17 Mayıs 2015 05:39

Kenan Evren’e mektup

Paylaş

İlknur YILMAZ

Sana hitap etmeye bir başlık bulamadığımdan mektubuma doğrudan başlıyorum. Şekibe Çelenk’in sözüydü “Darbeler, tıpkı erkek kediler gibi kendi evlatlarını yedi.” Derin derin 12 Eylül tahlilleri yapmayacağım senin için. Sadece denizde damla bile olamayacak kadar küçük, kendi hikayemi anlatacağım. 

Yaşımız küçüktü ama hayallerimiz tüm dünyayı değiştirecek kadar büyüktü. İstedik ki kimse aç yatmasın. Herkes eşit haklara sahip olsun. Herkes eğitimden, sağlıktan, sanattan payını alsın.  Küçücük yüreklerimiz meğer ne tehlikeli şeyler istemiş.

19 yaşında eğitim hakkımı elimden aldın. 19 yaşında emniyette leş gibi alkol kokan, çıplak sadece ayağında donla sopa sallayan, koridorda gözleri bağlı arkamız dönük beklerken kulağımızın dibine kadar tehditler savuran sorgucularınla tanıştık. Hâlâ otobüslerde alkol kokan biri benim yakınımdaysa yer değiştiriyorum. Tüm bunları planlarken bizim gücümüzü dikkate almadın sanıyorum. Biz yapmak istediklerimizden vazgeçmemeyi, sonuna kadar gitmeyi o zamanlar sayende öğrendik. Bunun için sana teşekkür edecek değilim, ama senin de katkın olduğunu bil istedim.

Yarım yarım işler bırakmamayı öğrendim. Geç kalmamayı, kendi aramızda oluşturduğumuz kurallara sonuna dek uymayı öğrendim. Randevulara geç kalmamayı, sokaklarda herkesin dikkati çekecek giysilerle dolaşmamayı, etraftaki tüm araçların plakalarını kontrol altında tutmayı, küçük küçük gözlemlerle sokaktaki ajanlarını insanlardan bir bakışta ayırt etmeyi öğrettin bize. Bu sayede ilk gözaltılarım sonrasında, senin ve devletinin elleri bana ve yeni doğmuş oğluma ulaşamadı. 2000 yılında tekrar emniyetin merdivenlerinden çıkarabildin beni ancak. O da ben istediğim için koşullar değiştiği içindi. Senin bir başarın değildi.

Keşke diyalektik yasaları sen de okusaydın. Her şeyin karşıtını nasıl da doğurduğunu bilirdin. Eğitim hakkımı engelledin. Ben tekstil atölyelerini, tabakhaneleri, metal işkollarını tanıdım. Hemen hemen tüm işlerde çalıştım. Genç işçileri tanıdım. Onlarla örgütlenme çalışmaları yaptım. Geçtiğimiz yıl radyo televizyon programcılığını bitirdim. Sinema okumak istiyorum şimdi. Senin o ülkeyi kökünden viran ettiğin darbenin komik yanlarını ayıkladım. İnsanların en kötü koşullarda bile nasıl mizah ürettiğinin belgesellerini yaptım. Senin için bu üzücü bir şey ama biz “Eylülde bile güldük” Kenan Evren.

Seni oğlum için affetmiyorum.  Çünkü onlar daha da küçüktü olan biteni anlamakta zorlanıyorlardı.  Oğlum babasının yanına cezaevine gitmek, orada biraz kalmak istiyordu. Yasak olduğunu söylediğimizde ikide bir de sordu “Neden ama babamın cezaevi orası” diye. Ben anlatamadım o zaman. Sen anlat bakalım anlatabilecek misin?

Açık görüş olduğunda Ankara’ya babasını görmeye götürmek için ne yaptım biliyor musun? Akşam İstanbul’dan trene biniyordum sabah Ankara’da oluyorduk. Halasıyla buluşup oğlumu ona teslim ediyordum. Onlar görüşe gidiyordu. Benim gidecek yerim yoktu. Bütün arkadaşlarımın evlerini bir bir basmıştınız çünkü. Vakit geçirmek için tekrar trenle İstanbul’a dönüyordum. Akşam İstanbul’da oluyordum. Tekrar Ankara’ya trenle dönüyordum. Sabah Ankara’ya geldiğimde oğlum babasıyla görüşmüş oluyordu. Trene bu kez ikimiz binip sabah İstanbul’da iniyorduk. Benim iş, oğlumun okul günü başlamış oluyordu. Hadi sen de anlat diyeceğim ama ne sen ne çocukların bunu anlamaz zaten.  O yüzden filmini çekmeye başladık. Gelecek kuşaklar, seni “resim yapan bir paşa dede” sanmasınlar diye elimizden geleni yapacağımızı bilmeni isterim. Az daha unutuyordum. İstanbul’da inince oğlum okuluna gidiyordu dedim ya, bir de okul öyküsünü dinle istersen.

Kimliğini ilkokul 4. sınıfta çıkarabildim. Bir sürü yasal boşluk, bir sürü ince ince hesaplarla. Sen bilmezsin belki dayanışma diye bir şey var. Sevgili eğitimciler yardım etti. Kimliksiz okula gidebildi. İşyerim evim sık sık değişiyordu ama okulunu değiştiremiyorduk. Bu yüzden 4 yıl boyunca oğlumu sabah önce okula götürüp bıraktım. Öğlen tatilinde gidip aldım. Akşama kadar işyerinde benimle sandalye tepesinde oturdu. Gece yarısı eve vardık. Öğretmeni durumu bildiğinden “Biz ilk iki ders ona hiç dokunmuyoruz. Uyuyup dinleniyor” dedi. Hadi anlatsana o yaşta bir çocuğa bu haksızlığı.

