05 Temmuz 2022 04:45

Erdoğan’ın NATO’da Kürt pazarlığı ve ‘dış güçler’ sorunu

üçlü memorandum imza

Fotoğraf: Dursun Aydemir/AA

Paylaş

Türkiye’de resmi söylemde en çok tekrarlanan iddialardan biri de Kürt sorununun ‘dış güçler’in kışkırttığı bir sorun olduğudur. Oysa son NATO zirvesi sürecinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sürdürdüğü politika ve bu temelde İsveç ve Finlandiya ile NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in gözetiminde imzalanan ‘mutabakat’ metni, ‘dış güçler’in ve onların askeri örgütü NATO’nun bizzat ülkedeki iktidar eliyle bu soruna taraf haline getirildiğini ortaya koyuyor. Kürt sorununu “terör” parantezine sıkıştırmaya çalışan bu politika, çözüme hizmet etmek bir tarafa emperyalistlerin/dış güçlerin bu sorunu kullanma zeminini genişleterek çözümü daha da zorlaştırıyor.

NATO’nun Madrid’deki liderler zirvesinde kabul edilen stratejik konsept belgesinde Rusya, “NATO ve müttefiklerine yönelik en önemli ve doğrudan tehdit” ve Çin ise, “Demokratik değerlere ve güvenliğe meydan okuyarak tehdit yaratan bir güç” olarak tanımlandı. Erdoğan iktidarı büyük bir ‘diplomatik zafer’ kazandığı propagandasını yaparken Batılı emperyalistlerin savaş örgütü NATO, bu belge ile emperyalistler arasındaki çelişkileri daha da derinleştiren ve savaş tehdidini büyüten bir adım atmış oldu. Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğini desteklemesi, NATO’nun stratejik konsept belgesi ile verilmek istenen mesajı ‘birlik’ havası içinde ve daha güçlü bir biçimde vermesi bakımından büyük önem taşıyordu. Bu yüzden de Erdoğan yönetiminin İsveç ve Finlandiya ile imzaladığı mutabakat metni, en çok bu mutabakat için “Zirveye başlamak için harika bir yol” diyen ABD Başkanı Biden’ı memnun etmişti.

Türkiye zaten uzunca bir süredir gerilim ve çatışmaların yaşandığı bir coğrafyanın (Ortadoğu, Doğu Akdeniz, Balkanlar, Karadeniz ve Kafkasya) orta yerinde duruyor. NATO’nun Rusya ve Çin’i tehdit olarak tanımlayıp düşmanlaştırmasının bu bölgelerdeki gerilim ve çatışmalar için de tetikleyici bir rol oynayacağına şüphe yok. İşte bizler “Erdoğan kazandı mı yoksa geri adım mı attı?” diye tartışırken asıl önemli konu, yani ülkeyi daha ciddi tehditlerle yüz yüze bırakacak bu adım geri planda kaldı. Başka bir deyişle Kürt sorunu üzerinden sürdürülen “terör pazarlığı”, Türkiye’yi ABD başta Batılı emperyalistlere daha fazla bağımlı hale getiren ve onların savaş örgütü NATO’nun ‘ileri karakolu’ rolünü pekiştiren bu adımın üstünü örtmek için kullanıldı.

Şimdi NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in “Terörden en çok Türkiye çekti”, “Türkiye’nin güvenlik kaygılarını anlıyoruz” diye ardı sıra açıklamalar yapmasının nedeni daha iyi anlaşılıyor.

Demek ki, Erdoğan’ın Kürt sorununu NATO’ya taşıma “başarı”sının arka planında emperyalistlerin bu sorunu Türkiye’yi kendi stratejik hedeflerine bağlamak için kullanmaları gerçeği bulunuyor. Bu yönüyle bugün yaratılan hava, 2006 sonları ve 2007’de ABD-Türkiye ilişkilerinde yaratılan havaya benziyor. Çünkü o dönem de ilişkiler oldukça gergin iken ABD’nin “ortak düşman” ilan edilen PKK’ye karşı sınır ötesi hava operasyonlarına ‘İzin vermesi’ üzerinden Erdoğan iktidarı ve medyası askeri bir zafer kazanılmış gibi bir bahar havası estirmeye çalışmıştı. Oysa çözüme hizmet etmediği ortada olan bu hava operasyonları, 2007 kasım ayında yapılan Erdoğan-Bush görüşmesi üzerinden “stratejik ortak” ilan edilen Türkiye’nin ABD emperyalizminin bölge politikalarına yedeklenmesine ve yaşadığımız birçok sorunun temellerinin atılmasına neden olmuştu.

Suriye Kürtleri, Türkiye için tehdit oluşturmadıklarını ve güvenlik kaygılarını gidermek üzere görüşmeler yapmaya hazır olduklarını söyledikleri halde Erdoğan yönetimi yine çözüme hizmet etmeyecek bir sınır ötesi operasyonda ısrar ediyor. Çünkü böylesi bir operasyona sorunun çözümü için değil, kendi iktidarını kurtarmak için ihtiyaç duyuyor. Ancak bu politika batılı emperyalistlerin ve NATO’nun bu sorunu istismar etmesine fazlasıyla alan açıyor.

Erdoğan iktidarı, Kürtleri “milli güvenliğe yönelik bir tehdit” ve sınır ötesi operasyonu da bir ‘beka sorunu’ olarak göstermeye çalışıyor. Oysa eğer Türkiye bir ‘beka sorunu’ ile karşı karşıyaysa bunun kaynağı ülkedeki iktidarın Türk ve Kürt halklarını düşmanlaştıran ve emperyalistlere sorunu kullanmaları için fırsat yaratan politikalarından başka bir şey değildir. Buna karşı Türk, Kürt ve diğer bölge halklarının çıkarları ortaktır ve birlikte yaşama dayalı demokratik barışçıl bir geleceği inşa edebilmek için Erdoğan iktidarı gibi iş birlikçi bölge gericiliklerine ve emperyalistlere karşı birlikte mücadele etmek gerekiyor.

Sonuç olarak, bugün Kürt sorununun barışçıl bir temelde eşit haklara dayalı demokratik çözümünü savunmak, Erdoğan iktidarına olduğu kadar emperyalizme bağımlılık ilişkilerine de karşı çıkmanın bir gereğidir. Burjuva muhalefet ve onun ‘altılı masa’sının da batılı emperyalistlere ve NATO’ya bağımlılık konusunda Erdoğan iktidarı ile aralarında esaslı bir farklılık olmadığı düşünüldüğünde üçüncü seçeneği kurmak üzere yola çıkan emek ve demokrasi güçlerinin NATO’ya ve emperyalizme karşı bağımlılık ilişkilerine karşı tutum alması önem kazanıyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...