17 Mayıs 2025 00:06

Kültürel devrim Spotify’da!

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin son grup toplantısında yerel yönetimlerle ilgili yeni bir düzenleme yapılacağının sinyallerini verdi. Erdoğan, “Yerel yönetimler ve belediyeler meselesinin, tüm boyutlarıyla konuşulması, tartışılması ve yeni bir düzene kavuşturulması, kaçınılmaz hale gelmiştir” diyerek, “Yeni bir belediye yönetimi statüsüne ihtiyaç var” hükmünü verdi. Erdoğan’ın bu sözleri, şüphesiz ki, yakın zamanda belediyelere ilişkin yeni bir yasal düzenleme yapılacağının haberini veriyor.

İktidarın dönemsel ve faydacı bakış açısına göre, belediye başkanları neredeyse sınırsız yetkiye sahip, yetkilerin sınırlandırılması gerekiyor. Bu çerçevede belediyelerin bütçelerinin nereye, ne kadar harcandığını denetleyecek yeni bir yapının kurulması planlanıyor. Söylenenlere bakılırsa, belediyelerin imar planlamalarından bütçe kullanımına kadar pek çok alanda yetkilerinin sınırlandırılmasının yanı sıra kentsel dönüşümde belediyelerin yetkilerinin tümden alınması da gündemdeymiş.

İktidarın bu hamlesinin, Türkiye nüfusunun yüzde 60’ını, milli gelirin yüzde 70’ini yöneten CHP’li belediyeleri kuşatma faaliyetinin bir parçası olduğunu söylemeye gerek yok. İktidarın CHP’li belediyelere yüklenmesinin kendisine büyük seçim yenilgisi yaşatmış olmasından ileri gelen psikolojik nedenleri var illaki ama asıl nedenin belediye bütçeleri olduğunu da herkes biliyor.

Çünkü CHP’li belediyeler AKP’nin siyasal iktidarını tehdit eder şekilde kullanıyor bütçelerini. İşbaşında oldukları her yerde uyguladıkları “sosyal belediyecilik” modeli, CHP siyasetini halkla buluşturduğu için, genel seçimlerde AKP’ye dezavantaj yaşatacağı endişesini besliyor.

AKP’nin siyasal iktidarını tehdit eden CHP belediyeciliği onun kültürel iktidar arzusunu da tehdit ediyor. Zira CHP’li belediyelerin bütçelerinden önemli bir pay, iktidarın kültürel hegemonya kurmadaki “başarısızlığını” kafasına kakan sanat ve kültür etkinliklerine harcanıyor. Fakat bu CHP’nin kültüre AKP’li belediyelerden daha fazla harcama yaptığı anlamına gelmesin; AKP’nin kendi döneminde bu kalemde CHP’den çok daha fazla harcama yaptığını hemen hatırlatalım. Örneğin, en göz önündeki İstanbul’da, AKP döneminin son dört yılında, yani 2015-2019 yılları arasında etkinliklere toplam 437 milyon dolar harcandığı, CHP’li Ekrem İmamoğlu’nun başkanlık yaptığı beş yıllık dönemde ise bu harcamanın 295 milyon dolar olduğu biliniyor.

Onca harcamaya rağmen kalıcı bir eser, mesela ruhları şad edecek (Süleymaniye’yi geçtik, hiç değilse kazıklı yol yaparken duvarını çatlattıkları Şemsi Paşa gibi) bir cami, sonsuza dek 15 Temmuz’u anlatacak (Çanakkale şehitlerine gibi) bir şiir, kuşaklar yetiştirecek (Fatih Harbiye gibi) bir roman yaratılamadığı eleştirisi haklı olarak ortada duruyor. Siyasal iktidarın kültürel üretimde yetkin örnekler çıkartamamış olmasının ideolojik, estetik bazı sebepleri var elbette, bu bir yana. Önemli olan şu ki, iktidar ve muhipleri zaten genel olarak kültürün (şiir, mimarlık, roman gibi türleri içeren) sanat tarafına o kadar önem vermezler. İhmal etmezler ama çok da önemsemezler, denetlemek isterler en fazla. Onların dikkati (Sanat kelimesinin vurguladığı) gerçekliğin estetik yeniden üretiminden ziyade, (Kültür kelimesinin geniş biçimde kapsadığı) toplumda yer edinmiş değer, tutum ve davranışlara, ilişki biçimlerine odaklıdır, onlar orayı belirlemek isterler, oraya öncelik verirler. Siyasal iktidar kültürün bu alanında gayet de muktedirdir.

