05 Şubat 2023 04:45

Replika mont vs. kırmızı kazak

Mehmet Metiner'e ait @MetinerBasin adlı Twitter hesabından ekran görüntüsü alınmıştır.

PAZAR
Paylaş

2022’nin ekiminde antidemokratik uygulamaları ve yoksulluğu derinleştiren politikaları ile bilinen sağcı Lider Bolsonaro, solcu Lula’ya yenildi. Lula da Silva’nın seçim konuşmasında geçen “Bu cennetin kapılarını aralama değil cehennemin kapılarını kapatma seçimi” sözü, tam da memleket haline uyduğu için o gün bu gündür dilimize pelesenk oldu. 

20 yıldır cehennemi yaşıyoruz. Yandığımız ateş her geçen gün harlanıyor. Bundan beş sene önce kaybettiklerimizi alt alta sıralamak bir tam sayfaya başlıklar halinde bile sığmıyordu, şimdi cilt cilt ansiklopedi olur.

Sarı öküzü vermeyelim diye bağırıyorduk, yıl 2023 sarı öküzün ardından masamızdaki ekmekten de olduk.

Siyasal İslam mağdur edebiyatını zirveye taşıdı. Öldürülen, kumpas davalarıyla tutuklanan, vergisine çökülen, atanmadığı için, mobbing yüzünden, işsizlikten, derin yoksulluktan canına kıyan, tacize uğrayan, istismar edilen mağdur olamadı ama yolsuzluk iddiaları ortaya atılan vekilleri videoda başı açık göründü diye mağdur olabildi. Satın alınmış medyanın kalem tetikçileri mafya lideri tarafından karanlık ilişkileri, ara buluculukları ve haksız kazançlarıyla ifşa edildi ve parasız kaldık diye yakınabildi. Günah işleme özgürlüğüne müdahale ediyorsunuz diye mağdura bile yattılar. Hukukun adaleti yok, bir kılıf işlevinde.

İktidar yanlısı herkes hesap vermezlik kılıfı ile korumaya alınırken siyaset etiğinin yerini pişkinlik aldı.

Bilmesinlercilik olarak adlandırılan obskürantizm sistematik uygulandı. İktidar yurttaşa açıklama yapmaya bile gerek görmedi.

Gerçek, yerini hakikat ötesi dediğimiz post-trutha bıraktı. At yalanı, inanmayanı cezalandır, medyayı satın al, sosyal medyaya trol sal, tehdit savur, evleri bas, senaryo kabilinden iddianameler yaz.

Başımızın üzerinde kıla bağlı bir kılıçla yaşıyoruz yıllardır. 

Günlük hayatımızdan eksilen özgürlüklerin haddi hesabı yok. Yaşam şeklimizi soktukları kalıp iyice daraldı, nefes aldırmıyor.

Orta sınıf ortadan kalktı, eğitim ve sağlık bir lükse dönüştü. Ülke gelişmemiş ülkelerden milyonlarca göç alırken kendi yetişmiş kadroları beyin göçü ile memleketten ayrıldı. 

Üç yanı denizlerle çevrili memlekette nüfusun büyük çoğunluğu için deniz tatili bir hayal oldu, koylar, sahiller parsel parsel satıldı.

Ormanlar talan edildi, dereler kurudu, iklimin dengesi dünya ortalamasından çok daha hızlı kaydı.

Tarihi eserler çalındı, tarihi binalar ranta kurban gitti, çivi çakılmayacak yerlere dozerler, hiltiler girdi.

Yurttaşlık görevi sabır, sebat ve afet anlarında devlete bağışa indirgenirken, yurttaş hakları sıfırlandı. Grev, protesto hakları gasbedildi.

Halka bir zamanlar seçim vaadi olarak iki anahtar sunulan ülkede, emlak krizi yüzünden en temel ihtiyaç barınma hakkı bile sorgulanır oldu.

Sinemaların gişesi, kahvecilerin cirosu, lokantaların müşteri sayısı yoksulluk olmadığına dair ispat diye önümüze konuldu.

Hayatımızdan en basit insanca yaşam emaresi olan, bir bardak kahve içebilmek, ailece yemeğe gidebilmek, film izleyebilmek bile lüks sınavına tabi edildi.

Tek bir işle geçinemeyip oradan oraya gücü tamamen tükenene kadar koşturan, kendine ayırması gereken zamanda market, pazar gezerek bütçe denkleştirmeye çalışan, emeğinin hakkı sadaka gibi lanse edilen, vergi karşılığı alması gereken hizmetin binde biri için minnet etmesi beklenen kölelik düzeni içindeki tebaaya dönüştürüldük. İşçiysen iş cinayeti, kadınsan kadın cinayeti varlığının fıtratı ilan edildi, LGBTİ+’ların varlığı yekten reddediliyor.  

Yirmi yılda yetişen nesil, işçi ve emekçilerin kendilerine ayrılan kamplarda yılda iki hafta deniz tatili yaptıkları, özel ders, dershane, özel okul olmadan tamamen devlet okullarında okuyarak gerek kamuda gerek özel sektörde başarılı olabildikleri, sırt çantasını alıp yaz tatillerinde trenle Avrupa gezebildikleri, emekli ikramiyesi ile ev-otomobil alınan, emekli maaşı ile rahatça yaşanılan, kırklı yaşlarda emekli olup bir ömre iki bahar sığan, tarım ülkesinde kıtlık korkusu olmadan yaşanan, zırt pırt x-rayden geçmeye mecbur bırakılmadıkları, üç kilometrede bir sağa çekilip asayiş kontrolüne tabi tutulmadıkları, dünya starlarını stadyumlarda dinledikleri, en iyi programların devlet televizyonunda yayımlandığı, yılbaşlarında ekranda şampanya patlatılan, kampüs festivallerinde içki içilebilen, devlet yurtlarında yer bulunabilen, iki-üç öğrenci birleşince düzgün ve merkezi bir ev tutulabilen, devlet bursu ile aileden destek almadan okunabilen, her köşesinde her hafta festivaller olan, yüz binlerce işçi-emekçi sokağa dökülüp hükümeti düşüren, bakanın, vekilin, belediye başkanlarının halkın tepkisiyle istifa edebildiği bir memleketi tanımıyorlar.

Hiçbir zaman gül bahçesi değildik ama verimli toprağın, umutlu yarınların dirençli çiçekleriydik; ayakta kalabilen insanlardık, yaşadığının farkında, hayatın tadını bilenlerdik. Sinizm batağında, ırkçılık furyasında, körüklenen cehaletle, birbirimize bunca düşman edilmeden, aç karnımızdan başka şey düşünemeyecek kadar köleleştirilmeden önce. Bir hayat vardı.

Geçen hafta; tam bu iktidarın özeti bir gündem yaşadık.

AKP Vekili Mehmet Metiner, Mersin’de yerleşik Şırnaklı bir aileye ziyaret gerçekleştirdi. Sosyal medyada şu sözlerle paylaştı:

“Mersin.

Şırnaklı bir aile…

3 erkek evladının en büyüğü…

Onların ayrılırken sevincine tanık olmak mutlulukların en büyüğü

Sahip çıkmazsanız, şikayete hakkınız olmaz…

Hükümetimiz gereğini yapıyor lakin bizler yüreğimizle sahiplenmeliyiz dostlar…”

Hayır hasenatla tebaaya indirgenmiş bir yurttaşlık. Sınıfsal farkın göze sokulduğu bir fotoğraf.  Etiğe, ahlaka aykırı şekilde yoksulun yoksulluğunu gösterir, yüzlerinin de göründüğü, bir çocuğun da dahil olduğu fotoğrafla beyan. Ailenin onayı var mı fotoğraf kullanımı için yoksa razı olmak zorunda mı hissediyor?

Göze sokulan sadaka minvali. İyiliği yapmış, denize atmak yerine bayrağını göndere çekiyor. Yoksulluğa sebep iktidarları sebep değilmiş gibi ziyaretten nema beklentisi. Kamu sağlığı, yararı, refahı değil “Sahip çıkma” söylemi.

Üzerinde Prada mont. Binlerce dolar.

Eleştirilere verdiği yanıt:

“Üstümdeki Prada mont, dernek yöneticisi arkadaşımın ürettiği replika mont. Orijinal değil. Yerli montlardan daha ucuz. İsteyene de ucuzundan temin edebilirim. O yoksul evlatlarımıza dağıttığım montlar da aynı firmadan montlar. Hepsi de markalı ama replika.”

Hukuksuzluk, suç işleme özgürlüğü: Replika üretimi suç, dağıtmak suç, satışı suç. Tek affı “bilmeden” yapmış olmak. Bildiklerini de ilan ediyor.

Dernekler kimin elinde? Suçluların. Üretici dernek yöneticisi. Cezası 1 yıldan 4 yıla hapis. Ceza almayacaklarını biliyorlar. Metiner’in istifa etmesi gerekir. Fransa sınırında taklit Prada ile yakalansa yüz binlerce avro ceza alacak.

