14 Kasım 2022 04:20

LGBTİ nefreti ve bugünlerin yarınları var

Onur yürüyüşü

Arşiv | Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Ajda Pekkan’ın 1979 çıkışlı albümünde yer alan ‘Ya Sonra’, Türkçe popüler müzikte aranjman deyince, ilk akla gelenlerdendir. Şahane melodisiyle, “Bugünlerin yarınları var” diye seslenen sözler, Fikret Şeneş tarafından yazılmıştır. İtalyan Şarkıcı Mina’nın “Giorni”sinin (1977) aranjmanıdır. Bu yazıya başlamadan önce ikisi de bir kez daha dinlenildi.

‘Aşk acısı’ teması etrafında dönen şarkı, bugünlerin politik gündemi içinde popülerleştirilen LGBTİ düşmanlığını, öncesi ve sonrasıyla birlikte düşünürken, insana eşlik edebilecek çağrışımlar yapıyor.

Recep Tayyip Erdoğan’ı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı koltuğuna taşıyan 27 Mart 1994 yerel seçimleri öncesinde Refah Partisinin ev ev gerçekleştirdiği seçim çalışmasını takip ederken, “Hayat kadınları ile de temas ediyoruz” söylemlerine tanıklık etmiştik. Erdoğan’ın liderliğinde kurulan AKP’nin 2002’de tek başına iktidara gelirken, temel referans noktalarından biri olarak zikredilen AB’ye tam üyelik perspektifinden ‘Kürt açılımı’ da dahil, o güne kadarki resmi politikanın mayınlı alanlarında ‘sorun çözücü’ olma iddiasıyla dile getirilenler akıllardadır.

Erdoğan, 2002 seçimleri öncesinde katıldığı Genç Bakış programında şu ifadeleri kullanmıştı: “Bir defa eşcinsellerin de kendi hak ve özgürlükleri çerçevesinde bir defa yasal güvence altına alınması şart. Zaman zaman bazı TV ekranlarında onların da muhatap oldukları muameleleri insani bulmuyorum.” O dönemler AKP’nin tabanında da bulunan LGBTİ’lerin kendilerini bir biçimde ifade edebileceklerini düşündükleri zamanlardı.

Gazeteci-Yazar Pınar Öğünç’ün ‘AKP’liyiz, eşcinseliz, alışın her yerdeyiz’ başlığıyla yayımlanan haberi bu açıdan fikir vericidir. Yedi yıl önce, “Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan onurlandırmıştır” anonsunun yapıldığı iftar sonrası az yukarıdaki Pierre Loti’de bir kahvede, AK-LGBTİ ekibinin kurucularından Melih Meşeli’yle buluşuyor Pınar Öğünç. 2014’te yerel seçim sonrası kutlama amaçlı bir LGBTİ Facebook hesabında buluşup binlere ulaştıklarını anlatan Meşeli, Saadet ve Refah Partisi seçmeni olup AKP’ye kayan, muhafazakar bir aileden. Tekstil ve bijuteri sektöründe işçi olduğunu anlatan Meşeli, Öğünç bu haber için kendisiyle görüştüğünde 30 yaşındaymış.

Meşeli, isimlerinin duyulduğu, cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi Erdoğan’ın Maltepe mitingini heyecanla anlatıyor: “Normalde Filistin, Suriye, hiçbir bayrak alınmıyordu. Gömleklerimizin içine soktuk, arandık ama bulamadılar. 20-30 bayrak sokabilmiştik. Amacımız medyanın görmesini sağlamaktı, farklı yerlere dağıldık. Var olduğumuzu göstermek istiyorduk. Bayrakları açınca bir an Başbakan (Tayyip Erdoğan) şoka girdi. Aldığımız bilgiye göre danışmanlarına sormuş kim bunlar diye, ‘LGBT bireyler’ demiş, ‘Hoş gelmişler’ demiş konu kapanmış.” Meşeli, Öğünç’ün, “Ya yaka paça dışarı atılsaydınız” sorusuna karşılık, o günü şöyle tarif ediyor: “Galatasaray maçına Fenerbahçe bayrağıyla gitmişsiniz; büyük cesaret...”

