 'ağır' film izleyecek ruh halinde olmayanlar için iyi bir fırsat.

Evrensel'i Takip Et