Ebay taklit ürün satmaktan Fransa’da 40 milyon avro ceza alalı on yılı geçti.

Almanya, torrentten film indirene bile telif yasası uyarınca acımadan ceza kesiyor.

Yerli monttan ucuz diyor. Nasıl? Vergisini mi affettiniz, ithalat-ihracatına teşvik mi verdiniz, merdiven altı kayıtsız göçmen mi çalıştırıyor, sigortasız işçi mi yoksa sigorta mı ödemiyor?

Yerli bir marka yaratıp dünyada bilinir kılmak ülkenin de saygınlığıdır, gücüdür, reputasyonudur. Fason üretimden zengin olan Nebati’nin bakan olduğu yönetimde haliyle gururmuş gibi replika ürünü marka tescilli yerli üreticiden ucuza sattıklarını ilan ediyor. Suç kere suç. 

Sonra ne oluyor, iktidar eliyle beslenen troller Erkan Baş’ın kırmızı kazağını yakınlaştırıp markasına bakıyor, vay 1500 lira çıktı diye sevinip yayıyor, sosyal medyanın haber görünümlü bazı hesapları bunu “Çok konuşuldu” diye servis ediyor. Çok konuşuluyor sonra üzerine. İktidar gol olsun, Metiner masum çıksın beklerken kendi kalesine patlıyor gol. Dört koldan Gezi’deki gibi orantısız bir mizah hatta alaycılık yükseliyor. Toplumun pek çok kesiminden, TİP’ten bağımsız, sosyalist olandan olmayandan. Çünkü absürt bir itham, çünkü o kazağın 1500 lira olması onların yüzünden, çünkü iktidarın “Ama siz de şöyle ettiniz...”lerinden gelen gınadan, narsist bir iktidarın haklı çıkma çabasının bıktırmışlığından.

Üzerime kayıtlı 2013 model bir araçtan başka hiçbir mal varlığım yok, herkes kendininkini açıklasın diyen TİP Genel Başkanı, bekledikleri gibi açıklama yapmıyor; fiyatı çok artmış, alalı çok oldu diyor. Yurttaşın siyasileri sorgulaması iyidir diyor. Demirtaş’ın esprili tweetine de “İspat edemem ama yemin ederim, en çok kırmızı olmasına delirdiler” diye yanıt veriyor.

Mevzu replika monta karşı sırtta paralanan kırmızı kazak arasında

Mevzu pişkinliğin baskınlığına inananlarla, yurttaşın sorgusuna saygı duyanlar arasında.

Hesap vermezlik-kural tanımazlık ile adalet-etik değerler arasında

Yurttaşı tebaa görenlerle insanca yaşam hakkı savunanlar arasında

Her şeyi kendine mübah sananlarla her şeyin en iyisini halka hak görenler arasında

Mizah yeteneğinden yoksun tehditkar, üsttenci otoriter rejim ile gülmek bir halk gülebiliyorsa gülmektir diyenler arasında.

Mevzu yirmi yılda gemi filosu edinenler ile dileyen herkesin otomobili olsun diye uğraşanlar arasında

Milyar dolarları yurt dışına kaçıranlarla evladı bu ülkede okuyabilsin diye kelle koltukta koşturanlar arasında.

Vatan millet Sakarya edebiyatına sığınıp oğlunu askere göndermeyenlerle herkes için barışı savunmak adına her şeyi göze alanlar arasında.,

İranlı Sanatçı Negin Parsa bir şarkı yapmış:

“Bu artık efsane değil bu devirdeki zahhak sensin, bu artık efsane değil Demirci Kawa benim, ya herro ya merro, seçimini yap, safını seç arada kalma.

...

Benden ne aldıysan ölümsüzlük habercisi oldu, benden sesimi aldın ama suskunluğum bu şarkıya dönüştü...”

Kırmızı kazak Erkan Baş’tan çıktı artık, bize hak görülmeyen ve çoktan hak ettiğimiz her şeyin bir simgesi oldu. İktidarın sözü bitmişliğinin daniskası oldu.

İşte bu Zahhak ile Kawa arasında.

Bir simge arıyordum aylardır. Önümüze düştü.

Kırmızılara bürünelim.

Bu cepheyi de böyle bilsinler.

Cehennemin alevleri turuncuysa bizim de rengimiz kızıldır, yandık yanacağımız kadar, adımız halk, ateşimiz har, kızıl yalımı bir de onlar görsün.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...