14 Temmuz 2022 04:50

AİHM ve Kavala kararı

Osman Kavala

Osman Kavala | Fotoğraf: DHA

Paylaş

AİHM daha önce verdiği Kavala kararının uygulanmasına ilişkin Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin başvurusu üzerine çok önemli bir karar verdi.

Türkiye, Kavala hakkındaki AİHM kararının gereğini yerine getirmemişti.

Böyle bir başvuru AİHM tarihindeki 2. başvurudur. İlki 29.05.2019 tarihli Ilgar Mammadov/Azerbaycan kararıdır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) 46/4’te öngörülen AİHS kararını yerine getirme yükümlülüğünün tespit edilmesine ilişkin karardır.

Nasıl oluyor da iç yargı süreçleri yetmiyor da bölgesel ve uluslararası yargısal süreçler devreye giriyor? Önce buna dair bir şeyler paylaşmak isterim.

Temel sebep, insan haklarının niteliği ile ilgilidir.

İnsan hakları, insan onurunu koruyan standartlardır. İnsan hakları; evrenseldir, bütünseldir, bölünmez özelliktedir. Hiçbir ülke insan hakları konusunda “Bu benim iç işimdir, ülke içindeki uygulamada tamamen özgürüm, istediğimi yaparım, kimse karışamaz, eleştiremez” diyemez. İnsan hakları konuları hiçbir ülkenin iç sorunu değildir. Öyle olduğu içindir ki, insan hakları hem ülkesel hem evrensel hem de bölgesel ölçekte korunmaya çalışılmaktadır. Koruma konusunda da biliniyor: İki temel güç vardır insan haklarını koruyan. İlki insan haklarına duyarlı her bir ülkedeki iç kamuoyu ile birlikte bölgesel ve evrensel ölçekteki demokratik kamuoyudur. İkinci temel güç de hukukun gücüdür. Bu güç için de hem iç hukuk hem de bölgesel ve evrensel ölçekteki hukuktan bahsedebiliriz.

Hukukun koruması konusunda Evrensel Bildiri’nin başlangıç maddesindeki 3. paragraf, Resmi Gazete’nin 27 Mayıs 1949 tarih ve 7217 sayısında yayımlanan şekliyle şöyledir: “İnsanın istibdat ve baskıya karşı son çare olarak ayaklanmaya mecbur kalmaması için insan haklarının bir hukuk rejimi ile korunması esaslı bir zarurettir.”

Hukuk rejimi demek hukukun üstünlüğü ilkesine dayalı olmak demek. Hukukun üstünlüğü ise, kamu otoritelerinin insan haklarına müdahalesinin hukuksal olarak denetlenmesi demektir. Yargısal denetimdir bunun adı. Bu denetim de hem her bir ülkenin iç hukuk düzeninde yapılması hem de bölgesel ve evrensel (uluslararası ölçek) yapılması demek. AİHM de bölgesel ölçekte insan haklarının hukuk düzeni tarafından korunmasına örnek bir yapılanma.

İç hukukta yargı kararlarına uyulmazsa, kararlar uygulanmazsa, kararlar bazı kişileri ve kurumları bağlamazsa, hukukun üstünlüğü ilkesinden, hukuk devletinden söz edilemez. Belirtilen durumda insan haklarının hukuk düzeni tarafından korunmasından söz edilemez. Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan Türkiye’nin bir “hukuk devleti” olduğu hükmünün anlamı olmaz. Mahkeme kararlarına uymak hukuk devleti olmanın olmazsa olmaz şartıdır. Bu hem iç hukuk bakımından böyledir hem de taraf olunan uluslararası sözleşmeler bakımından ve özel olarak da AİHS bakımından böyledir. Taahhütlere uymak zorunda her devlet ve Türkiye.

Türkiye’nin altına imza attığı AİHS 46. madde diyor ki;

“MADDE 46

Kararların bağlayıcılığı ve infazı

1. Yüksek sözleşmeci taraflar, taraf oldukları davalarda

Mahkemenin verdiği kesinleşmiş kararlara uymayı taahhüt ederler.”

Demek ki neymiş, ortada bağlayıcı olan bir taahhüt varmış. Söz vermiş yani Türkiye Cumhuriyeti. Devletlerin tıpkı gerçek kişiler gibi verdikleri sözleri tutacakları kabul edilir.

İki yıl önce AİHS kararına uymak zorunda değiliz diyenler şimdi “Biz karara uyduk, hem Türkiye AİHM kararlarına en fazla uyan, kararların gereklerini yerine getiren ülkelerin başında geliyor” demeye başladılar.

Hani, AİHM kararlarına uymak zorunda değildi Türkiye?

Boş laflar etmenin zamanı değil. Bir insanın (Osman Kavala) hayatının 6-7 yılını çaldınız. Parayla pulla alakası yok bunun. Ödeyemezsiniz, geriye getiremezsiniz. Eski hale getireceğiniz tek bir konu var:

Bir özür ve özgürlüğünün iadesi…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...