Birinin rüyası, vatandaşın kabusu!
Bu hafta çok uzaklardan, Amerika’dan yazıyorum. Türkiye’ye, uygulanan politikalara, nasıl gözüktüğüne dair uzaktan bakmaya çalışacağım demiştim. Ama bu yazım, uzaktan bakış olmayacak, çünkü gelmeden önceki son iki haftam hastanelerde geçmişti. Ayrıca Ankara’da Hastanemi Açın Platformu (HAP) üyesi bir gazeteci olarak gözlemlerimi, deneyimlerimi ve sağlık sisteminin her bakımdan nasıl ulaşılmaz olduğunu anlatmaya çalışacağım.
AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2016 yılında İzmir ve Kocaeli Şehir Hastanelerinin finansman töreninde, şehir hastanelerinin 14 yıllık rüyası olduğundan bahisle, “14 yıllık rüyam gerçekleşmek üzere” demişti. Erdoğan’ın “rüyası” şehir hastanelerinden ikisi de Ankara’da açıldı. Önce Bilkent sonra Etlik Şehir Hastaneleri…
***
Peki ne pahasına açıldı bu hastaneler? Birilerine aktarılan milyonlardan, hasta garantili projelerden, hastanelerin adeta AVM halinden söz etmeyeceğim. Sadece vatandaşın sağlığa ulaşabilmesi açısından değerlendireceğim. Kentin merkezinde, çoğu aynı bölgede ve vatandaşın kolayca ulaşabileceği yerdeki köklü hastaneler, Numune, Türkiye Yüksek İhtisas, Zekai Tahir Burak Doğum, Atatürk Eğitim Araştırma, Dışkapı Çocuk Hastanesi ve Ankara Fizik Tedavi Hastaneleri kapatıldı, tüm tepkilere rağmen. Pandemi döneminde Zekai Tahir Burak Doğum Hastanesi tekrar açılmak zorunda kalındı.
Etlik Şehir Hastanesi için ise Etlik Zübeyde Hanım Kadın Doğum EAH, Dr. Abdurrahman Yurtaslan Onkoloji EAH, Dışkapı Yıldırım Beyazıt EAH, Dr. Sami Ulus Kadın Doğum ve Çocuk Sağlığı EAH ve Ulucanlar Göz Eğitim ve Araştırma Hastanesinin kapatılması kararları alındı. HAP’ın ve vatandaşların tepkileri üzerine Ulucanlar Göz Hastanesi iki kez kapatılıp, geri açıldı. Onkoloji hastanesi de kaldı. Diğer hastaneler ne yazık ki “depreme dayanıksız” iddiası ile yıkıldı, yeniden yapılması için ise adeta kaplumbağa hızı ile çalışma yapılıyor.
Bu hastanelerin vatandaş için ne anlama geldiğini ise HAP Sözcüsü Dr. Bayazıt İlhan ile üç yıl kadar önce Sami Ulus Hastanesi önündeki basın açıklamasından sonra mikrofon tuttuğumuz vatandaşlar anlattı. Kış ortasında ayaklarında terlik, sırtlarında hırka ile hastanelerinin kapatılmasına tepki gösteren vatandaşlardan biri yapılmak isteneni özetledi aslında; “Fakirin hastanesini zenginin ayağına götürüp koydular.” Devam etti vatandaş; “Oğlumun işi gücü yok, iş bulamıyoruz, ev kira, dolmuş olmuş 5 lira. (şimdi en yakın mesafe 30 TL) 5 lira veremem ki, o zaman eve ne kalacak. Fakirin hastanesini zenginin ayağına götürüp koydular.”
***
Ulaşılabilirlik hastanelerin uzaklığından, hastane içinde bölümlere ulaşabilmekten, en önemlisi de randevu sisteminden dolayı çok sorun. Bilkent Şehir Hastanesi için Dikmen’den Kızılay’a iniyorsunuz, sonrasında tekrar otobüs ya da metro ile hastaneye ulaşmaya çalışıyorsunuz. Otobüs ile en az bir saat… Eskişehir yolunda ambulanslar bile en az yarım saat, kırk beş dakikada ulaşabiliyor ki, bu açıdan yolda hayatını kaybeden hastalar az değil.
Bilkent Hastanesi Onkoloji Bölümü, Kırıkkale’den geldiğini söyleyen türbanlı bir kadın hasta adeta feryat figan: “Kırıkkale’den geliyorum. Nasıl bir iş bu… Orada hastane var ama alet edavat, doktor yok. İnsan sağlığının zerre kıymeti yok. Yol için dünyanın parasını veriyoruz, asgari ücretliyiz, nasıl yetiştireceğiz. Biraz önce başka bir hasta anlattı, Adapazarı’dan geliyormuş. Sadece yol değil, kalacak yer yok, yiyecek dünya parası… Bu insanlar, bizler ne yapalım.
Bir yerden bir yere gidemiyoruz, labirent gibi. ‘Yerdeki işaretleri takip edin’ diyorlar. Okuması yazması olmayanlar var. Olanlar bile takip edemiyor. Bizi bırakın, Ankara’dan gelenler bile 45 dakikadan önce gelemiyor. Buna dolmuş, otobüs parasını da ekleyin... Afedersiniz, kedi köpek kadar bile değerimiz yok…”
Diğer hastalar da katılıyor bu değerlendirmeye, sağlık sisteminin nasıl insanları hasta ettiğinden, nasıl ulaşılmaz olduğundan, nasıl ‘Paran varsa sağlığın da var, paran yoksa öl’ denildiğinden söz ederek…
Vatandaşlar öyle dolmuş, öyle yılmış, sağlığa ulaşamamaktan öyle bıkmış ki, hani derler ya “Bir dokun, bin ah işit” aynen öyle…
***
Ben dahil bu hastalar randevu alabilen şanslı hastalar… Yine düşük tansiyondan şikayetçi bir hasta ile kalp sorunu olan başka bir hasta… Zor bela Bilkent Şehir Hastanesi, Kardiyoloji Bölümünden randevu alıyorlar, muayene sonrası Holter takılıyor her ikisine de. Bir hafta sonra holter çıkarılıp, eko randevusu veriliyor. Ama iki aydır sonuçları göstermek için randevu alamıyorlar. Düşünün tansiyon ve kalp… Her ikisi de çok ciddi sağlık sorunu yaratabilecek organlar. Ancak sonuçları gösterebilmek için randevu alamamışlar. “Her gün deniyoruz ama iki ayı da geçti randevu alamıyoruz. Holter’in çıkarıldığı gün üç ayrı doktorun kapısını çaldık, ‘Randevu alamıyoruz, lütfen bir bakın sonuçlara’ diye. Ama yüzümüze bile bakmadılar, çünkü kapıda o kadar çok bekleyen hastaları var ki…”
Başka bir kardiyoloji hastası da verilen ilacı 6-7 eczane dolaştığı halde bulamamış, muadili de yokmuş. Yeni ilaç yazdırabilmek için günlerdir randevu alamamış.
***
Ben dahil, konuştuğum hastalar, toplumun genelinin yaşadığı sağlık sıkıntılarının, hastanelere, sağlığa ulaşamamanın sadece birkaç örneği. Sözün kısası AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “rüyası” şehir hastaneleri ve genel olarak sağlık sistemindeki dönüşüm, halkın kabusu olmuş durumda. Bakmayın öyle reklamlarda, yandaş kanallarda allanıp pullanmasına. AKP’nin sağlık sistemi, sağlıksızlığın ta kendisi…
***
HAP, Ankara Tabip Odasının desteği ile bir belgesel çalışması başlattı. Bunun için oluşturulan komisyon diğer meslek odaları ve sendikalardan da maddi-manevi destek bekliyor. Çünkü sağlık sisteminin getirildiği nokta, özellikle Ankara’da iki şehir hastanesi için kapatılan hastanelerin tarihte kalmaması, gün yüzüne çıkarılması amaçlanıyor. Yönetmen Alper Şen tarafından yürütülen belgesel için elinde fotoğraf, video görselleri olanlardan da destek bekleniyor.
Evrensel'i Takip Et