Oğlumu hep anneannesine, teyzelerine emanet etmek zorunda kaldım. Gözaltına alınırsam yanımda olmasın istedim. Okul öncesi birkaç aylığına bazen daha da fazla zaman diliminde ayrı kalmak zorunda kaldık. Ben onu bırakıp otobüse bindiğimde aşağıda peronda nasıl davranacağını bilmezdi. Bana hiç bakmazdı. Bakarsa içine akıttığı göz yaşlarını görmemi istemezdi. Kıpkırmız olmuş bir burunla sağa sola, kara kocaman gözleriyle etrafa bakınarak el sallardı. Senin operasyonlarının sonuçları o gözlerin içinde saklı. 

Çok küçücüktük be Kenan Evren. Dünyayı değiştirmek istiyor ama bunu nasıl yapacağımızı da tam olarak bilemiyorduk. Sen hani o ünlü “Asmayalım da besleyelim mi” sözünü dediğinde neler olacağını anladık ama “ne yapabiliriz nasıl engelleriz” sorularının yanıtlarını bilemedik. Tartışmaya başladık. Ünlü yazarlar akademisyenler eski politikacılardan imzalar toplanmaya başlandı. Bu daha çok büyük abilerimizin işiydi. 
Biz kendi yayınlarımızı basacak ilkel baskı araçlarına sahiptik. Ama afiş basmak istiyorduk. Serigrafi tekniğini öğretmek için mühendislik öğrencileri geldi öğrettiler. Afiş bastık. Erdal Eren’in grafik fotoğrafı ve altında “Erdal Eren’in idamı durdurulsun” sloganı. Arkası yapışkanlı kağıtlara basılması gerekiyordu. Kurumaları uzun zaman alıyordu. İki göz gecekondumuzun her yeri yan yana serili Erdal resimleriyle doldu. Erdal dendiğinde, gerçek fotoğraflarıyla değil, bu grafik/resimle gözümün önüne gelir. Kuruyanları toplayıp kaldırıyoruz. Gün boyu büyük bir hızla çalışıyoruz. Gece sokağa çıkma yasağına rağmen her yere afişler yapıştırıyoruz. Elimizden tek gelen bu. Jandarma afiş yaptığımız bölgeyi tespit ettiğinde hemen bölge değiştiriyoruz. Hatta bazen bir bölgeye bizim değimimizle  “tavşan afişler” yapıştırıyoruz yanıltmak için. Hızla başka yere gidip gerçek afişlemeyi orada yapıyoruz. Bunu açıklamakla güvenlik güçlerine yardım etmiş olamam sanırım. Öyle olsa bile yeni yöntemler nasıl olsa yaratırız.

Hiç uyumuyoruz. Gündüz baskı, gece afişleme. Ne kadar zaman bu tempoyla çalıştık hatırlamıyorum. Sanırım bir haftadan fazlaydı. Son gece yerimiz tespit edildi. Askerler tarafından çok sıkıştırıldık. Çok da yorulmuştuk. Düşündük “bu günlük bu kadar olsun yarın yine devam ederiz” diye. Sokağa çıkma yasağına birkaç kurban daha vermeyelim istedik. Evlerimize döndük. Sabah radyodan Erdal’ın infaz edildiğini duyduk. Akşamdan elimizde kalan afişler öylece duruyor. Arkadaşımızı astınız. İlk aklıma düşen şey “Keşke hepsini yapıştırsaydık. Keşke yorulmasaydık. Keşke jandarma bizi vursaydı ama gene bitirseydik” oldu. Tabi şimdi biliyoruz, uluslararası karanlık güçlerin işi olduğunu. Erdal’ın idamını asacağımız birkaç fazla afişle durduramayacağımızı. Kenan Evren sen de o güçlerin zavallı bir piyonuydun sadece. Senin bunlardan geriye dönük ders çıkarman mümkün değil. Ben kendi adıma şu dersi çıkardım. Asla erteleme. Üşenme. Zaman çok sınırlı sana her zaman sonsuz kredi vermeyebilir.  

Tümörlerimin içinde bile sen vardın. Sen ölürken yanında olsaydım, karaciğerimdekileri bir bir koparır avucuna sıkıştırırdım. “Bunlar senden kaldı sana aitler al senin olsun. Gittiğin yere götür” derdim. Ben tümörler için böyle düşünüp yazmaya çalışırken güzel bir haber geldi. Bu yıl doğum yapan genç annelerden biri oğlumla bana haber yollamış. “Anne sütü kanser tümürlerini yok ediyormuş. Bir biberona sağayım annen içsin” diye. Bir anne oğlunun süt hakkını benimle paylaşmak istedi. Tabi ki kabul etmeyeceğim, ama bunun anlamını çözebilmek senin için senin gibiler için ne kadar anlaşılmaz değil mi?
Biz böylesi fedakarlıklarla dolu bir örgütlülük oluşturduk, sense yapayalnız gömüldün. Öbür dünyaya inanmadığım için senin için yürekten dilediklerim şunlar:

Çiçekler, ağaçlar, otlar, böcekler sana dokunmasın. Senin hiçbir şeyini tüketmesin. Kirletmesinler kendilerini. Sen sadece toprağın altında kal. Çürüme bile. Gene de dayanamayıp söylüyorum. Biz seni iyi bilmezdik Kenan Evren. Gelecek kuşakların da iyi bilmemesi için elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz. Düşlerini kurduğumuz o güzel günlere erişene dek. 

Münkir münafıkın soyu, 
yıktı harab etti köyü 
mezarına bir tas suyu, 
dökenin de...

 

ÖNCEKİ HABER

Birinci tekil şahıs ve avcı hikayeleri

SONRAKİ HABER

Kenan Evren ne zaman ölür?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...