08 Haziran 2022 04:11

Egemenlik ve taciz

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Göçmen erkekler sosyal medyada sık sık cinsel taciz bağlamında gündeme geliyorlar. Çoğu zaman cep telefonuyla kadınların görüntülerini kaydeden birtakım erkeklerin ifşa edildiği paylaşımlarda tepkiler göç meselesine odaklanıyor. Geçenlerde Türkiyeli olduğu konuşmasından belli olan bir erkeğin bir kadını kayda alırken yakalandığı anın görüntüleri düştü önüme. Görüntünün altındaki yorumlar, göçmenlerin cep telefonu kayıtları sebebiyle bu konuda iyice hassaslaşmış olduğunu düşünebileceğimiz kamuoyundan tacizcinin uyruğuna göre farklı tepkiler gelebileceğini gösteriyordu. Yorumlarda ağırlıkla dile getirilen tepki tacizcinin ifşa edilmesiyle eşi, çocuğu ve ailesinin de bu utanç verici davranışa ortak edildiği, suçsuz olmalarına rağmen onların da rezil olduğuydu. Dolayısıyla, tacizin ifşası tacizcinin muhayyel ailesinin muhayyel mağduriyeti nedeniyle doğru bulunmuyordu.

Yorumları yapanların sosyal medya hesaplarını kontrol edip bunların göçmen erkeklerin tacizleriyle ilgili yaptıkları yorumlara bakmadım. Göçmen ve Türkiye uyruklu erkeklerin taciz vakalarında kamuoyundan gelen tepkileri de sistemli bir karşılaştırmayla analiz etmedim. Bu, ciddi ve sabırlı inceleme gerektiren bir konu. Ancak izlenimlerimden ister istemez birtakım sorular doğdu: Neden tacizci göçmen olduğunda ifşa yöntemi geniş kabul görürken, Türkiye uyruklu tacizci söz konusu olduğunda bu yöntem sorgulanır hale geliyor? Neden tacizci göçmen olduğunda tepki göçe ve göçmenliğe karşı yönelirken, Türkiye uyruklu tacizcinin ailesiyle empati kurulabiliyor? Tacize karşı tepki ve tacizin taraflarıyla ilgili empati neden tacizcinin uyruğuna göre biçim ve içerik değiştiriyor? Tacizin göreceleştirilmesini nasıl açıklayabiliriz ve buna nasıl müdahale edebiliriz?

Erkek egemen düzen taciz konusunda temel bir çelişki içeriyor: Bir taraftan taciz bir erkek hakkı olarak karşımıza çıkıyor. Kökenlerini sınıflı toplumların efsaneleri ve bunlardan esinlenen sanat eserlerine kadar götürebileceğimiz bu tavır bir başka bedene hükmetmenin yani erkek iktidarının, erkin olmazsa olmaz bir koşulu. Bu anlamda sadece fiziksel değil zihinsel ve ruhsal tahakküm araçlarını da taciz kavramı içinde düşünmeliyiz. Diğer taraftan, her erkeğin hakkı bir başka erkeğin haklarıyla rekabet ve çatışma içinde. Yani, erkek egemen ideoloji her erkeğin kendi emanetinde olan “efradı” başka bir erkeğin tasallutuna karşı koruyarak kendi egemenlik alanını savunmasını da şart koşuyor. Hayatın her yerinde olduğu gibi tacizde de hakimiyet, mülkiyet ve rekabet iç içe geçmiş durumda.

Devlet ve hukuk düzeni erkek egemenliğin ilk defa örgütlendiği tarihten bu yana hem tekil erkeklerin tahakkümünü garanti altına almak, hem de erkekler arası rekabeti düzenlemek amacıyla çeşitli kurallar uygulayageldi. Ancak bu ahlaki ve hukuki kuralların amacının erkek tacizini engellemek değil tersine erkek egemenliğin devamı sağlamak olduğunu akıldan çıkarmamak lazım. “İfşa ettiğiniz tacizcinin ailesini de mağdur ediyorsunuz, hakkınızı mahkemede arayın” diyen bir erkeğe karşı ilk çıkan erkek seslerden birinin “Taciz edilen senin anan, karın, kızın olsa ne yapardın?” olması bir tesadüf mü? Şu diyaloğun saçmalığına bakın: Bir taraf, tacizcinin, diğer taraf da itiraz ettiği tarafın “emanetindeki”(!) hayali aileyle empati kuruyor. Hayatı boyunca taciz altında yaşayanlar için sürpriz yok aslında. Biz zaten oldum olası hayalet gibi yaşadık bu toplumda. Kuvveden fiile geçmemizdir bugün hakim düzenin alarma geçmesinin, yeni biçimler, yeni içerikler üretmesinin sebebi.

Tacizin göçe ve göçmenlere özgü bir sorun olarak ele alınması ve bu bağlamda yeniden erkeklerin gardiyanlığındaki güvenliğe sığınılması tacize karşı bir savunma sağlamıyor. Tersine toplumumuzda zaten kurumsallaşmış tacizin iyice göreceleştirilmesine, görünmez kılınmasına ve millileştirilmesine hizmet ediyor. Egemenlik kavramı böylece güncelleniyor. Kapitalist devlet ve uluslararası sistemin temel hukuki dogması olan ulusal egemenlik kavramı 17. yüzyıldaki doğuşundan itibaren mülk sahibi erkeğin mülkiyet hakkını model alageldi. Kanadalı Siyaset Kuramcısı Crawford Brough Macpherson’ın “sahiplenici bireycilik” adını verdiği kapitalizme özgü bu ideoloji güncel sorunlar, hareketler ve tepkilerle yeniden biçimleniyor. Erkek egemen ideolojiye karşı etkili bir mücadele, zamana ve yere göre özgün taktikleri bu perspektifle gelişmekle mümkün. Sadece Türkiye’ye özgü bir sorun değil bu. Önümüzdeki haftadan itibaren işleyeceğim gibi dünyanın birçok köşesinde benzer gelişmeler ve mücadeleler beliriyor, ve bu da Türkiye’deki tartışmayı tüm dünya açısından önemli kılıyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...