03 Ağustos 2022 04:14

Bilim ve cinsel haklar aktivizmi: Hirschfeld

Magnus Hirschfeld

Magnus Hirschfeld | Fotoğraf: Wikimedia Commons/CC BY 4.0

Paylaş

Magnus Hirschfeld (1868-1935) cinsel bilim ve cinsel haklar konularında çığır açıcı çalışmalar yapmış bir doktor ve aktivist. 1919’da Hirschfeld’in kurduğu Cinsel Bilim Enstitüsü, Nazilerin iktidara geldiği 1933 yılına kadar etkinliğini sürdürdü. Enstitüde geçici olarak yaşayan isimlerin bazıları şöyle: Walter Benjamin, Christopher Isherwood, Ernst Bloch, Almanya Komünist Partisi Milletvekili Willi Münzenberg. Ziyaretçiler de aşağı kalır değil: André Gide, René Crevel, W.H. Auden, Christian Schad, Sergey Eisenstein. Enstitü sadece cinsellik bilimi (seksoloji) konusunda akademik çalışmalar ve eğitimlerle yetinmiyordu. Eşcinsel ve trans camiası için yaşamsal önemde olan tıbbi hizmetler de veriyordu. Cinsel hastalıkların teşhisi ve tedavisinin yanında trans geçiş süreci operasyonları ve hormon tedavisi bunların başında geliyordu. Tarihte kayda geçen ilk cinsiyet değiştirme ameliyatı Cinsel Bilim Enstitüsünde gerçekleştirildi. Ameliyatlarını 1931’de tamamlayan Dora Richter’in 1933’te enstitüyü basan Naziler tarafından öldürüldüğü ya da gözaltında can verdiği tahmin ediliyor, kaçtığını iddia edenler de var. Her halükarda enstitünün bugün bile LGBTİ+ camiasının eksikliğini çektiği entegre bir kurum olduğuna kuşku yok. Nitekim enstitü bilimsel çalışmalar vasıtasıyla danışmanlık, kamuoyunu aydınlatma ve siyasi partiler nezdinde lobi yapma gibi işlevlere de sahipti. Enstitünün zengin kütüphanesi kamuya açıktı. Doğum kontrolü ve korunma gibi konuların da dahil olduğu “Soru Gecelerinde” enstitüye gelenlerin soruları cevaplandırılırdı. Aydınlanma (Die Aufklärung) ve Evlilik (Die Ehe) adlı iki derginin yanında enstitü sayısız broşür, makale ve kitap basıyordu. 1919’da Hirschfeld, yönetmen Richard Oswald’ın yönetmenliğini yaptığı ve erkekler arasında eşcinsel ilişkiyi yasaklayan ceza yasasındaki 175. paragrafın yol açtığı şantaj ve intihar vakalarını konu alan bir filmin çekilmesine ön ayak oldu. “Diğerlerinden Farklı” (Anders als die Andern) başlıklı bu film hem eşcinselliği konu edinmesi hem de sinemanın bir aktivizm aracı olarak kullanılması anlamında takdire şayan. Hirschfeld’in bilimde olduğu kadar aktivizmde de sürekli yenilik arayışında olduğunun öne çıkan göstergelerinden biri bu film.

Hirschfeld’in bir başka eseri de öncülüğünü yaptığı ve 1928’de çalışmalarına başlayan Cinsel Reform için Dünya Cemiyeti’dir (CRDC). Milletler Cemiyeti’ni andıran bir adla kurulan bu kurum dört büyük konferansla cinsel haklar ve cinsellikle ilgili bilimsel çalışmaların paylaşıldığı ilk forum oldu. Ulusal şubelerinin olduğu İngiltere, Fransa, Hollanda ve İspanya’da yayınlar çıkaran CRDC kadınların ekonomik, politik, cinsel eşitliği ve özgürlüğünden evlilik reformuna, çocuk haklarına, eşcinsel ve trans haklarından cinsellik eğitimine ve ceza yasası reformuna bir dizi talebi uluslararası platformda dile getiriyordu.