Meşeli, parti içinden, çevresinden gelen eşcinselliğe dair “sapkınlık”, “hastalık”, “insanlığın helak nedeni” gibi açıklamaları duyunca neler hissettiğini ise şöyle anlatıyor: “Rahatsız oluyoruz tabii ki. Hastalıksa ilacı nedir, hastalıksa neden günah diye soruyoruz.” Meşeli, AKP’nin hevesle sahiplendiği Osmanlı’da eşcinselliğin ‘Rahatça yaşanan bir kimlik” olduğundan söz ediyor.

Bugün ise, LGBTİ’ler, AKP ve MHP’nin muhalefeti baskılayarak, kendi saflarını tahkim etmek amacıyla tepe tepe kullandığı bir nefret söyleminin manivelası haline getirildi. Bu yazı yazılırken son olarak, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, “Kılıçdaroğlu düşmüş bir LGBT peşine. Böyle anlayışı ortaya koyan bir siyasi parti lideri olur mu?” ifadelerini kullanmıştı. Bu yazı yayımlanana kadar, Cumhur İttifakının bir sözcüsü daha bu konuda bir nefret ifadesi kullanmamış olursa bu köşede ‘yersiz tahminden’ tekzip gireriz. O derece.

Her nefret söylemi, hareket noktasını hedef alınan öznenin itibarsızlaştırılmasından alır ve aslında kofluğu da, o öznenin dile getirdikleri ile tarihselliği içinde hemen deşifre olur. Sahip olduğu gücün sağladığı tahkimat imkanlarını saymazsak, sözünün gücü bakımından o kadar da mecalsizdir.

Sosyal Politika, Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği Genel Koordinatörü, Avukat Hatice Demir tam bu noktada şöyle diyor: “Şöyle bir ikilik yaratmaya çalışıyorlar: ‘Bizim milli değerlerimiz var, aile yapımız var ve ithal, kökü dışarıda LGBTİ+’lar bizi bozmaya, mahvetmeye çalışıyor.’ Bizi ısrarla milli değerler kümesinin dışında göstermeye çalışıyorlar. Kökü dışarıda olan ve toplumu bozmaya çalışan dış düşman sürekli güncelleniyor. Bugün kökü dışarıda, ithal düşman biziz. O düşman bazen Ermeniler, bazen Kürtler oluyor. Biz de şunu söylüyoruz; ne kökümüz dışarıda, ne başkaları bizi besliyor. Ben 32 yaşına girecek olan bir kadınım, İstanbul’da doğdum büyüdüm, aslen Diyarbakırlıyım, bu ülkede yaşıyorum, burada kazanıyorum, burada harcıyorum. Hayatımda bir kere yurt dışına çıktım, üç gün kalıp döndüm. Buralıyım, buradayım. Lubunyayım ve lubunyalığımla gurur duyuyorum.”

Türkiye hem iktidar hem de muhalefet açısından kritik bir seçime doğru giderken, iktidarın, yokuş aşağı hızla inişini yavaşlatmak için düşman imalatı konusundaki mesaisinin yeni örneklerini de muhtemelen göreceğiz.

Ancak unutulmasın, partiler de birer araçtır ve fanidir. Bu gerçeği değiştirecek hiçbir örneğe dünya tarihi tanıklık etmedi. Bugün ektiğiniz nefret tohumları yarın toplumun gündeminde temizlenmesi gereken zehirler olarak kalır. O nedenle zehir ekerek ya da çeşitli kaygılarla o zehrin güncel etkileri karşısında teğet geçerek yaklaşılan meseleler, toplumsal gerçeklik içindeki yerlerini bize hatırlatmaya devam ederler.

Bugünlerin yarınları var. Ya sonra!..

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa