18 Mayıs 2025 00:08

‘19 Mart’ operasyonu, ekonomi yönetimi için bir fırsat mı?

Evrensel’deki yazılarıma başlamam 19 Mart operasyonu sonrasına denk gelmişti ve ilk yazıda, iktidarı girdiği yoldan çevirecek gelişmeler arasında ekonomik durumun ‘ilk 5’e girmeyeceği’ tezini ileri sürmüştüm. Geçtiğimiz iki aydaki gelişmeler, bu tezi doğruladı. Şimdi ‘el artırarak’ devam edeyim: 19 Mart operasyonu, ekonomi yönetimi için ‘bulunmaz bir fırsat’ niteliğinde işlev görebilir. Bu haftaki yazıda, bu tezi açacağım.

19 Mart sürecindeki önlemler

Önce 19 Mart operasyonunun ekonomik etkilerini sınırlandırmak için alınan önlemleri toparlayalım. Bu önlemleri üç adımda değerlendirebiliriz.

İlki rezerv satışlarıydı. Kısa vadeli yabancı yatırımcının hızla çıkması TL üzerinde büyük bir değersizleşme baskısı oluşturduğunda, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) sürece rezerv satarak müdahale etti. Yaklaşık 50 milyar dolarlık müdahale ile TL üzerindeki baskı azaltılabildi. Sonuçta yabancı sermaye parasını alarak çıkmış oldu ve rezervlerdeki zaten sentetik olan ‘görünüşteki artış’ ortadan kalktı. Bir başka ifadeyle sistematik olarak cari açık veren bir ekonomide biriken rezervlerin ‘kumdan kale’ olduğu bir kere daha ortaya çıktı.

İkinci adım faiz artışlarıyla geldi. Zira, ekonomi yönetimi sadece rezerv satarak TL’yi kontrol altına alamadı. TCMB, ilk başta olağanüstü toplantısıyla ve sonrasındaki olağan toplantısıyla iki kere faiz artışı yaptı. Özellikle ikinci toplantıdan sonra oluşan ağırlıklı ortalama fonlama maliyetine, yani fiili faize baktığımızda bunun yüzde 49’da oluştuğunu görüyoruz.

Üçüncü adımsa makroihtiyati tedbirlerle geldi. Rezerv satışının ve faiz artışının yeterli olmaması üzerine ilan edilen makroihtiyati tedbirler, bir yandan TCMB rezervlerinin desteklenmesi diğer yandan da TL üzerindeki baskının azaltılmasını amaçladı.

Kısa dönemli sonuçlar

İlk olarak, muhalif çevrelerde yaygın olan ‘ekonomik durumun’ iktidarı girdiği yoldan çevirebileceği beklentisi bir kere daha yanlışlandı. Bu yaklaşıma göre ekonomik zorluklar iktidarı ‘yumuşamaya’ zorlayacaktı ve 19 Mart operasyonunun derinleşmesi, ekonomi nedeniyle mümkün değildi. ‘Liberal kadercilik’ olarak adlandırdığım bu batıl inanışın bu zamana kadar kaç kere yanlışlandığını saymayı bırakalı çok oldu. Ancak hayatta bir karşılığı olmamasına rağmen her kritik dönemeçte yeniden ısıtılıp karşımıza gelmesini, ileride detaylı bir şekilde tartışmak üzere not edip konumuza devam edelim.

İkinci önemli sonuç, finansal koşulların giderek daha da sıkılaşması oldu. Yukarıda sıraladığım önlemleri, yani faiz artışlarını ve makro ihtiyati önlemleri düşündüğümüzde, bu yeni durumun bir süredir patinaj çeken ekonomi yönetimi için bulunmaz bir fırsat sunduğunu düşünebiliriz. Yani karşımızda bir başka ‘Allah’ın lütfu’ durumu olabilir.

Enflasyon görünümü

19 Mart öncesindeki ekonomi gündemini hatırlarsak temel konu faiz indirimleriydi. Ancak enflasyonun henüz kontrol altına alınmadığı bir ortamda başlanmış olan faiz indirimlerinin sonuçlarının belirsiz olduğu konuşuluyordu. Hatta TCMB, 2025 yılı için daha önceden yaptığı tahminleri yukarı revize etmiş ve ‘Madem enflasyon tahminini yukarı revize ediyorsun, neden faiz indirimine başladın’ eleştirileriyle karşılaşmıştı.

19 Mart, TCMB için hesapta olmayan bir sıkılaştırma olanağı yarattı. Yani ek faiz artışları ve makro ihtiyati önlemler, normalde söz konusu bile olmazdı, ancak 19 Mart’ın ekonomik etkilerini sınırlamak için atılan adımların ‘amaçlanmayan sonuçları’, finansal koşulların daha da sıkılaşması oldu ve bu enflasyonun kontrol altına alınması için, daha önce mevcut olmayan bir olanağı ortaya çıkardı.

Geçtiğimiz hafta TCMB Başkan Yardımcısı Cevdet Akçay’ın, Londra’daki bir paneldeki konuşmasında da benzer bir vurgu var. Akçay’a göre ‘enflasyon görünümü, 19 Mart operasyonu ve ticaret savaşlarının ortaya çıkardığı türbülansların öncesine göre, şimdi çok daha parlak’.

Kısacası, TCMB rezervleriyle yapılan müdahale sonucunda TL’deki değersizleşmenin sınırlı olması, döviz artışının enflasyona yansımasının etkilerini azalttı. Buna ek olarak küresel piyasalarda ticaret savaşlarının yarattığı şok, ABD ile Çin arasındaki geçici uzlaşma sonucunda ortadan kalktı ve özellikle petrol ve emtia fiyatlarının önceki yıllara göre gerilemesi, Türkiye’deki enflasyon görünümünü olumlu etkiledi. Bunlara ek olarak, 19 Mart operasyonu sonrasında gelen ek finansal sıkılaştırma, ekonomi yönetimi için enflasyonu kontrol etmenin kapısını araladı.

Sonrası?

Yukarıda sıraladığım gerekçeler, ekonomi yönetimi için bir ‘fırsatın’ ortaya çıktığını gösteriyor. Ancak bu, işlerin düzeldiği ve sorunların geride kaldığı anlamına gelmiyor. Aksine, ekonomi yönetiminin zamanı daralıyor. Zira bu düzeyde yüksek bir faizi ve sıkılaşan finansal koşulları uzun süre sürdürebilmek siyaseten mümkün değil. Bunu, son haftalarda giderek sıklaşan ve özellikle emek yoğun sektör temsilcilerinden gelen ‘Bu faizle üretimi sürdürmek mümkün değil’ uyarılarından görüyoruz.

Kısacası, 19 Mart operasyonunun ekonomik etkileri, yaygın kanının aksine, iktidarı girdiği yoldan çevirecek bir etki yapmadı. Hatta tam aksine, uzun süredir patinaj çeken enflasyonla mücadele programının hayata geçmesi için yeni bir olanak yarattı.

Özel bir konjonktür

Dolayısıyla önümüzdeki birkaç aylık süreçte, karşımıza özel bir konjonktür çıkıyor. Bir yandan enflasyonun kontrol altına alınabileceği yeni koşullar oluştu. Diğer yandan da bu koşullar, özellikle emek yoğun sektörlerdeki sıkışmayı daha da arttırdı.

İktidarın bu dönemi nasıl yöneteceğini, bugüne kadarki uygulamasından biliyoruz. Bu süreçte kritik olan, muhalefetin ne yapacağı. Kritik soru şu: Adalet mücadelesi, ‘ekmek mücadelesiyle’ birleştirilebilecek mi? Örneğin, önümüzdeki temmuz ayında, reel ücret kayıplarının telafisine yönelik yeni bir zam için güçlü kampanya, toplumsal muhalefetin temel dinamiklerinden biri haline gelebilecek mi?

Kısacası, iktidarın planını biliyoruz, bu kilidi açmanın anahtarı, muhalefetin elinde.

ABONE OL

Ümit Akçay

‘19 Mart’ operasyonu, ekonomi yönetimi için bir fırsat mı?
0:00 0:00
1.00x
0:00 / 0:00
1.00x

Evrensel'i Takip Et