Bütün bu etkinliklerine rağmen Hirschfeld uzun yıllar 1970’lerde yükselen yeni dalga eşcinsel hareket tarafından görmezden gelindi. Cinsellik tarihi ve queer teoride önemli bir otorite olan Michel Foucault’nun Hirschfeld’i bir kez dahi bile anmaması anlaşılmayacak derecede garip. Bütün tezini bilim, iktidar ve cinsellik üzerine kurgulayan Foucault’nun Freud’u da şöyle bir anıp geçmesi bilinir. Hatta Foucault’nun esas hedefinin 1968’in cinsel devrimcilerinin takip ettiği Freud yorumcuları Wilhelm Reich ve Herbert Marcuse olduğu bilinmesine rağmen bu düşünürlerin eserleriyle hiçbir diyaloğa girmediği de malumdur. Foucault’nun bu tavrını “polemiklere girmiyorum” diye açıklamasını kaçak güreşmek olarak değerlendirmek yersiz sayılmaz. Ancak yine de Hirschfeld’in bu şekilde göz ardı edilmesi inanılır gibi değil. Foucault, Hirschfeld’den habersiz olabilir mi? Yoksa önemsiz mi buldu? Veya Freudçu Marksistler gibi adı ve düşüncesi açıkça zikredilmeden mi eleştiriliyor? Her üç tavır da nihayetinde Foucault’yu kötü bir tarihçi yapıyor. Çünkü Hirschfeld Darwin’i takip ederek cinsiyetin çeşitliliğini araştırdı ve böylece ikili cinsiyet ideolojisini eleştirdi. Bugün queer teorinin kültürel eleştiriye dayanarak ortaya attığı cinsiyet çeşitliliği tezi Hirschfeld tarafından tıp ve biyolojiye dayanarak bundan yüz yıl önce dile getirilmişti. Bu bağlamda Hirschfeld’in çalışmalarının bugünkü queer teori açısından önemli, değerli olup olmadığını okurun takdirine bırakayım.

Hirschfeld’in eserleri sadece queer teori değil, antropoloji, sosyoloji gibi cinsellik üzerine çalışan sosyal bilimler açısından da ciddi birer kaynak oluşturuyor. “Erkek ve Kadının Eşcinselliği” (Die Homosexualität des Mannes und des Weibes, 1914) adlı bin küsur sayfalık eserinde Hirschfeld gerek doktor olarak vaka analizi gerek gezgin ve aktivist olarak etnografi, gerek kamuoyu araştırmalarıyla sosyolojik analiz örnekleri sunar.

Lenin’in emperyalizm teorisini dayandırdığı Rudolf Hilferding’in yakın arkadaşı olan Hirschfeld hayatı boyunca tutarlı bir sosyal demokrattır. SPD ve sendikalarla kurduğu yakın ilişkiler işçi sınıfı cinselliği üzerine çalışmalar yapabilmesini mümkün kılmıştır. Doktor, sendika yardımıyla çelik, metal işçileri ve tornacılara yolladığı ankette Fransız Devrimi’nin eşcinsel ilişki yasağını kaldırdığını ancak Almanya’da bu yasağın devam ettiğini açıklar ve işçilere on dokuzuncu yüzyıl sosyal demokrasisine özgü bir şekilde seslenir: “Aşağıda imzası bulunan komite şimdi Berlin’in hür fikirli işçi sınıfına müracaat etmeyi kararlaştırmıştır.”

“Bilim yoluyla adalet” sloganını benimseyen Hirschfeld’in aydınlanmacılığını hem devrimi referans almasında hem de işçi sınıfına atfettiği ilericilikte görmek mümkün. Hirschfeld’in yolladığı 5721 anketin 1912’si doldurulmuş şekilde postayla geri döner. Bu sayı bugünkü cinsellik araştırmaları açısından hiç de azımsanmayacak düzeydedir. İşçi anketinin üniversite öğrencileri arasında yapılan anketle karşılaştırması Hirschfeld’e dönemin önyargılarına karşı kanıtlar ileri sürebilmesine olanak verir. Anketlerin Hirschfeld’in o dönem başında olduğu Bilimsel İnsani Komite’yi öğrenci ve işçilere tanıttığını da hesaba kattığımızda Birinci Dünya Savaşı öncesinden başlayan bu etkinliklerin önemi daha da belirginleşir.

Bugün cinsel hak savunuculuğunda strateji, taktik tartışılırken ağırlıklı olarak birtakım teorik metinler üzerinden pozisyon alındığını görüyoruz. Teori elbette mühim, ancak hareket tarihini incelemeden eldeki teorileri değerlendirebilmek mümkün mü? Dahası stratejik ve taktik sorunları hareketin tarihsel tecrübesi olmadan değerlendirebilir miyiz? Hirschfeld’in ve enstitünün eserleri hem teorik hem tarihsel tartışmalar için müthiş bir kaynak sunuyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...