09 Aralık 2021 01:47

Sergen Yalçın'ın argümanları

 Dortmund maçında Sergen Yalçın

Fotoğraf: AA

Paylaş

Sergen Yalçın, Süper Lig’de ve Şampiyonlar Ligi’nde kötü gidişatı bir türlü durduramamanın çaresizliğini yaşıyor. Farklı Dortmund yenilgisi sonrasında artık kanıksadığımız argümanlarını aktarırken, bir yandan da “İnşallah en kısa sürede toparlanırız” temennisini dile getirmeyi unutmadı. Şans, talih, kader, kısmet, arzu, istek derken iş, “inşallah”a vardı. Bu argümanlar, ancak bilginin fazla önemsenmediği yerde kendilerine yer bulabilir...

Bir teknik direktör, kaybedilen maçlardan sonraki neredeyse her konuşmasında konuşacak çok fazla bir şey olmadığını belirtip sonra da rakipleriyle arasındaki seviye farkına dikkat çekiyorsa, yenilgileri rakibin şanslı olması, hakemin kötü yönetimi ya da sakat oyuncularının çokluğuyla ilintilendiriyorsa, yenildikleri maçların ardından talihsizlikten yakınmayı ya da basit hatalar yüzünden gol yediklerini vurgulamayı alışkanlık haline getirmişse, oyunu ağırlıklı olarak hırs, arzu, istek, motivasyon gibi soyut kavramlarla açıklıyorsa çalıştırdığı takımın Şampiyonlar Ligi grubunu puansız olarak son sırada tamamlamasına şaşırmamak lazım…

Gruptaki diğer takımların teknik direktörleri ise maç değerlendirmelerinde, Sergen Yalçın’ın dilinden düşürmediği argümanlara hiç yer vermediler. Çünkü onlar, bilginin yanında bu argümanların sözünü etmeye bile değmeyeceğini biliyorlar.

Sonuçta, teknik direktörlerin oyuna bakış ve oyunu yorumlayış farkı puan cetvelinde karşılığını buldu. Herkes bilgiye verdiği değer ölçüsünde hak ettiği yerde…

Bilgiden uzak durunca öz eleştiri yapılamıyor ve sorumluluk sürekli olarak dış ya da soyut/duygusal faktörlere yükleniyor. Dolayısıyla takımdaki eksikliklerin ya da yanlışlıkların görülme/fark edilme imkanı ortadan kalktığı için de kötü gidişin önü bir türlü alınamıyor…

Sürekli olarak sakat oyuncuların çokluğundan yakınmanın, diğer oyuncuların kendilerini değersiz hissetmesine ve psikolojilerinin olumsuz etkilenmesine yol açabileceği bile düşünülmüyor. Sakat oyuncuların eksikliğine dikkat çekmek de yabancı takımların teknik direktörlerinden hiç duymadığımız bir bahane. Sormazlar mı, “O zaman bunca oyuncuyu niye transfer ettiniz, bütün bu geniş kadrolar her an karşılaşılabilecek sakatlık, ceza, hastalık gibi durumlar için oluşturulmuyor mu” diye.  

Sergen Yalçın, maçtan önceki basın toplantısında, Şampiyonlar Ligi’ndeki mücadelelerinden önemli dersler çıkardıklarını ve bu maçların kendilerine tecrübe kattığını söylemişti. Lakin Dortmund karşısında sergilenen oyunu görünce, daha önceki maçlardan hangi dersleri çıkardıklarını ve nasıl bir tecrübe edindiklerini merak etmemek elde değil…

Maçın istatistikleri, iki takım arasındaki muazzam farkı ortaya koyuyor. Dortmund karşılaşmada, 7’si isabetli toplam 29 şut atarken, Beşiktaş ise maçı kaleyi bulmayan 1 şutla tamamladı. Bu tablo kuşkusuz, bahaneden öte anlam taşımayan klişelerle açıklanamaz. Bilgi yetersizliği, aradaki farkın nerelerden kaynaklandığının anlaşılmasını da engelliyor...

Memleketimizin futbol ortamında, “Topu rakibe bırakarak oynamak” zırvası dillerden düşmezken, dünyanın örnek alınması gereken takımlarının topu kaybettikleri anda neler yaptığını, topu en kısa sürede geri kazanmak için nasıl aman vermez prese başladığını görmek mümkün olmuyor tabii…

Fizik gücün ve dinamizmin futboldaki önemi her geçen gün artıyor. Bu nedenle de takımlar kadrolarında genç oyunculara giderek daha çok yer veriyorlar. Bizim ligimiz ise Avrupa’nın en yaşlısı, dolayısıyla en düşük tempolularından. Bu düşük tempo seviyesinde mücadele etmeye alışkın bir takımın, Şampiyonlar Ligi’nde grup aşamasını geçmesi zaten mucize olurdu…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...