Gördüklerim: Hekimlik ve tabip odası

Fotoğraf @ttbtok'un Twitter paylaşımından alınmıştır
12 Eylül 1980 sonrası tıp fakültesine giriş yapan ilk kuşaklardandım. Sağlığın tanımının yapıldığı interaktif bir dersimiz hiç olmadı. Meslek odamızdan bahsedildiğini de hiç işitmedim. Sonradan öğrendim ki anlatacak olanlar 1402 sayılı Yasa ile üniversiteden uzaklaştırılmıştı.
Bir heyecanla tıp fakültesi bitmişti. Hâlâ yasaklı yıllardı. Sene 1987. Tıp dışında her şeyin imkansız kılındığı öğrencilik yılları. ‘Sosyal olarak’ kendimizi çok kötü hissediyorduk o yıllarda.
Derken zorunlu hizmet; Gümüşhane, Kelkit, Yeniyol Köyü Sağlık Ocağı. Adı, daha gitmeden çok ruhsuz gelmişti. Yol boyu tabelaları izliyorum. Uzaktan Yeniyol yazısı görünmüştü ki muavinin sesi duyuldu: Pöske’de inecekler...
Bir yıl önce gitsem çalışacağım Pöske Sağlık Ocağı adı, 12 Eylül yasakçı zihniyeti eliyle yüzlerce köy adı gibi ırkçı saiklerle değiştirilmişti. Yakındaki diğer sağlık ocağı adı da bu nedenle Bandula’dan Eskiyol’a dönüşmüştü. Oysa Hititlerden de eski bir Anadolu halkı olan Luvilerden mirastı isimler. Irkçılık, faşizm yani tam bir ‘siyasal kötülük’ hali...
Her ne kadar o dönemin tıp fakültesi müfredatı sağlığı bedensel ve ruhsal hastalıkla indirgese de öğrencilik ve hekimlik ‘sosyal ve siyasal iyilik’ halinin gerekliliğine dair öğretici olmuştu. Hayat öğretir...
Sonrasında asistanlık yılları, aynı hastanede uzmanlık. O dönemde de tabip odasının adını hiç duymamıştım ki bir gün “Tabip odası çağrısı ile yemek boykotu olacağı” kulaktan kulağa yayıldı. Kimse yemeğe gitmedi. Memur sendikalarının yasaklı olduğu yıllardı.
Asistanlığımın son aylarıydı. Yemekhanede az sayıda tabip odası bülteni bırakıldığını fark ettim. Okudum ve ertesi gün üye oldum. Çevremde hiç kimse üye değildi, dönemin Buca SSK Eğitim ve Araştırma Hastanesinde. Birkaç ay sonra uzman olduğumda, sonradan katılacak birkaç arkadaş ile birlikte üstelik oda ile hiç temas etmeden tüm hastane hekimlerini asistanından uzmanına, şefine, yöneticisine tabip odasına üye yaptık, aidatların maaştan ödenmesi için dilekçe topladık. Tek bir hekim dışında üye olmayan kalmamıştı. Hâlâ Kenan Evren iktidardaydı ama iklim tabanda yavaş yavaş değişiyordu.
Birileri anlatmasa da sosyal ve siyasal iyilik hali olmadan iyi hekimlik uygulamalarının yapılamayacağını yaşayarak öğrenmiştim. Örgütlü yaşam pratiği hekimlik için de elzemdi. Örgütlenmek için icazet almak da gerekmiyordu.
Sonrasında tabip odası yönetim kurulu üyeliği, 2004-2006 İzmir Tabip Odası Başkanlığı, 2008-2010 TTB Merkez Konsey üyeliği. Hiçbirisinde aday olmadım, çağrı aldım ya da önerildim. Sonrasında delegelik dahil hiçbir seçim listesinde yer almayı ise kabul etmedim, ama mutfağında ne zaman ihtiyaç olsa yetişmeye çalıştım.
Şimdi tabip odaları yeni bir seçim sürecine giriyor. İçinde yer aldığım Etkin Demokratik TTB ve İzmir yerelinde Demokratik Katılımcı Hekimler de hekimlerden yeniden oyları ile ‘devam’ talep ediyor.
Doğal olarak farklı gruplarda iç tartışma başlıklarından bir tanesi seçim listelerindeki genç hekimler meselesi. Elbette önlerini açmak gerekiyor. Ama asıl güç gençlerin öz dinamizminde. Kendi gençlik yıllarımı tabip odası bağlamında paylaşmam bundandır. İcazetle kadrolar gençleşmez, örgütlü yaşam pratikleri kadroları gençleştirir.
Şimdi birileri yine/ yeniden “Tabip odalarında siyasete son vermeye geliyoruz” diye endam gösteriyor. Gülsen olmuyor, kızsan değmez: Kamucu sağlık anlayışı ya da sağlıkta özelleştirmeden yana tutum sergilemek bile başlı başına siyasi bir tercih değil mi?
Yani diyorlar ki, en basitinden faili meçhul cinayetler haritası ile çocuk felci haritalarının neden örtüştüğünü sorgulamayın. İşkence önlenebilir bir sağlık sorunudur demeyin, iş cinayeti demeyin, savaş ve çatışma bir halk sağlığı sorunudur demeyin de demeyin...
Denebilir ki 12 Eylül faşizmi gitti ama ruhunu elden bırakmayanlar kılıktan kılığa her yerde. Ve şimdi tabip odalarında seçim vakti.
Sağlıcakla kalın.
Evrensel'i Takip Et