01 Temmuz 2022 04:55

NATO Rusya ve Çin’i düşman ilan etti, dünya artık insanlık için daha güvensiz!

NATO MAdrid zirvesi

Fotoğraf: Burak Akbulut/AA

Paylaş

28-30 Haziran günlerinde Madrid’de toplanan NATO liderler zirvesi sona erdi. Toplantının arkasından NATO’nun yeni stratejik konsept bildirgesi yayımlandı.

Bizim siyaset ve medyamızda her ne kadar NATO’nun Madrid zirvesinin en önemli sorunu İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya katılmasına Türkiye’nin “vetosu” olduğu, zirvenin sanki bunun için toplandığı gibi bir havada verilse de gerçek çok farklıydı.

Çünkü, en azından Biden’ın başkan olmasından beri ABD (ve Avrupa’daki Truva atı İngiltere), NATO içindeki her kafadan bir ses çıkması haline son vermeyi, NATO’nun tek sesli, tam bir askeri disiplinle hareket eden bir savaş örgütü olmasını amaçlıyor, girişimlerini de buna göre yapıyordu. Nitekim bu amaçla 2021 yılı boyunca sürdürülen NATO üyelerinin yanında, Ukrayna ve Gürcistan’ın da katıldığı “Defender 21 Tatbikatı”yla ABD, Avrupa’daki asker sayısını 100 bine çıkarıp bu güçleri ve Avrupa’yı Rusya’yı batıdan kuşatacak bir strateji doğrultusunda mevzilendirerek, Madrid zirvesinde yeni NATO konseptini ilan etmek istiyordu. Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesi için yapılan kışkırtmaların başarıya ulaşıp Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması sonrası ABD’nin hedefine ulaşması hem kolaylaşmış hem de batı ülkelerindeki NATO ve emperyalizm karşıtı güçlerin sindirilmesi için önemli bir dayanak sağlamıştı. Üstelik de İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği için başvurmasıyla ABD’nin Madrid zirvesi daha görkemli zafere dönüşecekti!

HERKESİN BEKLEDİĞİ BUYDU: TÜRKİYE VETO HAKKINI KULLANMADI

Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya’yı veto ederek “Oyun bozucu” bir rol oynama girişimi, bu amaca gölge düşürebilecek bir tutum olması bakımından bir anlam taşıyordu.

Ama Erdoğan ve yönetimi, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine “veto hakkı”nı gündeme getirerek, 16 Mayıs’ta İsveç ve Finlandiya’nın Türkiye ziyaretiyle ilgili iki ülkenin PKK, PYD, YPG gibi “terör örgütleri”ni desteklemekle suçlayarak, “Türkiye’ye geleceklermiş, zahmet etmesinler. Türkiye’ye yaptırım uygulayanların, terör örgütlerine destek verenlerin bir güvenlik örgütüne katılımına biz evet demeyiz” diyerek gösterdiği tepkiyi NATO toplantısına giderken havalimanında bile sürdürüyordu!

Ancak Biden’dan gelen telefon ve “Madrid’de görüşelim” demesinden sonra artık herkes, Erdoğan’ın vetosunu çekeceğini biliyordu!

Nitekim Erdoğan önce “veto”yu kaldırdı, sonra da Biden’la görüştü. Görüşmeden sora Türkiye’den yapılan açıklama Biden yönetiminin F-16’ların modernizasyonu 40 yeni F-16 alımı konusunda destek vereceği, bunun için Temsilciler Meclisi ve Senatoyu ikna etmek için çalışacağına söz verilmesi olduğudur. Ki, Biden yönetimi bu konudaki desteğini daha önce açıklamıştı!

YENİ NATO KONSEPTİNDE RUSYA VE ÇİN AÇIKÇA HEDEFE KONDU

Ancak NATO için Madrid zirvesi, Türkiye’nin tutumu ne olursa olsun tarihi önemdeydi. NATO Genel Sekreteri Stoltenberg; “NATO soğuk savaş döneminden beri ilk defa bu tip bir plan kabul ediyor. Bu güvenlik açısından bir dönüm noktasıdır. Kabul edilen stratejik konsept 2010’da Lizbon’da kabul edilen stratejik konseptten çok daha farklıdır” diyerek Madrid zirvesinin önemine dikkat çekti.

Nitekim NATO’nun Madrid zirvesinden sonra yayımlanan Yeni NATO konsepti bildirgesi’nde daha önceki NATO konseptiyle ilgi bildirgelerde olmayan bir açıklıkla; “Rusya Federasyonu müttefiklerin güvenliğine Avrupa-Atlantik bölgesindeki istikrar ve barışa en ciddi ve doğrudan tehdittir” denilirken Çin’e de bir NATO belgesinde ilk kez böyle açıkça yer verilerek “Çin’in hırsları ve zorlayıcı politikaları, çıkarlarımıza, güvenliğimize, değerlerimize meydan okuyor” deniliyordu.

“Çin ile Rusya’nın derinleşen stratejik ortaklık ve kurallara dayalı uluslararası düzenin altını oymak için yaptıkları girişimler değerlerimize ve çıkarlarımıza aykırıdır. Çin’den yönelen tehditlere karşı daha yüksek farkındalık ve sorumlulukla birlikte çalışacağız” denilen bildirge açıkça NATO’nun “Rusya-Çin bloku”na karşı ekonomik, diplomatik, kültürel, askeri çok boyutlu bir savaş düzenine geçildiği açıkça ilan ediliyor.

Böylece NATO’ya; Avrupa-Kuzey Atlantik merkezli bir savaş örgütü olmayı aşarak, Çin’i, Asya-Pasifik’i, hatta tüm dünyayı kapsayan bir görev tarifi yapılıyor.

Hele de Madrid zirvesine Japonya, Avustralya, Güney Kore, Yeni Zelanda’nın da katıldığı dikkate alındığında önümüzdeki dönemde bu ülkelerin de NATO’ya alınması artık hiç de sürpriz olmayacaktır.

BU GÖRÜŞMELERDEN KİM KAZANÇLI ÇIKTI KİM KAYBETTİ

İsveç ve Finlandiya ile görüşmelerde Erdoğan, Türkiye’ye uygulanan “Silah ambargosunun kaldırılması” (aslında bu önemsiz bir detaydı) dışında bir taviz alamadığı gibi Biden’la görüşmüş olması (Erdoğan Biden’la görüşmeyi görüldüğünden çok önemsiyor) dışında bir kazanç elde edememiştir!

Ama, Erdoğan’ın asıl kazancı iç politikada oldu. Özellikle de NATO’cu ve terörizm, Kürt sorunu, PYD, PKK söz konusu olduğunda kendisiyle aynı görüşte olan Millet İttifakını Erdoğan, bir kez daha kendi yedeğine takarak bir buçuk ay boyunca siyasi gündemi belirleyebildi. Bu da seçim sathı mailinde, “gitmekte olan”ın başı olarak Erdoğan için az bir kazanım değildir. Ki, Erdoğan sermaye muhalefetinin “en yumuşak karnı” olan konunun üstünden yarattığı rüzgarı bir süre daha kullanmak isteyecektir. Ancak, belki birkaç yıl önce çok prim yapacak bu tutumun bugün uzunca bir süre gündemde tutulması o kadar kolay olmayacaktır.

Peki, “Bu sürecin asıl kazananı kimdir?” denirse bu sorunun en dolaysız yanıtı, ABD ve onun Avrupa’daki Truva atı İngiltere olduğudur! Tabii Çin ve Rusya ile rekabet içindeki öteki emperyalistlerdir.

Kaybedenlerin listesi ise daha uzundur. ABD, Avrupa ile Türkiye, İsveç ve Finlandiya’nın halkları başta olmak üzere tüm dünyanın halklarıdır. Çünkü Batı emperyalizminin dünya hegemonyası mücadelesinin gelmiş geçmiş büyük savaş örgütü olan NATO, kıyısında köşesinden itirazlarla barış çizgisine çekilebilecek bir organizasyon değildir.

HALKLARIN YARARINA OLAN TEK SEÇENEK NATO’NUN DAĞITILMASIDIR

Bu yüzdende “NATO’dan çıkılmasını ve dağıtılmasını” talep etmeyen hiçbir tutum NATO karşıtlığı ya da antiemperyalizm olmayı hak etmez.

Bu yüzden Erdoğan ve sermaye muhalefetinin NATO’ya talepler sunarak onun düzeltilmesini isteyen tutumları emperyalizme hizmetin en kalifiye biçimi olarak gündemdedir!

NATO’nu altında Türkiye’nin de imzasının olduğu Madrid bildirgesinden sonra dünya artık insanlık için daha güvensizdir. Ve NATO’nun dağıtılmasını savunmak, barış için mücadele ile antiemperyalist mücadelede en ön sıraya yükselmiştir.

Bu doğrultudaki gelişmeleri önümüzdeki günlerde ve haftalarda da tartışmaya devam edeceğiz. Ama bu yazıyı Emek Partisi Genel Başkanı Ercüment Akdeniz’in şu sözleriyle bitirelim: “Türkiye NATO’dan çıkmalı ve dünya halklarıyla barış siyasetine dönmelidir. Sendikalar NATO karşısındaki suskunluğa son vermelidir. Madrid’de NATO’ya karşı sokağa çıkan sendikalar örnek alınmalı. Tek adam yönetimi NATO’cudur. Millet ittifakı söylemleriyle ondan da NATO’cu olduğunu ortaya koymuştur. Biz devrimci bir işçi partisiyiz. Kapitalizme, emperyalizme ve onun savaş örgütü olan NATO’ya bizim iktidarımızda yer yoktur!”

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...