22 Ekim 2002 21:00
Bürokrasinin görünen yüzü
Bürokrasi ve hantal devlet yapısı uzun yıllardır mizahın ve elbette tiyatronun önemli gündemlerinden. Çetin Altan'ın "Saatleri Ayarlama Müdürlüğü"nü anlattığı "Dilekçe"si, devletin bürokratik çarkını en iyi aktaran, "insanı dışlayan devlet"e eleştiri getiren bir oyun.
Bakırköy Belediye Tiyatroları, ilk defa 40 yıl önce sahnelenen "Dilekçe" adlı oyunu, Müşfik Kenter yönetiminde sahneye taşıyor. Çetin Altan, oyunda bir devlet dairesine birkaç saatliğine ayna tutuyor, bozuk bir devlet düzeninde çürümekte olan bürokrasiyi hicvediyor. Temel aldığı kurumun "Saatleri Ayarlama Müdürlüğü" olması da başlı başına bir eleştiri.
Halkı süründüren bürokrasi, rüşvet, ayak oyunları, iğrenç ast-üst ilişkileri, iş kisvesi altından yapılan yurtdışı gezileri vs.. Her şeyin yerli yerinde göründüğü, en azından "problemsiz" işleyen bu bürokrasi çarkı, saatleri yağlayan işçi Necmi'nin uzun süre yanıtsız kalan dilekçesi ile bozuluyor. Önce yanlışlıkla hademe olarak işe alınan Necmi, bu devlet dairesinde dönen dolaplarla pek çok ilginç olay yaşıyor.
Tanıdık bir eleştiri "Dilekçe", aslında tanıdık, bildik, "40 yıllık" bir öykü. Ama oldukça başarılı olduğu söylemekte yarar var. Çetin Altan gibi bir usta yazarın kaleminden, 1960'lı yılların başında çıktığını belirtmek bile zaten bu konuda yeterince aydınlatıcı oluyor. Özgürlük isteminin ilk kıpırtıları ile sallanan 1960'lı yılların başında "Dilekçe"yi yazan Çetin Altan, o dönemin gençliğini etkileyen en önemli yazarlardan biridir. Devletin yapısındaki hantallaşmayı ve bunun doğurduğu çürümeyi irdelerken, buna neden olanın "bireysel tutum"lardan çok devletin yapısı olduğunu vurguluyor "Dilekçe". Son yılların özellikle Özal sonrasının televizyon parodilerinin temel gündemidir "bürokrasi" eleştirisi. Yüzeysel bir hava hakimdir bu skeçlere. Temel nedeni görmez ve bunu salt bir "kişisel çıkar peşinde koşan insanların yarattığı bir sorun" olarak alır çoğunlukla. En üst olarak gidebileceği noktayı ise "siyasiler" olarak nitelediği milletvekilleri, bakanlar vs.. oluşturur. Çetin Altan'ın "Dilekçe"sine, belki bugünkü skeçlerin de temelini oluşturan bir oyun denilebilir. "Dilekçe", baskıcı ve "devlet memuru" zihniyetiyle biçimlenmiş CHP'li Milli Şef rejiminin ardından, "Her mahalleye bir milyoner" sloganı ile geçen Demokrat Parti iktidarının "köşe dönmeci, liberal" yaklaşımının 10 yıllık tahribatı gözlenerek yazılmış. Baskıcı devlet çarkının, merkezden çevreye kaydığı; taşra tüccarı zihniyetinin ve bireyciliğin öne çıktığı bir dönemdir bu. "Dilekçe" bu tarihsel gerçekliği, devlet bürokrasisindeki değişim eliyle başarılı biçimde ve mizahi bir dille anlatır. Bugün ise, Özal döneminin biçimlediği ve Yeni Dünya Düzeni rüzgârıyla birkaç adım öteye götürdüğü köşe dönmeci yaklaşım ve onun bugünkü sürdürücüleri devlet çarkı içinde pek çok şeyi değiştirdi. "Dilekçe"nin tanıtımında oyunda anlatılanlar "bugün de geçerli olduğu" söyleniyor, doğrudur da.
Bugün olsa ne olurdu? "Aşağıdaki" memurun, hatta odacının para hırsı ve zaafları ile devlet dairelerindeki gereksiz harcamalar üzerine oturtulan bürokrasi eleştirisi "Dilekçe"ye, bugün biraz "eski günlere dair" havası veriyor gibi. Çünkü, bugün artık IMF eliyle, banka hortumlamalarla çok çok üst boyuta taşınan ve artık "örgütlü suç-çete örgütlenmeleri" kapsamında düşünülmesi gereken yolsuzluklar, tam da "devlet bürokrasisi eleştirisi"nden zemin buluyor. Havasını biraz da buradan alan liberal rüzgârlar, bugün daha büyük soygunların, hortumlamaların kapısını aralamak için kullanılmıyor mu? Şöyle bir sorunun yanıtını düşünelim: "Bugün Saatleri Ayarlama Müdürlüğü gibi bir kurum olsa, başına neler gelirdi?" Tabii ki, çoktan özelleştirilmiş olurdu ve saatlerimizi ayarlamak için para öderdik. İşte bu yanıtı vermek, daha doğrusu oyununun bizi bu noktaya getirmesi, oyunun yazıldığı dönem ile bugün arasındaki temel fark. Elbette, "Dilekçe", yazıldığı dönem ve sonrasındaki 25-30 yılı başarılı biçimde anlattığı kadar, "bürokrasi" kavramını işlemesi açısından da önemli. Ama, örneğin aynı tiyatronun sahnelediği Nâzım Hikmet'in "İvan İvanoviç Var Mıydı Yok Muydu?" oyunundaki gibi, asıl olarak bürokrasiyi yaratan etkenleri tartışan bir oyun olmadığı için, o oyundaki her döneme ve her topluma uygulanabilirlik özelliğine sahip olmaması oyunu, yazılış amacının bugün biraz dışına itebiliyor. Yine de, yazarı Çetin Altan'ın ve yönetmeni Müşfik Kenter'in, sonra da oyuncuların başarılı grafiği, oyunu beğeniyle izlenen ve bolca güldüren bir oyun yapıyor.
Tanıdık bir eleştiri "Dilekçe", aslında tanıdık, bildik, "40 yıllık" bir öykü. Ama oldukça başarılı olduğu söylemekte yarar var. Çetin Altan gibi bir usta yazarın kaleminden, 1960'lı yılların başında çıktığını belirtmek bile zaten bu konuda yeterince aydınlatıcı oluyor. Özgürlük isteminin ilk kıpırtıları ile sallanan 1960'lı yılların başında "Dilekçe"yi yazan Çetin Altan, o dönemin gençliğini etkileyen en önemli yazarlardan biridir. Devletin yapısındaki hantallaşmayı ve bunun doğurduğu çürümeyi irdelerken, buna neden olanın "bireysel tutum"lardan çok devletin yapısı olduğunu vurguluyor "Dilekçe". Son yılların özellikle Özal sonrasının televizyon parodilerinin temel gündemidir "bürokrasi" eleştirisi. Yüzeysel bir hava hakimdir bu skeçlere. Temel nedeni görmez ve bunu salt bir "kişisel çıkar peşinde koşan insanların yarattığı bir sorun" olarak alır çoğunlukla. En üst olarak gidebileceği noktayı ise "siyasiler" olarak nitelediği milletvekilleri, bakanlar vs.. oluşturur. Çetin Altan'ın "Dilekçe"sine, belki bugünkü skeçlerin de temelini oluşturan bir oyun denilebilir. "Dilekçe", baskıcı ve "devlet memuru" zihniyetiyle biçimlenmiş CHP'li Milli Şef rejiminin ardından, "Her mahalleye bir milyoner" sloganı ile geçen Demokrat Parti iktidarının "köşe dönmeci, liberal" yaklaşımının 10 yıllık tahribatı gözlenerek yazılmış. Baskıcı devlet çarkının, merkezden çevreye kaydığı; taşra tüccarı zihniyetinin ve bireyciliğin öne çıktığı bir dönemdir bu. "Dilekçe" bu tarihsel gerçekliği, devlet bürokrasisindeki değişim eliyle başarılı biçimde ve mizahi bir dille anlatır. Bugün ise, Özal döneminin biçimlediği ve Yeni Dünya Düzeni rüzgârıyla birkaç adım öteye götürdüğü köşe dönmeci yaklaşım ve onun bugünkü sürdürücüleri devlet çarkı içinde pek çok şeyi değiştirdi. "Dilekçe"nin tanıtımında oyunda anlatılanlar "bugün de geçerli olduğu" söyleniyor, doğrudur da.
Bugün olsa ne olurdu? "Aşağıdaki" memurun, hatta odacının para hırsı ve zaafları ile devlet dairelerindeki gereksiz harcamalar üzerine oturtulan bürokrasi eleştirisi "Dilekçe"ye, bugün biraz "eski günlere dair" havası veriyor gibi. Çünkü, bugün artık IMF eliyle, banka hortumlamalarla çok çok üst boyuta taşınan ve artık "örgütlü suç-çete örgütlenmeleri" kapsamında düşünülmesi gereken yolsuzluklar, tam da "devlet bürokrasisi eleştirisi"nden zemin buluyor. Havasını biraz da buradan alan liberal rüzgârlar, bugün daha büyük soygunların, hortumlamaların kapısını aralamak için kullanılmıyor mu? Şöyle bir sorunun yanıtını düşünelim: "Bugün Saatleri Ayarlama Müdürlüğü gibi bir kurum olsa, başına neler gelirdi?" Tabii ki, çoktan özelleştirilmiş olurdu ve saatlerimizi ayarlamak için para öderdik. İşte bu yanıtı vermek, daha doğrusu oyununun bizi bu noktaya getirmesi, oyunun yazıldığı dönem ile bugün arasındaki temel fark. Elbette, "Dilekçe", yazıldığı dönem ve sonrasındaki 25-30 yılı başarılı biçimde anlattığı kadar, "bürokrasi" kavramını işlemesi açısından da önemli. Ama, örneğin aynı tiyatronun sahnelediği Nâzım Hikmet'in "İvan İvanoviç Var Mıydı Yok Muydu?" oyunundaki gibi, asıl olarak bürokrasiyi yaratan etkenleri tartışan bir oyun olmadığı için, o oyundaki her döneme ve her topluma uygulanabilirlik özelliğine sahip olmaması oyunu, yazılış amacının bugün biraz dışına itebiliyor. Yine de, yazarı Çetin Altan'ın ve yönetmeni Müşfik Kenter'in, sonra da oyuncuların başarılı grafiği, oyunu beğeniyle izlenen ve bolca güldüren bir oyun yapıyor.
Evrensel'i Takip Et