22 Mart 2015 04:10

Kişi başına düşen mutluluk oranı

Geleceğimizi bir kabus gibi hayal etmek bizi hareketsiz bırakıyor. Bize dayatılan kabus senaryolarını bir kenara bırakıp, birey olarak, bir arada yaşama iradesine sahip insanlar olarak mutluluğumuzu arttıracak konular üzerinde düşünmenin zamanı geldiğine inanıyorum.

Paylaş

Ebru Nihan CELKAN*

Gayri safi milli hasıla bir ülkenin refahını belirtmez.

Simon Kuznets**

Geçtiğimiz yıllar boyunca ekonomimizin hızla büyüdüğü, gayri safi milli hasılanın, kişi başına düşen gelirin geçtiğimiz yıllara oranla katlanarak arttığı gibi bilgiler sıkça karşımıza çıktı. Hükümet yaşadığı her çıkmazı en nihayetinde bu “parlak” rakamları kullanarak aştı. Her yıl büyüyen, dünyanın parlayan yıldızı “Türkiye”. Büyümenin kavramsal olarak “iyi” varsayılması, konuşmamız, düşünmemiz ve çözüm üretmemiz gereken birçok sorunu gölgeliyor. Sadece demokrasiden bahsetmiyorum, demokrasinin yanı sıra “büyüme” olarak adlandırılan bu “parlak” rakamların hayatımıza etkileri üzerine yeterince derinlemesine politika üretilmiyor. Kamuya ait alanların hunharca yağmalanması bu “büyüme” denen hastalığın yarattığı komplikasyonlardan en fazla tartışabildiğimiz. Fakat bu sinsi “büyüme” hastalığının yarattığı farklı yan etkilerden de bahsetmemiz gerekiyor.Bir şekilde iyi görünmesi gereken rakamlar iyi göründüğünde hayatımız yolundaymış ve daha da iyi olacakmış gibi davranıyoruz. Borsanın yükselişi, gayri safi milli hasılanın rekorlar kırması, ithalat-ihracat rakamlarının altın yıllarını yaşaması, kişi başına düşen gelirin büyüleyici yükselişi... Bu ölçülerin sürekli yükselişte olması insan hayatını değerli kılan hiçbir şeyi ölçmüyor ve içermiyor.
“Büyüme” sadece rakamsal bir veri mi? Bu rakamsal büyüme gündelik hayat pratiklerini nasıl etkiledi? Büyüme eşit dağıldı mı? Büyümenin sosyal yardımlar, eğitim ve işsizlik gibi alanlara etkisi aynı oranda mı? Bu ve benzeri soruları arttırmak mümkün. Asıl tartışmak istediğim büyümenin bize iyi gelip gelmediği.

BÜYÜMEK BİZE SAADET GETİRDİ Mİ?

Bu soruya cevap geçtiğimiz hafta Gallup araştırma şirketinin yaptığı araştırmada ortaya nispeten çıktı. Firmanın 143 ülkede yaptığı mutluluk araştırmasında Türkiye sondan üçüncü ülke oldu. Türkiye, geçen yıl 135 ülke arasında 97’nci olmuştu.
2014 yılında OECD (İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı) ülkede yaratılan ekonomik değerin nüfusa ne derece eşit dağıtıldığını ölçen raporunda Türkiye’nin en kötü orana sahip ikinci ülke olduğunu tespit etti. Türkiye’de ekonomi büyüyor ancak gelir dağılımı aynı oranda gelişmiyor.
Ülkemizin yıllardır süregiden kangrene dönmüş sorunları ve bu sorunlara karşı yürütülen gündelik, hamasi politika yaklaşımı sormamız gereken birçok soruyu sürekli ertelememize yol açıyor. Semboller üzerinden yürüttüğümüz tartışmalar, sadece sayılarla ölçmeye çalıştığımız refah düzeyi, nemalanmaktan bir türlü bıkılmayan ve “öteki” başlıklı sorunların yapısal çözümünden çok bu kronikleşmiş sorunların “oy faydası” üzerinden yürütülen sığ politikalar. Oysa genç bir nüfusa sahip olan bir ülke olarak kangren olmuş sorunlarımızın yanı sıra üzerine kafa yormamız gereken yapısal birçok soru var.
Yoksulluğa neden çözüm bulunmuyor? Ülkenin “büyüme”si yoksulluğu neden bitiremiyor? Yoksullar “büyüme”den ne kadar pay alabiliyor? Ülkemizin en zengin %10’nu ile en yoksul %10’nu arasında gelir farkı “büyüme” sürecinde kaç kat arttı? Bu gelir farkını daraltmak mümkün müdür? Bu daralmanın faydası bireye, haneye, ilçeye, şehre ve nüfusa nasıl fayda sağlar?
Bahsettiğim kusursuz bir eşitliği sağlamak üzere yola çıkan, sert çözümler öneren, hamasi ve ezber üzerinden yürütülen ideolojik yaklaşımlar değil. Düşünmeye başlamamız gereken şey eşitsizliğe karşı yöntemler ve yapısal olarak bu yöntemlerin uygulanmasının önünü açacak sosyal baskı grupları oluşturmak, politikalar üretebilmek.

EŞİTLİĞİ SAĞLAMAYI ÖNEMSEYEN SİYASET

Her akşam televizyonlarımızda Doların, Euro’nun ve borsanın halini duyuyoruz. Neden her akşam televizyonda kamusal alanı ilgilendiren ihaleleri ve detaylarını duymuyoruz? Yok edilen yeşil alan oranını, kurutulan derelerin adedini, işsizlik oranını, sosyal yardımların dağıtmına ilişkin detayları, yoksulluk oranını neden duymuyoruz?
Demokrasilerde siyasetin söylemini halkın gündemi belirler. Seçimle yaklaşırken tercihimizi belirleyen öncelikler arasına mutluluğumuzu eklemenin önemli olduğunu düşünüyorum. Büyümeyi eşitliğe evirmeyi önemseyen, kişi başına düşen mutluluk oranını da arttırmayı hedefleyen siyasi hareketin/hareketlerin destekleneceğini umuyorum.  
Geleceğimizi bir kabus gibi hayal etmek bizi hareketsiz bırakıyor. Bize dayatılan kabus senaryolarını bir kenara bırakıp, birey olarak, bir arada yaşama iradesine sahip insanlar olarak mutluluğumuzu arttıracak konular üzerinde düşünmenin zamanı geldiğine inanıyorum. Umutsuzluk ve korkutma üzerine kurulan seçim senaryoları bu kadar revaçtayken bunun zor olduğunu biliyorum. “Biz yoksak...” “Biz 400 olursak...” minvalinde satılan gelecek hayalinin gündelik hayat pratiğimiz üzerine düşünmemize engel olmamasını önemsiyorum. Büyüyen ekonomiye rağmen gelir adaletsizliğinin artışı gündelik hayat pratiklerimizi etkiliyor. Eşitsizlik, adaletsizlik ve öfkeli olumsuzluklarla dolu konuşmalar gündelik hayatımızı etkiliyor. Bizim kendi gündemimizi konuşmaya, geleceğimizi kurmaya hakkımız var.Bu coğrafyada yaşan herkesin daha fazla eşitliğe ve eşitlikle gelecek mutluluğu yaşamaya hakkı var.

*Oyun Yazarı

**Rus asıllı ABD’li iktisatçı ve istatistikçi

ÖNCEKİ HABER

İç Güvenlik Paketi Türkiye’sinin habercisi

SONRAKİ HABER

‘Bildiklerim ve duyduklarımla benim Gördes’im’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...