28 Haziran 2022 04:50

NATO eskidi mi ki NATO karşıtlığı eskisin?

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Ukrayna işgali ve savaşın ardından NATO ilk defa bugün toplanıyor. NATO zirvesi 28-29-30 Haziran tarihlerinde İspanya’nın başkenti Madrid’de yapılacak. Dünya halklarının başına yeni çoraplar örülecek.

NATO (Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü) 4 Nisan 1949’da kuruldu. NATO’nun görevi Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne karşı caydırıcı askeri gücü ortaya koymaktı. Kapitalist dünyanın şefi ABD, “kızıl tehlike”ye karşı, “Kendini korumak isteyen” bütün kapitalist ülkeleri NATO şemsiyesi altına çağırdı. Gelmeyenler, Sovyet blokuna yüzünü dönenler ya da arada kalanlar NATO eliyle darbelere, iç savaşlara sürüklendiler. Yani NATO, kurulduğu tarihten itibaren işçi ve emekçilerin iktidar olabilme fikrine karşı savaştı.

İddia edildiği gibi NATO, bir savunma örgütü olarak değil, uluslararası işçi sınıfına ve ezilen halklara karşı bir saldırı örgütü olarak kuruldu. NATO dünyanın en büyük, en kanlı emperyalist savaş örgütü olmaya devam ediyor. İşçi sınıfına, emekçilere, devrim ve demokrasi güçlerine yönelik sahneye konan Gladyo, kontrgerilla tipi vahşi tertipler de NATO’nun eseridir.

NATO kendi fonksiyonunu tazelemek için her dönem “strateji belgeleri” yayımladı. 1940’lı yıllardan beri bu böyledir. Madrid zirvesinden de strateji belgesi yayımlanması bekleniyor. Fransa Devlet Başkanı Macron’un “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” sözleri uzun ömürlü olmadı. Ukrayna’daki savaş, emperyalist hegemonya mücadelesinde NATO’yu yeniden ayağa kaldırdı. ABD, pozisyon üstünlüğünü pekiştirerek AB devletlerini hizaya çekti. AB emperyalizmi de bu durumu kendi gericiliğini güçlendirmek üzere kabul etti.

NATO’nun son stratejik belgesi hatırlanacağı gibi “2030’a kadar sürecek yeni soğuk savaş” belgesiydi. Yeni stratejinin hedefinde ise esas olarak Çin yer alıyor. Ukrayna savaşı üzerinden dünya kapitalist güçlerinin yeniden dizaynına tanıklık ediyoruz. Ve görüldüğü üzere “Yeni Soğuk Savaş” diye adlandırılan bu dönem oldukça sıcak ve kanlı boğazlaşmaları gündeme getiriyor, getirecek. Madrid zirvesi işte bu ana hedefin bir sıçrama tahtası olarak kurgulanıyor.

Devlette süreklilik esastır derler. Trump’ın agresif tutumuyla Biden’ın demokrat şapkalı inceltilmiş yayılmacılığı arasında içsel bir bütünlük var. Trump bağlaşıklarını NATO’yu dağıtmakla ve onları korumasız bırakmakla tehdit ediyordu. Biden dönemi ise bunun devamı olarak Ukrayna savaşı üzerinden NATO’nun Avrupa’da daha güçlü örgütlendiği bir dönem oluyor.

Bugün Avrupa’nın ve de Türkiye’nin sol, sosyal demokrat hatta kendini ilerici olarak ifade eden kesimleri içinde dahi şöyle tuhaf bir soru güç kazanmaya başladı: “NATO olmazsa bizi kim koruyacak?” Açık ki reel politika adına ülkeyi bir emperyalist blok karşısında bir diğerinin zincirlerine teslim edebilmenin zavallılığıdır bu ve asla kabul edilemez! Çünkü bugünün temel sorunu, bütün dünya halklarının, kendilerini her şeyden önce NATO belasından koruması sorunudur. En makbulü NATO üyeliğinden çıkmaktır, NATO’nun dağıtılmasıdır.

