23 Haziran 2000 21:00
Kanatlı kedi
DİĞER HABERLER
Kanatlı kedi
Sennur Sezer
Doğanın düzeni, öngörüsü vurgulanmak istendiğinde söylenen bir söz vardı. Anımsayabildiğim kadarıyla, kuşların yaşama şansını kedilerin kanatsız oluşuna bağlıyordu. Doğa, kuşları gözden çıkarmış olmalı ki, geçen sabah ilk "kanatlı kedi" haberini dinledim. Yoo, benim fantemiz falan değil, Türkiye'nin bir köyü ya da kasabasındaki tekir kedilerden birinin kanatları çıkmaya başlamış. Haberin başına yetişemediğim için, bölgesini anlayamadım. Tekirciğin sırtındaki kanatçıkları kamera gösterirken çekti dikkatimi. Doğuştan değilmiş. Bir ay önce falan başlamış. Genç kameramanla, muhabir, durumu imama irdeletmeye kalktıklarından haber yarım kaldı. İmam, "tesüphanallah" deyip gitti. Kedicik de, bu haberden bir şey çıkmaz diye sıvıştı...
Bence kanatlı kedi, gensel bozulma belirtisiydi. Çevre kirlenmesinin, radyoaktivitenin tartışması yapılabilirdi. Ama ne kedi yetkililere teslim edildi, ne de başka kanallar bu habere dikkat çekti... Belki de kanal yetkilileri haberin önemini muhabirden daha iyi kavradıklarından haberi yinelemediler... Öyle ya, o bölgede insanlar kanat çıkarmaya başlarsa, "Melek oluyorsunuz" demesi kolaylaşırdı...
Gündem yoğun
Yurdumuzun gündemi, kanatlı kedilere zaman ayırmayacak kadar yoğun. Bir yanda nükleer santraller, bir yanda tahkim yardımıyla artacak çevre kirlenmesi. Yurtdışından gelen tarım ürünleri, yurtiçinde hormonla üretilen sebzeler... Sendikasızlaştırmanın gemi azıya alması... Ağırlaştırılan basın-yayın cezaları, F tipi sözüyle kimliği silinen tecrit hücreleri, ödenmeyen zorunlu kesintiler, sokaklarda "Çinli baç vermezse, boyun eğmezse, Başbuğun emri var: Vuralım!" pankartları... Kendini saklama gereğini bile duymayan ABD müdahalesi... İktidar blokunda itişip kakışmalar. Şanlıurfa'ya sokulmayan iktidar partililer. Durun yanlış anlamayın, konvoyu şehre sokmayan şehir halkı değil, güvenlik güçleri. Dövülen gazeteciler, kameramanlar... Başbakanın partisini çete diye kameralar önünde suçlayan iktidar ortağı partiler... Kurultaylarla açıklanan gözaltı tecavüzleri... Meclis komisyonlarınca belgelenen işkence. Depremin sarılmayan yaraları. İstanbul'un ortasında denize kayan koskoca semt... Kiraz zamanı Orta Anadolu'ya yağan kar...
Küçük bir kıyameti yaşıyoruz. Kediler kanatlansa ne olacak. Doğanın rant uğruna bozulan dengesi göze batacak mı?
Raf ömrü kısa olduğu gerekçesiyle...
Çoksatar gazetelerin, "sosyalizme tövbeli" köşe yazarları bile acı reçetenin yalnızca işçi, memur ve köylüye uygulanmasının yanlışını vurguluyorlar. İşadamlarının kâr paylarını sorgulamamız gereği dile getiriliyor. Bizim kaynaklarımızca haber yapılsa, ceza yasalarında yeri bulunulacak ordu haberleri, yabancı yetkililerce açıklanıyor, savunmamız için harcanan para Avrupa'daki en yüksek bütçe...
Kültür cephemiz mi?... O da harika. Adı ne kadar duyulmuş olursa olsun, en gözde yayınevlerinin bastığı şiir kitapları bile "raf ömrü kısa olduğu" gerekçesiyle kitap-müzik mağazası zincirlerine sokulmuyor. Daha açık söyleyelim, satış şansı sıfır... Belki, televizyon-CD ozanları biraz şanslı. Onların raf ömrü uzun...
Pardon... Sütün raf ömrünü bile düşünmemiş bir tüketici kitlesi ülkesinde olduğumu unuttum. Rafta hep aranan kitap anlamına geliyor bu söz herhalde.
Kitabın bayatlayıp ekşidiği, koktuğu görülmüş mü? Bunu hak ettik mi? Galiba... Orhan Kemal'i okuyup okumadıklarını sorduğum gençler "Herkesin babasının kitaplığında Orhan Kemal var" demişti. Türkiye nüfusu hep aynı kalıyor gibi.
Çevremizin ne kadar bozulduğunun son belirtisi kanatlı kediydi. Serçeler gerekli önlemleri alırlar inşallah...
Sennur Sezer
Doğanın düzeni, öngörüsü vurgulanmak istendiğinde söylenen bir söz vardı. Anımsayabildiğim kadarıyla, kuşların yaşama şansını kedilerin kanatsız oluşuna bağlıyordu. Doğa, kuşları gözden çıkarmış olmalı ki, geçen sabah ilk "kanatlı kedi" haberini dinledim. Yoo, benim fantemiz falan değil, Türkiye'nin bir köyü ya da kasabasındaki tekir kedilerden birinin kanatları çıkmaya başlamış. Haberin başına yetişemediğim için, bölgesini anlayamadım. Tekirciğin sırtındaki kanatçıkları kamera gösterirken çekti dikkatimi. Doğuştan değilmiş. Bir ay önce falan başlamış. Genç kameramanla, muhabir, durumu imama irdeletmeye kalktıklarından haber yarım kaldı. İmam, "tesüphanallah" deyip gitti. Kedicik de, bu haberden bir şey çıkmaz diye sıvıştı...
Bence kanatlı kedi, gensel bozulma belirtisiydi. Çevre kirlenmesinin, radyoaktivitenin tartışması yapılabilirdi. Ama ne kedi yetkililere teslim edildi, ne de başka kanallar bu habere dikkat çekti... Belki de kanal yetkilileri haberin önemini muhabirden daha iyi kavradıklarından haberi yinelemediler... Öyle ya, o bölgede insanlar kanat çıkarmaya başlarsa, "Melek oluyorsunuz" demesi kolaylaşırdı...
Gündem yoğun
Yurdumuzun gündemi, kanatlı kedilere zaman ayırmayacak kadar yoğun. Bir yanda nükleer santraller, bir yanda tahkim yardımıyla artacak çevre kirlenmesi. Yurtdışından gelen tarım ürünleri, yurtiçinde hormonla üretilen sebzeler... Sendikasızlaştırmanın gemi azıya alması... Ağırlaştırılan basın-yayın cezaları, F tipi sözüyle kimliği silinen tecrit hücreleri, ödenmeyen zorunlu kesintiler, sokaklarda "Çinli baç vermezse, boyun eğmezse, Başbuğun emri var: Vuralım!" pankartları... Kendini saklama gereğini bile duymayan ABD müdahalesi... İktidar blokunda itişip kakışmalar. Şanlıurfa'ya sokulmayan iktidar partililer. Durun yanlış anlamayın, konvoyu şehre sokmayan şehir halkı değil, güvenlik güçleri. Dövülen gazeteciler, kameramanlar... Başbakanın partisini çete diye kameralar önünde suçlayan iktidar ortağı partiler... Kurultaylarla açıklanan gözaltı tecavüzleri... Meclis komisyonlarınca belgelenen işkence. Depremin sarılmayan yaraları. İstanbul'un ortasında denize kayan koskoca semt... Kiraz zamanı Orta Anadolu'ya yağan kar...
Küçük bir kıyameti yaşıyoruz. Kediler kanatlansa ne olacak. Doğanın rant uğruna bozulan dengesi göze batacak mı?
Raf ömrü kısa olduğu gerekçesiyle...
Çoksatar gazetelerin, "sosyalizme tövbeli" köşe yazarları bile acı reçetenin yalnızca işçi, memur ve köylüye uygulanmasının yanlışını vurguluyorlar. İşadamlarının kâr paylarını sorgulamamız gereği dile getiriliyor. Bizim kaynaklarımızca haber yapılsa, ceza yasalarında yeri bulunulacak ordu haberleri, yabancı yetkililerce açıklanıyor, savunmamız için harcanan para Avrupa'daki en yüksek bütçe...
Kültür cephemiz mi?... O da harika. Adı ne kadar duyulmuş olursa olsun, en gözde yayınevlerinin bastığı şiir kitapları bile "raf ömrü kısa olduğu" gerekçesiyle kitap-müzik mağazası zincirlerine sokulmuyor. Daha açık söyleyelim, satış şansı sıfır... Belki, televizyon-CD ozanları biraz şanslı. Onların raf ömrü uzun...
Pardon... Sütün raf ömrünü bile düşünmemiş bir tüketici kitlesi ülkesinde olduğumu unuttum. Rafta hep aranan kitap anlamına geliyor bu söz herhalde.
Kitabın bayatlayıp ekşidiği, koktuğu görülmüş mü? Bunu hak ettik mi? Galiba... Orhan Kemal'i okuyup okumadıklarını sorduğum gençler "Herkesin babasının kitaplığında Orhan Kemal var" demişti. Türkiye nüfusu hep aynı kalıyor gibi.
Çevremizin ne kadar bozulduğunun son belirtisi kanatlı kediydi. Serçeler gerekli önlemleri alırlar inşallah...
Evrensel'i Takip Et