09 Ağustos 2022 04:43

AKP, muhalefeti sığınmacı tartışması üzerinden savaşa yedekliyor

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık, Adana’da kendisine Suriyeli sığınmacılar sorulunca ilginç bir yanıt verdi: “Mesele sadece Suriyelilerin can güvenliğini korumak değil, bizim sınır ötemizi de korumak. Türkiye burada 5 milyon Suriyeliye sadece merhametinden bakmıyor. Bunu iyi bilmek lazım…"

Ne demek şimdi bu?

AKP’nin dilinden düşürmediği “din kardeşliği”ne, “Ensar-muhacir” söylemine, “merhamet” çağrılarına ne oldu? Yalan oldu. Çünkü Hükümetin Suriyeli mültecilere yaklaşımında merhametin çok ötesinde bazı siyasal çıkarlar var.

AKP hükümetinin hedefi başından beri Esad rejiminin ayağını kaydırmak, Suriye üzerinde siyasi etki sağlamaktı. Kuzey Afrika’dan Ortadoğu’ya uzanan “Müslüman Kardeşler” ya da İhvan hareketi içinde siyasal bir yer tutmak, çıkar sağlamaktı. AKP ve arkasında toplanan güçler, Suriye’de iç savaşa taraf olmaktan geri durmadılar. Göçü de siyasal hegemonya mücadelesinin bir aracı olarak gördüler. Yeni Osmanlıcı emperyal hedefler Suriye sahasında denendi. Fakat bölgedeki emperyalist dengeler farklı cerayan etti ve AKP Suriye dış politikasında istediğini alamadı. Ama yine de Suriyeli mülteciler 11 yıl boyunca Türkiye’de tutuldular. Hedefte bu kez Suriye’nin kuzeyinde sınır ötesi operasyonlarla bir tampon bölge oluşturmak vardı. Bakan Yanık’ın da ifade ettiği gibi, Suriyeli mülteciler “peyderpey” buralara yerleştirilecekti. Türkiye şimdi en azından sınırdaki cep ya da tampon bölgeler üzerinde siyasal bir hakimiyet hedefleyebilirdi (!)

Gelinen yerde AKP, Suriyeli mültecileri çatışma dinamikleri de taşıyan sınır bölgelerinde demografik tampon güç olarak kullanma niyetinde. “10 yıldır boşuna bakmıyoruz” sözünün bir karşılığı da bu.  AKP’nin mültecilere karşı söylemleri de giderek sertleşiyor. Bu durum sadece düzen muhalefetinin sıkıştırmasından ileri gelmiyor. AKP’nin agresif dış politikası öyle ya da böyle Suriye’den bir şeyler koparmak istiyor ve şimdi odaklanan nokta tampon bölgeler. ‘Muhalefet’ ise farkında olarak ya da olmayarak AKP’nin bu politikasına su taşıyor. Millet İttifakı partileri, sığınmacıları göndermek için Suriye’ye iş adamı ve müteaahit desteği göndermeyi dahi vadeder noktaya geldiler.

Yanık, soruya cevaben şöyle devam ediyor: “Muhalefet ısrarla terör devleti kurdurma tarafını gözden kaçırıyor, ‘Biz bunlara (Suriyelilere) neden bakıyoruz’ diyor. Bunun bir de arka planı var. 10 sene öncesine kadar İstanbul’da, Ankara’da bombalar patlıyordu. 30-40 insanımız aynı anda ölüyordu. Bizim insanımız ölüyor. Bütün bu süreç bıçak gibi kesildi."

Bakan Yanık, aynı dönemde tutuklanan HDP eş başkanlarından, seçilmiş milletvekillerinden, kayyum atanan belediyelerden, OHAL kararnamelerinden, KHK ile ihraç edilen binlerce devrimci demokrat insandan, zor yoluyla tasfiye edilmeye çalışılan demokratik siyaset alanından söz etmiyor. Bombalı saldırılar için “bütün bu süreç bıçak gibi kesildi” derken; sadece 7 Haziran 2015 ile 1 Kasım 2015 seçimleri arasında 800 insanın canına mal olan ve çoğu IŞİD tarafından üstlenen canlı bombalı saldırıların üzerini pas geçiyor. Oysa bu dönemde Türkiye “cihatçı otobanı” olarak anılmaya başlandı. Bir de İçişleri Bakanlığı tarafından açıklanan 9 bin yabancı savaşçı teröristin Türkiye’de yakalandığına dair açıklama var ki, o da buzdağının sadece görünen yüzü. Bu yapılar sadece yurttaşlar için değil, masum mülteciler için de ciddi bir tehdit. Peki, sığınmacı pozisyonunda olmasına rağmen on binlerce insanın ÖSO askeri güçleri bünyesinde silahlı eğitim verilerek sınır ötesi operasyonlara dahil edilmesini nasıl açıklamalı? 1951 BM Mülteciler Sözleşmesi ve uluslararası hukuk nerede? BM sağır, AB dilsiz, hepsi üç maymunu oynuyor. Ayrıca bu tip paramiliter yapıların ülke içinde ya da dışında ne tür güvenlik sorunlarına yol açabileceği tartışılmıyor bile.

Seçime doğru Cumhur İttifakı zorda. Ekonomide yıkım yaşayan işçi ve emekçiler AKP’den uzaklaşıyor. İçerde baskı ve zora sarılmak, dışarıda uygun bir savaş ortamı bulmak: Milliyetçilik üzerinden oyları konsolide etmenin tek çıkar yolu bu gibi duruyor. “Sığınmacıları göndereceğiz” söylemi burjuva muhalefetin elindeki kozu alıp, muhalefeti de savaş politikalarına yedeklemek için kullanılıyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İdlib’deki briket evlerin açılış törenine katılarak; 1 milyon sığınmacının harekât bölgelerinde bulunan Azez, Cerablus, El Bab, Tel Abyad ve Resulayn’daki 13 lokasyona yerleştirileceğini söyledi. Benzer açıklama İçişleri Bakanlığı sözcüsünden de geldi. Ne var ki Astana ve Tahran zirvelerinde altına imza atılan metinler öyle demiyor. Özellikle İran Suriyeli sığınmacıların dönüşünde, geldikleri şehirlere yerleştirilmesinde ısrarcı. Tahran ve Moskova AKP’nin planlarına bariyer oluşturmaya çalışıyor. Mülteci pazarlığı yeni savaş senaryolarının masasında yeniden dizayn ediliyor.

Daha önce de söyledik: AKP’yi zayıflatma adına “Mültecileri geri göndereceğiz” yarışına katılanlar aslında AKP’nin ve hükümetin işini kolaylaştırıyor. AKP’nin buna yanıtı “Sığınmacıları geri göndermek istiyorsanız savaş politikalarına, sınır ötesi harekata destek verin” olacak. 

İki egemen blok dışında “Üçüncü seçenek” tam da bunun için ihtiyaç. Çünkü ülkede ve bölgede gerici emperyalist savaşlar durmadan göçler durmaz. Barış koşulları sağlanmadan ve mültecilerin rızası olmadan onlar sınır bölgelerine, hele de çatışma riski olan yerlere yerleştirilemez, yerleştirilmemeli. Halk ittifakını oluşturan güçler, mültecilerin askeri ve siyasi alanda demografik pazarlık gücü olarak kullanılmasına karşı çıkan tek bloktur. Eşit haklar temelinde bir arada yaşam ve güvenli dönüş yolları ancak işçi sınıfı, bölge hakları ve mültecilerin el ele vermesiyle açılabilir. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...