Akbelen, Cudi ve küllerinden doğan Simurg

Fotoğraf: Abidin Çınar/Evrensel
Perşembe günü Evrensel’de yayımlanan ‘Gebze’li bir işçi’ imzalı mektupta şöyle yazıyor: ‘Dağa sorulmadı, dağ kustu yolları. Denize danışılmadı, deniz küstü, dalgalar yuttu yolları. Çığ düştü, kar yağdı, yollar yarıldı, parçalandı, sel teslim aldı şehirleri. Parklar yok edildi, arabamıza yer açıldı. Cayır cayır yandı hava, biz bu sıcakta sığınacak bir yer bulabildik mi?.. Ağacın olduğu yerde kımıldar, yeşerir hayat. Hayatın olmadığı yerde başkalarının acılarıyla bağ kuramaz insan. Solucanın, kurdun, kuşun, karıncanın, martının, yaprağın nefes aldığını duymazsa insan hayat kararır gider. Günahlarımızı affedecek toprak parçası kalmadı yaşadığımız yerlerde. Kolu kanadı kırılmış kuşlar gibiyiz. Diz boyu beton, yoksulluk ve kan içinde ülke.’
Bu duygulu satırlar AKP tarafından sekiz kez, torba yasa teklifleri içinde Meclise getirilen ama itirazlarla çıkarılamayan ya da Danıştaydan dönen Zeytinlik Yasası’nın özel bir kararname kapsamına alınarak uygulamaya geçilmesinin hemen sonrasında yağmalanmaya başlayan Akbelen Ormanlarını ülkenin genel tablosuna yerleştiriyor. Orada doğa, iktidar izni ve teşvikiyle başına gelen felakete kendisinin bir parçası olan insan eylemiyle direniyor. Kusuyor, küsüyor, bünyesindeki zararlıyı atmaya çalışıyor, mücadele ediyor.
Akbelen yalnız değil. El ele tutuşan, ağaca sarılan, kolluk güçlerinin kalkanlarının ilerlemesini elleriyle durdurmaya çalışan halk çemberi sürerken başka bir şirket, Cengiz Holdingin Kaz Dağlarında bakır madeni için ağaç kesmeye başladığı haberleri çıktı. Herkesin gözü Akbelen’deyken Cudi ormanları da sessizce yanmaya devam etti.
Havuz medyası ve iktidara yerleşik siyasetçilerden bazıları, kanaat bulandıran yayıncıları meselenin ağaç olmadığında, direnişçilerin ajandasında hikmetini yalnız kendilerinin bildiği sırlar varmış gibi davranmayı tercih ettiler. Halkın kendi yaşam alanını savunamayacak kadar beceriksiz olduğu imasını alttan alta içerecek biçimde dışarıdan gelen provokatörlere, Gezicilere, fonculara, ‘ideolojik çevrecilere’ mal ettiler doğanın insan eliyle direnişini. Onlara göre bölge enerjisinin yüzde 62’sini sağlayacak, ülkenin kalkınmasına katkıda bulunacak, üstelik istihdam sağlayacak olan termik santralleri beslemek için kömür çıkarılmasına ve bu nedenle ağaçların kesilmesine karşı çıkmak Türkiye’nin kalkınmasını istememekti. İdeolojikti.
Oysa Akbelen’de ağaçların kesilmemesi için verilen mücadele ülkenin yer altı- yer üstü kaynaklarının, devlet kasasının, halkın vergilerinin ‘Türk tipi ekonomi’ sultasında sömürülen milyonlarca emekçiden tırtıklanan artı değerin AKP iktidarları döneminin alametifarikası yandaş sermayeye peşkeş çekilmesine karşı bir yurt, hayat, istikbal savunmasıydı. Kapitalizmin, dokunduğu her şeyi yakan kâr hırsına bir dur demek içindi.
Akbelen’e birçok parti yetkilisi gitti. KESK, DİSK, TMMOB, TTB desteğini gösterdi. Birçok insan bölgeye akın etti. Bu arada Cudi’den gelen sitem de duyuldu. Hafta içinde Akbelen’deki mücadele alanından Akbelen Cudi el ele sesleri yükseldi. YSP’li vekiller yaptıkları açıklamalarda Cudi’deki yangının halk tarafından söndürülmesine izin verilmediğini, buradaki maden bölgelerine ulaşmayı kolaylaştırmak için yangının kasıtlı çıkarıldığını ileri sürdüler. Ekonomi çeteleri arasındaki rant kardeşliğinin elbirliği Balıkesir’den Van’a kadar bütün bir coğrafyayı, dilediğini yapabileceği kendi şantiyesi zannediyor.
İşleri bitince bölge yeniden ağaçlandırılacakmış. Meselenin ağaç değil havası, suyu, börtü böceği, emekçisiyle koca bir ekosistem olduğundan habersiz değiller elbette. Maksat yalan olsun, ağıza sürülen bir parmak bal olsun.
Mektubunun sonunda işçi ‘Kolu kanadı kırılmış kuşlar gibiyiz. Diz boyu beton, yoksulluk ve kan içinde ülke…’ diyor. Akbelen ile Cudi, Kaz Dağlarıyla Zilan Çayı’nı aynı karede birleştiren yağmacı el, kanadı kırılmış kuşları beton, rant ve kâr dünyasına direnen Simurg’a (Anka) dönüştüren şey aynı zamanda. Zeytin şifalı, direngen, bir ‘bilgi ağacı’. Küllerinden doğar yine. El ele.
Evrensel'i Takip Et