13 Ekim 2022 04:31

Barış programına ihtiyaç var

İş, barış, özgürlük yazan döviz

Fotoğraf: Eda Aktaş/Evrensel

Paylaş

Çoğumuz barış ve demokrasi  ihtiyacını ve özlemini dile getiriyoruz. Fakat somut olarak Türkiye’deki durum ile ilgili söz söylemede sorunlar yaşıyoruz. Bunda memleketteki politik iklimin ve ceza hukuku pratiğinin  büyük etkisi var. Toplum olarak tehdit altında olduğumuzu düşünüyoruz galiba… Tek tek bireyler arasında itirazı sürekli ve düzenli dile getirenlerimizin çok sayıda soruşturma ve davalarla yüz yüze geldiği biliniyor.

Son 30/40 yılda yaklaşık 100 bin insan yaşamını yitirmiş silahlı çatışmalarda. Düşük ya da orta büyüklükteki/yoğunluktaki çatışmalardan söz ediyoruz.

Sizce bu durum temel bir soruna işaret etmiyor mu?

Kanıksadık mı, her gün uçaklarla, tanklarla ağır silahlar ile yapılan, çeşitli adlar ile ifade edilen operasyonlardaki insan kayıplarını dinlemeyi?

Merak etmiyor muyuz, sorumuz olmayacak mı “Falanca harekat bölgesinde yapılan operasyonda şu kadar terörist etkisiz hale getirildi” açıklaması karşısında? Sonra  asker cenazelerinden haberler veriliyor. Hemen her gün bu tür haberler geliyor. Çatışmaların cereyan ettiği bölgenin adını Milli Savunma Bakanlığının adlandırmasıyla biliyoruz. “Falanca harekat bölgesinde” deniyor. Haritalarda böyle bir bölge yok. Savaşanların birisi veriyor o adı. Mesela “Barış Pınarı Harekat Bölgesinde”  deniyor. Veya PKK açıklamalarında “Medya Savunma Alanları” gibi ifadeler kullanılıyor. Resmi açıklamalarda “Öldü, yaşamını yitirdi” de denmiyor çoğu kez. ”Etkisiz hale getirildi” deniyor, “şu kadar teröristin”…”Etkisiz hale getirmek” nedir? Yakalandı, gözaltına alındı mı demek, öldürüldü mü demek, bilmiyoruz. Kamu otoritelerinin bilgi vermesi bu düzeyde, yurttaşlara…

Savaşın maliyetinin 1 trilyon doları geçtiği söyleniyor, “belki de daha fazla”, deniyor. Bilmiyoruz. Cumhurbaşkanı söylemişti, “Bir merminin fiyatını biliyor musunuz?” demişti. Bilmiyoruz.

Kamu otoriteleri bu konuda da yurttaşlara yeterli bilgiyi vermiyor.

Savaşın maliyeti, hem insan kayıpları hem de maddi kayıplar olarak çok, çok büyük.

Yeterli açıklıkta bilgilendirmeler yapılmasa da tahribatın boyutlarının çok büyük olduğu tahmin edilebiliyor.

Temelinde ne var bu silahlı çatışmaların, savaşın? Bazıları “savaş” denmesinden de  hoşlanmıyor. ”Savaş iki devlet arasında olur” diyorlar. Bir zamanlar biz savaş hukukunun  en önemli, temel belgeleri olan 12 Ağustos 1949 tarihli Cenevre Sözleşmeleri’nin ortak 3. maddesinden söz ettiğimizde, savaş değil terör diyorlardı. ”Savaş iki devlet arasında olur” diyorlardı. Yanlış.

Dört Cenevre Sözleşmesi var ve dördünün de ortak 3. maddesi “Milletlerarası mahiyet taşımayan silahlı çatışmalar”dan söz eder. Yani bir devletin egemenlik alanlarındaki yerlerde cereyan eden çatışmalardan…Kara, hava, deniz sahasındaki yerlerden… Devletler arasındaki savaştan değil. ”Milletlerarası mahiyet taşımayan” demek bu demek işte…

Türkiye’deki çatışma etnik bir temele, Kürt sorununa dayanıyor. Sorun üzerinde yoğunlaşma ve bunu demokrasi ve barış hakkı çerçevesinde bir programa dayandırmak zorunludur. Susarak, görmezden gelerek bir yere varılamaz.

Kanımca bir yüksek politik iradeye, çözüm iradesine ihtiyaç var.  Sorun ölerek-öldürerek yani savaşla, silahlı çatışma ile çözüme kavuşturulacak bir mesele değildir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...