Ukrayna işgali sonrası Avrupa ve diğer ülkelerde baş gösteren barış mitinglerinin nasıl NATO destekçisi eylemlere dönüştüğünü birlikte izledik. Emperyalist kapitalist devletler, liderler bu barış hareketlerine ustalıkla sızdılar, içlerinde yer aldılar ve Ukrayna bayrağını sallayarak büyük silahlanma harekatının da düğmesine bastılar. Sadece Almanya 100 milyar avroluk silahlanma bütçesini hızla yürürlüğe koydu. Türkiye de silahlanma yarışına katılmış durumda. Pandemi ve ekonomik kriz koşullarında büyük silahlanmanın faturası yine işçi ve emekçilerin sırtına yıkılacak. Bütçeler büyük oranda savaş bütçeleri olarak değişim göstermeye başladı. Sonuçta barış hareketlerinin içinden savaş makinelerine kredi açan emperyalist savaş politikaları devreye konmuş oldu. Madrid zirvesi işte bu gerici şoven politikaların topyekün bir silahlanma ve savaş hazırlığına dönüşeceği bir zirve olarak tasarlanıyor. Bariyer oluşturacak yegane güç ise birkaç gün önce Madrid sokaklarını dolduran binlerce işçi ve emekçinin NATO karşıtı eylemlerine yansıyan mücadele rotasıdır. Türkiye işçi sınıfı ve yoksul halk da bu mücadelede yerini almalıdır.

1968 devrimci gençlik hareketi ve Denizlerden bu yana Türkiye’de emperyalizme ve NATO’ya karşı güçlü bir mücadele geleneği vardır. Ne var ki bir dönemdir halk kesimleri ve demokrasi güçleri arasında gözle görülür bir bilinç bulanıklığı söz konusu. “Antiemperyalizm, NATO karşıtlığı 20’nci yüzyılda kaldı. Bunlar artık demode kavramlar. Dünya değişti yeni söylemler bulmak lazım…” şeklinde dile gelen sözler az değil. Buna karşı bizim sorumuz şu olmalıdır: “NATO eskidi mi ki NATO karşıtlığı eskisin!” NATO, tarihin karanlık sandıklarından savaş baltalarını nasıl çıkarmaya başladıysa, işçi sınıfı, gençlik ve ezilen halklar da NATO’ya ve emperyalizme karşı mücadele geleneğini yeniden hatırlamak, ona sarılmak ve güçlendirmek zorundadır. “Emperyalistler, iş birlikçiler 6 Filo’yu unutmayın” sloganı en çok burada anlam kazanır ve bu topraklarda iz bırakan devrimci gençliğin mirasıdır.

NATO’nun Madrid Zirvesinde Türkiye’yi özel olarak ilgilendiren başlıklar da vardır. Sadece buradan bile bakıldığında, NATO’ya karşı mücadele sorunu, Türkiye’deki emek ve demokrasi güçlerinin birikmiş onlarca sorununun yanında önemsiz bir sorun olarak görülemez. Örneğin AKP hükümetinin İsveç ve Finlandiya’ya veto kartını çıkarması ve bunu NATO’da bir pazarlık konusu yapması karşısında ne diyeceğiz? İşçi sınıfı ve emekçilerin tutumu net olmalıdır. Zira İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya girip girmemesinden öte Türkiye’nin NATO’dan çıkması savunulmalıdır.

Türkiye ve Yunanistan hükümetleri, Madrid zirvesini, NATO masasında gerilim ve pazarlık unsuru olarak görürken; Ege’nin iki kıyısındaki halklar NATO’ya karşı ortak barış talebini yükseltmelidir. NATO Ege’nin her iki yakasının da başına beladır. Öte yandan NATO zirvesi öncesi basına yansıyan Erdoğan-Selman fotoğrafları oldukça vahimdir. Cemal Kaşıkçı cinayetine rağmen verilen bu pozlar şüphe yok ki NATO’nun Ortadoğu’yu yeniden dizaynında da kullanılacaktır. Dolayısıyla işçiler, emekçiler ve ezilen halklar NATO’nun sadece Ukrayna’dan değil; Suriye, Türkiye ve Ortadoğu topraklarından da çekilmesini savunmalıdırlar.

Kaderimiz NATO’nun, emperyalistlerin, burjuva yönetimlerin değil kendi ellerimizde olmalıdır. NATO’ya hayır!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa