25 Ocak 2014 06:00

İsviçre zirvelerinde savaş ve ekonomi çakıştı

Avrupa’nın Gündemi’nde bu hafta İsviçre’de gerçekleşen Cenevre ve Davos Konferansları vardı. Junge Welt’ten seçilen makalede André Scheer, Suriye’deki işkence gerçeği ve Batı devletlerindeki tepkinin ikiyüzlülüğünü sergiliyor.

İsviçre zirvelerinde savaş ve ekonomi çakıştı
Paylaş

Cenevre, Montrö, Davos... İsviçre bu hafta önemli uluslararası konferans, zirve ve çok taraflı görüşmelere ev sahipliği yapıyor. Suriye’deki savaşa çözüm iddiasında olan Cenevre-2 Konferansı Avrupa kamuoyunun da özel dikkatini çekmişti. Bu dikkat, konferansın hemen öncesinde piyasaya sürülen işkence fotoğraflarının bir sonucu değildi sadece. Junge Welt gazetesinden seçtiğimiz makalede André Scheer, Suriye’deki işkence gerçeği ve Batı devletlerindeki tepkinin ikiyüzlülüğünü somut iki örnek üzerinden sergiliyor.
İspanya’daki El Mundo gazetesi, perşembe günkü sayısında Suriye meselesinde çözümün İsviçre’de değil de, “Moskova ve Washington arasındaki zorunlu bir anlaşmada” yattığını vurgularken, bir gün öncesinde konferans kentinde yayımlanan La Tribune de Genève gazetesinde Guy Mettan, “Esad’ın istifasının konferansın hedefi olamayacağının” altını çiziyordu. Bunun için Türkiye kamuyounun da yakından bildiği bir örneği bambaşka bir vurguyla veriyordu: “Eğer ev yanıyorsa, olabildiğince çok insanı kurtarabilmek için önce yangın söndürülür, bu aşamada evin sahibine dava açılmaz.”
Yazarın konferans için özellikle ABD ve Fransa’ya dönük salık verdiği gerçekçi taleplerde bulunma konusunu Fransa’nın nasıl ele aldığını ise, Humanite’den aldığımız “Fransa’nın Suriye politikasında dönüş” başlıklı makale değerlendiriyor.
Bu yılki Davos zirvesi Cenevre-2 Konferansı’nın gölgesinde kalacak gibiydi ki, BM tarafından Cenevre’ye önce davet edilen, ardından daveti iptal edilen İran, yeni Cumhurbaşkanın Davos’ta yaptığı konuşmayla yine kendisinden söz ettirmiş oldu. Davos’un bu yılki konusu İran’ın gölgesinde kalmayacak kadar küreseldi.
Hospodárske noviny (Slovakya) ekonomi gazetesi “Davos Zirvesi baştan sona bir ikiyüzlülük”tür derken, Belçika’dan De Morgen adlı sol liberal gazete “Dünyadaki eşitsizliğin saatli bir bombaya dönüştüğü”ne dikkat çekiyordu. Gazete bu saptamasını sadece yardım örgütü Oxfam’ın Davos zirvesi öncesi yayımladığı raporun çarpıcı verilerine dayandırmıyor. Dünyanın en zengin 85 insanı arasında olduğu tahmin edilen Bill Gross’un, “Büyüyen devasa eşitsizliğin kapitalizmi bir sistem olarak tehdit ettiği” doğrultusundaki uyarısını da aktarıyor.
The Guardian’dan Larry Elliot, “Gelir eşitsizliğini tartışan Davos vergi kaçakçılarını davet ediyor” başlıklı makalesinde, Oxfam’ın eşitsizlikler karşısında “önerdiği çözümlerin fazla destek bulmasını beklemeyin” diyor. Oxfam, raporunda bu bağlamda; şirketlerin deniz aşırı sığınaklar aracılığıyla vergi kaçırmalarının durdurulması, şirket yöneticilerinin kademeli vergilendirilmesi, herkes için sağlık ve eğitimin desteklenmesi, şirketlerin tümünde  geçinmeyi sağlayacak ücretlerin verilmesini vb. önermişti.