İnsan bilim (antropoloji), kültür yaratan bir varlık olarak insanı “Kendi ördüğü anlamlılık ağında oturan bir hayvan” olarak tanımlar; insan dünyaya o ağ içinden bakar, her şeye oradan anlam verir. İşte AKP Türkiye’sinde o ağ ekseriyetle muhafazakar bir ağ haline gelmiştir. Hayatın gündelik akışında yaygınlaşıp yerleşik hale gelmiş (“Osmanlıcılık”, “yerli ve milli” gibi) bazı değerler, (“Cennet ile Dubai tatilini aynı anda arzulamak”, “Kendinden olmayanı şeytan görmek” gibi) bazı tutumlar, (“Hayırlı Cumalar” demek, araba camına Osmanlı tuğrası asmak gibi) bazı davranışlar… veya hayatın olağan seyrinde kabullenilip sıradanlaşmış (“Avrupa bizi kıskanıyor” gibi) düşünme ve (“üst akıl” gibi) algılama kalıpları, (Çalışma masasına Osmanlı kaftanı biblosu koymak gibi) bazı zevkler ve beğeniler o ağın ta kendisidir ve AKP iktidarının kültürel alandaki iktidarını temsil ederler. İnanın bütün bunları şiirden, romandan, sinemadan daha çok önemserler.

O yüzden… Gittiler, gidiyorlar derken, kültürün bu cephesinde ısrar ediyorlar; hiç bırakmıyor, asla boşlamıyorlar. Aksine, tahkim ediyorlar. Diyanet İşleri Başkanlığını dini yayınları inceleme, mealleri denetleme ve dini günleri tespit etme görevlerinde yeni yetkilerle donatan, Din Hizmetleri Genel Müdürlüğünü öğrenci yurtları, eğitim kurumları, gençlik merkezleri ve kampları, ceza infaz kurumları, sağlık kuruluşları, sosyal hizmet kurumları ve benzeri yerlerde manevi danışmanlık ve din hizmeti sunmakla yetkilendiren kanun teklifini, bu yüzden daha iki gün önce TBMM Plan ve Bütçe Komisyonundan geçirdiler. Çünkü Diyanet İşleri Başkanlığı ve ona bağlı Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü (“Devletin ideolojik aygıtları”ndandır eyvallah, ama aynı zamanda) iktidarın tam randımanlı kullandığı güçlü bir kültürel üretim aygıtıdır. Bu yüzden siyasal iktidar bu kurumların icraatını, mesela Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda uyguladığı “Çevreme duyarlıyım, değerlerime sahip çıkıyorum” (ÇEDES) projesini öğrencilerin camiye namaza götürülmesini, sınıfta kurban kesme mizanseni düzenlenmesini, “sabır” eğitimi adı altında bir öğrencinin maket mezar başında ağıt yakmasını ya da öğrencilerin Menemen isyanında Kubilay’ı şehit eden Nakşibendi Şeyhi Esat Erbili’nin türbesine götürülmesini şiirden de romandan da önde tutar.

Bu toplumun iyi ihtimalle “yüzde ellisi” uzun yıllar böyle örülmüş bir ağ içinde oturup oradan anlamlandırıyor dünyayı. Bu basitçe bir iktidar değişimiyle değişecek bir şey değil. Oysa geçenlerde Ertuğrul Özkök, iktidar değişimini de beklemeden, sıkça yaptığı gibi, yine “kültürel devrim” ilan ediyor, popüler kültür alanında yaşanmış bir hadiseden hareketle toplumda muhafazakarlığın etkisini yitirdiğini duyuruyordu. Özkök, bir streaming müzik platformunda (Spotify’da) bir pop müzik şarkıcısının (Bruno Mars’ın) ilk defa “haftalık 150 milyon dinleyici” sayısını geçmiş olmasını “muazzam bir devrim” olarak tanımlıyor ve iktidarın bunu görmemekle kendi sonunu hazırlamakta olduğunu söylüyordu. Farazi bir dünyada yapılmış yalan yanlış bir tespit işte! Nasıl ki popüler kültürün bizi sisteme uyumlu kölelere dönüştürdüğünü düşünmek paranoid bir bilgilenme biçimiyse, bu kültürün bizi özgürleştirdiğini düşünmek de şizoid bir bilgilenme biçimidir.

Bir streaming müzik platformunda bir pop müzik şarkıcısını dinleyen kişi, ya kendi seküler ağı içinde dinliyordur ya da muhafazakar. Hepsi bu kadar.

ABONE OL

Göksel Aymaz

Kültürel devrim Spotify’da!
0:00 0:00
1.00x
0:00 / 0:00
1.00x

Evrensel'i Takip Et