FRANSA’NIN SURİYE POLİTİKASINDA DÖNÜŞ

Pierre BARBANCEY
HUMANİTE

Fransa’nın Dışişleri Bakanı Laurent Fabius, Cenevre-2 Konferansı’nın açılış konuşmasında, kararlı ve keskin bir sunum yaptı. Konferansın amacının terörizmden değil, geçici bir hükümetten bahsetmek olduğuna vurgu yaptı. Ona göre, söz konusu olan Suriye ile ilgili genel bir tartışma yürütmek değil, ortalığa hakaret ya da propaganda sloganları savurmak hiç değil, zaman kazanmak, ya da terörizm kelimesini tekrar eden konuşmalar yapmak hele hiç değil. Amaç, yürütme yetkileri olan geçici bir hükümet kurmaya yönelik politik bir anlaşma sağlamakmış.

BAŞKA BİR ÇÖZÜM

Kuruldaki konuşmasından sonra basın mensupları ile bir araya gelen Dışişleri Bakanı daha açık konuştu ve şunları ifade etti. Zor olacak. Ama başka çözüm yok. Tartışmaların devam etmesini savunmaktan başka çare yok. Elbette ki çözüm politik bir çözümdür […] İki tarafın da sonu anlamına gelecek askeri bir çözüm aramamak gerekiyor.
Anlaşılan, Fransa’nın Suriye politikası değişiyor. Birkaç ay önce, François Hollande’nın yanında durarak askeri müdahaleyi savunan Fabius’ün ta kendisi değil miydi? Değişiklik zamanı gelmiş artık ve aslında iyi de olmuş. Ama bu değişiklik tesadüfü bir değişiklik değildir elbette. Koşullar artık aynı değil. Batılıların destekledikleri muhalefet çok zayıfladı. Ve cihatçı grupların eğittiği kişilerin dağılması ve Avrupa’ya tekrar gelmeye kalkmaları aslında bunları kaygılandırmıyor da değil. Yalnız politik bir çözüm önerisi de Fransa’nın tavrında bir değişikliği zorunlu kılıyordu. Fakat gerçek politik bir çözümün gerçekten anlamlı olması için, tüm muhalif güçlerin bir araya getirilmesi gerekiyordu, yani sadece Suriye Ulusal Koalisyonu değil, bunun yanı sıra demokratik değişim için Ulusal Komite, Kürt partileri ve ülkenin tüm ilerici güçlerinin de masa etrafında oturtulması gerekiyordu.
(Çeviren : Deniz Uztopal)


SURİYE’DE İŞKENCEYE İKİYÜZLÜ ÖFKE

André SCHEER
Junge Welt


Suriye’de işkence var! İngiliz, Türk ve ABD medyasının tam da Montrö ve Cenevre’deki barış görüşmelerinin öncesinde, tahmini işkence kurbanlarının fotoğraflarını yayımlamasının ardından, vahşet haberleri peş peşe yayımlanır oldu. Bu fotoğrafların Katar’ın verdiği, savaşa karışmış bulunan bir güce ait olduğu bilgisi dahi çoğu kez hasır altı edilmektedir. Suriye hapishanelerindeki sistematik işkence gerçeği yıllardan beri, hatta on yıllardır bir sır değildir. Bu gerçekliğe bugün gösterilen alaka, savaş öncesinde işkence üzerine yapılan haberlere gösterilen sınırlı alakayla gözle görülür bir tezat oluşturmakta – zira o dönemde Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad partner olarak “Batı” tarafından takdir edilmekteydi.
Muhammed Haydar Zammar’ı hatırlayanınız var mı? Suriye Halep’inde doğmuş olan Alman vatandaşı Zammar, aralık 2001’de Fas’ta tutuklanır ve CİA’ya teslim edilir. CİA da İslamcı olmakla suçlanan zanlıyı Suriye’ye sürükler. ABD dergisi Time’ın bir haberine göre, Kuzey Amerikalı makamlar Şam’a sorularını iletirlermiş; Suriyeli meslektaşları da bu soruları tutsağa yöneltirlermiş. Alman istihbarat teşkilatı BND’nin soruları da bu yolla yanıtlanmış. Bu durum, soruşturmayı yürütenler açısından da rahatmış, çünkü Suriyelilerin yanıtları nasıl elde ettikleriyle yüz yüze gelmiyorlarmış.
Birleşmiş Milletler’in eski Özel Raportörü Manfred Nowak da, 2012’de yayımlanan “Akıl Ermez Olanın Gündelikleşmesi” adlı kitabında, ABD ve Ürdün istihbaratlarının Suriye makamlarıyla sıkı iş birliğini anlatıyor. Kitapta ayrıca Kanada vatandaşı Maher Arar’ın başına gelenler aktarılıyor: Arar 2002’de New York’ta tutuklanır, uçakla Ürdün’e ve oradan da Suriye sınırına götürülür. İşkenceyi Suriyeliler üstlenir. Sonraları Arar, serbest bırakılması için uğraşan Kanada hükümetinden yaşadığı işkenceler için yaklaşık 7 milyon avro tazminat alır. Haydar Zammar ise, hâlâ Suriye’de hapistedir – Alman hükümetinin bu vatandaşı için bir angajman içerisinde olduğu ise duyulmamıştır.
Kısacası, iğrenç işkencelerle ilgili şu sıralar sürdürülen medya kampanyasının samimi bir öfkeyle pek alakası yok – Suriye’deki çatışmanın siyasal bir çözümünü engelleme çabasıyla ama oldukça vardır.
(Çev: Gazi Ateş)


GELİR EŞİTSİZLİĞİNİ TARTIŞAN DAVOS VERGİ KAÇAKÇILARINI DAVET EDİYOR

Larry ELLİOT
The Guardian

DIŞARIDAN bakıldığında İsviçre Alpleri’ne üşüşen şirket patronları fakirlerin koşullarından bihaber görünebilir. Fakat Dünya Ekonomik Forumu’nun (DEF) 700 üyesinin görüşleriyle hazırladığı yıllık risk raporuna göre, eşitsizlik önümüzdeki on senede global ekonomiyi tehdit eden faktörlerin başında geliyor.
Geçen hafta, kapsamlı olmayan büyüme sürdürülemez diyen Davos’un yaratıcısı Klaus Schwab bu bulgudan memnun. Yine geçen hafta Oxfam’ın yayımladığı rapora göre dünyanın en zengin 85 şahsının mal varlığı – 1.7 trilyon dolar – dünya nüfusunun fakir yarısına, yani üç buçuk milyarlık nüfusun mal varlığına eşit.
Karşı argüman olarak ise günümüz dünyasında yoksulluğun 15 ya da 20 yıl öncesinden daha az olduğu kullanılıyor. Bunun ana sebebi ise Çin’in son 30 yılda devasa büyümesi.
Davos’taki tartışma üç ana konuda odaklanıyor: Ekonomik canlanmanın devamlılığı, iklim değişikliği ve zengin ile fakir arasındaki uçurum. Sürekli yükselen şahsi kredi artışı kriz öncesi artan eşitsizliğin büyümeyle denk gitmesini sağlamıştı. Kriz sonrası dönemde merkez bankalarının örneği görülmemiş teşvik paketleri sayesinde devam ediyor. Aktif değer alım programı aracılığıyla ABD Merkez Bankasının pompaladığı sıcak para yüksek-getirili yükselen pazarlara aktı, fakat programın sona ermesiyle tekrar bu pazarlardan çekilmesi kısa vadede bir endişe kaynağı.
Daha uzun vadeli bir endişe ise reel gelirlerin daralmasıyla şahsi kredilerde artış ve teşvik programlarının sona ermesiyle kredi almanın pahalılaşması.
İkinci sorun, günümüz global büyüme paketlerinin iklim değişikliği üzerine etkisi. Resesyonlar çevre sorunlarını hep geriye itmiştir. Global koordinasyonsuzluk ve dünya enerji ihtiyacına cevap olarak hidrolik kırılmanın görülmesi durumu kötüleştirdi.
Son konu da dahil edilmedir. Resesyon en çok gençleri etkiledi ve iş olanakları kısıtlandı. Ekonomisi yükselen ülkelerde nüfus çoğunluğu göçe ve sosyal huzursuzluk yaratmaya en yatkın 25 yaş altı gruptan oluşmakta. Modern medya ise varlık, hüküm ve olanaklardaki dengesiz dağılımı açıkça ortaya koymakta. (...)
Davos’a gelen CEO’lar eşitsizliğin etkilerinden endişeliler ama olması gerektiği kadar değil. Schwab misafirlerinin hayatını zorlaştırmak için vergiden şiddetle kaçınanları teşhir edebilir ya da davet etmeyebilir. Ama bunun sonucu Davos’ta birçok boş salon olur.
Aksine, 2012’de İngiltere cirosu 3 milyar pound, kârı 900 milyon pound olan fakat sadece 11.6 milyon pound vergi ödeyen Google gibi şirketler iyi dünya vatandaşı rolünü oynamaya devam etmekte, Davos’a gelen gazeteciler Google sahibi Eric Schmidt ile “ateş başında sohbet”e davet etmektedirler.
(Çev: Haldun Sonkaynar)

ÖNCEKİ HABER

Gebzeli emekçilerin en güzel abisi

SONRAKİ HABER

Wiki-Cenevre-2

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...